1. YAZARLAR

  2. Osman Sevim

  3. Bir İmkân ve İmtihan Aracı Olarak Sosyal Medya

Bir İmkân ve İmtihan Aracı Olarak Sosyal Medya

Aralık 2015A+A-

Sosyal Medya Nedir?

Yüksek erişilebilir iletişim araçları ve platformlar üzerinden oluşturulan sosyal etkileşim ve paylaşım ortamlarına sosyal medya denir. Medyanın sosyalleşmesi yani içeriğin bireyler tarafından oluşturulduğu, onların duygu ve düşüncelerini, gözlemlerini, tecrübelerini aktarmak ve birbirleriyle iletişim halinde bulunmak için kullandıkları online (çevrimiçi) alanlar olarak tanımlayabiliriz.

Sosyal medyanın kullanım alanları genel olarak iletişim, sosyal ağlar üzerinden arkadaşlık amaçlı, bloglar üzerinden günlük, yazı, ajanda olarak kullanma, bilgi, düşünce ve tecrübe paylaşımı olarak sıralanabilir.

Sosyal Medya Araçları

Facebook: Arkadaşlarınız ya da benzer faaliyette bulunduğunuz kişilerle tanışmanıza, ortak paylaşımlarda bulunmanıza yarayan bir sosyal medya sitesidir. Kullanıcı sayısı 1 milyarın üstündedir. Kullanımı ücretsizdir.

Twitter: 140 karakter sınırıyla paylaşmak istediklerinizi yayınlayabileceğiniz bir mikroblog sitesidir. Kullanıcı sayısı 400 milyona yakındır. Kullanımı ücretsizdir.

Blogger (Günlük, ajanda): Türkiye’de en çok kullanılan blog servisidir. Dilediğiniz her konuda dilediğinizi yazabilirsiniz.

Youtube: Video paylaşım sitesidir. Web sitesi yaklaşık 200 milyon video barındırmaktadır.

Türkiye’de sosyal ağların yoğunluk sıralamasını şekillendiren en önemli faktörün, Türkiye insanının internet kullanım alışkanlıkları olduğunu bilmek gerek. Arkadaşlık ve çevre edinme amacıyla kurulan Facebook, Türkiye’de 13 milyona yakın üyesiyle 1. sırada yer almaktadır.

2014 Mayıs ayına ait rakamlara bakacak olursak, Türkiye’de internet kullanıcı sayısı 18.1 milyon kişi. İnternet başında geçirdiğimiz süre, ayda ortalama 30 saat. Bu rakamlar ile Avrupa’da internette en çok vakit geçiren ülke sıralamasında 1. sırada yerimizi alıyoruz.

İnternet kullanım alışkanlıklarımızda sosyal ağların yeri ve kullanım alışkanlığımız şu şekilde sıralanıyor: Toplam Türkiye internet kullanıcısı olan 18 milyonun 15 milyonu sosyal ağlar kategorisinde yerini almış oluyor.

Kitle İletişim Araçları İle İlişkimiz

“Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir/Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.” (N.F.Kısakürek)

Tarihsel olarak, insanlık sürekli bir şekilde bilgilendirilmiştir. İnsan, bu bilgi sayesinde tabiatta mevcut olan eşyayı kullanabilme yeteneğine kavuşmuştur. Böylelikle kendisini maddi manevi ‘düşmanlardan’ koruyabilmiştir. Bu bilginin kullanımında ne zaman tahrifat, bulanıklık, gayri ahlaki ve gayri insani emareler başladıysa Allah vahiy ile müdahalede bulunmuştur. “O insana bilmediğini öğretendir.”(96/5) “Allah, Âdem’e bütün varlıkların ismini öğretti.”(2/31) Tabiri caizse ‘doğru bilginin/hakikatin, olması gerekenin’ tekrar neşvünema bulması yani hâkim olmasını sağlamıştır.İnsanın bilgilendirilmesi, yönlendirilmesi ile ilgili tarih boyunca araç ve aracılar olmuştur. Peygamberler ve onların takipçileri vahiy ve vahiy eksenli bilgileri sunmuşlardır. Şairler, kâhinler, müneccimler, meddahlar, medyumlar ve hatta tellallar bile çoğu kez kirli bilgiyi kamuya/topluma sunmuşlar ve kamunun algısını istedikleri şekilde yönetmişlerdir.

Kitle iletişim araçları ve teknolojik aletler toplumu ve insani ilişkileri yeniden tanımlayıp, toplumu yeniden örgütlemektedir. O yüzden günümüzün toplumu, iletişim araçları üzerinden oluşturulmuş bir toplumdur. Burada iktidarın egemenliğinden çok iletişim teknolojisinin iktidarı geçerlidir. Evet, araçlar bizi olup biten her şeyden haberdar ediyor ama en çok bizleri manipüle ediyorlar.

Geçmişe radyo ve televizyonun üstlendiği işlevi [Ki, bu işlev: a) Devletin egemenlik alanını genişletmek ve sürdürmek, b) Devletin toplumu bu araçlarla modernleştirmesidir.] an itibariyle cep telefonları ve bilgisayarlar üstlenmiştir. 90’larda araçların çeşitlenmesi ve devlet tekelinin kırılması söz konusu oldu yani egemenlik dağıldı ama manipülasyon ve modernizasyon aynı hızla devam etti. Yeni oluşturulan popüler kültür ile Batılılaşmaya direnen kodlarımız çözüldü. Toplum hipnotize edilerek sürüleştirildi adeta. Bu durum kitle iletişim araçlarına dair korku ve kuşkuların oluşmasına ve yoğunlaşmasına neden oldu.

Batı’nın Doğu’yu ötekileştirmesine paralel olarak Doğu’nun da Batı’yı öteki olarak algılaması bir vakıadır. Doğu, Batı’yı kendisinin tarihine, coğrafyasına, doğalkaynaklarına, giyimkuşamına, siyasi yönetimine müdahale eden olarak biliyor ve inanıyor. Batı, kendisini tarihin merkezinde gördüğü için insanlığın son tekâmül aşaması olarak kendini tanımlamaktadır. Ahlaktan bilime her şeyin en iyisini ve doğrusunu kendisinin yaptığına inanan Batı, kendi dışındaki milletleri medenileştirilmeye muhtaç olarak görür. Bunları potansiyel sömürü alanı olarak algılar. Arkeoloji, antropoloji, psikoloji, coğrafya, sosyoloji gibi ilimler ile tekniğin Batı’nın bu benmerkezci ve ırkçı düşüncelerine malzeme taşıması, açıkçası ‘sömürgeciliğin keşif kolları’ gibi çalışması, Doğuluların Batılılar tarafından üretilen ilim ve tekniğe ön yargıyla yaklaşmalarına neden olmuştur.

Osmanlı’nın Avrupa’daki gelişmeleri yakından takip ettiğini biliyoruz. Bilim, felsefe, siyaset, bürokrasi, askerî teknoloji ve sanayi alanındaki gelişmeler takip edilmiş ama bunların birebir adaptasyon ve transferi konusunda temkinli davranılmıştır. Hatta İslam toplumlarının Avrupa’daki pek çok yeniliğe bilinçli bir şekilde direndiklerini, zira sekülerizm, pozitivizm, ırkçılık, sömürgecilik, ucuz iş gücü, kapitalizm ve kıtalar arası köle ticareti gibi inanç ve uygulamaların toplumsal dokuyu bozacağına ve faydadan çok zarar getireceğine inandıklarını söyleyebiliriz. Bu anlamda İslam dünyasının modernite ile hesaplaşma serüveni bu direniş tavrıyla başlar.

Psikolojik Nedenler:

Müslümanların kendi değerlerine olan güven ve itimadının sarsılması. Müslümanlar hükümranken her türlü yeniliğe açıktılar ama yenildikten sonra içlerine kapandılar. Her yeniliği insanlığın ortak malı olarak görüp sahiplendiler. Mesela, Sicistani’ye göre hikmet Yunanlıların zihnine, Araplarındiline, Farisilerin kalbine ve Çinlilerin eline indirilmiştir. Buna göre Yunanlılar felsefe ve spekülatif düşüncede, Araplar dil ve hitabette, Farisiler dil ve sanatta, Çinliler de teknoloji ve el sanatlarında temayüz etmişler ve insanlığın ortak kültürüne katkıda bulunmuşlar. Kendi değerlerinden güç alan Müslümanlar farklı milletlere ait faaliyet ve aletleri yüksünmeden alabiliyorlar ve onu yeniden formatlayarak kendi değerleri ile birleştirebiliyorlardı. (Örneğin Abbasi halifesi Me’mun zamanında Beytü’l Hikme kurulmuştur.) Yine Müslümanların yakın zamanda cumhuriyet ile ilgili çekinceleri, siyaset ile ilgili, imam hatip okulları ile ilgili çekinceleri ve bunları daha sonra aşma çabaları konusuda bu minvalde ele alınabilir.

Sosyal, Siyasi, Askerî ve İlmî Nedenler:

Ahlaki durumun çöküşü ve bu çöküşte Batı kaynaklı ilmin ve tekniğin bilfiil rol alması, eğitim kurumlarının işlevini yerine getirememesi ve bilginin toplumda yayılma düzeneğinin bozulması, siyasi sorunların, işgal ve sömürmelerin baş göstermesi, reklam ve haksız rekabet neticesinde hukuk ve ekonomi gibi diğer kurumların bozulması gibi nedenleri sayabiliriz.

İMKÂNLAR

Sosyal medyanın en önemli ve öncelikli imkânı, kişinin herkes ve her şeyden haberdar olmasıdır. Bununla birlikte, kişinin kendi değer ve düşüncelerini yayma ve paylaşma olanağı bulması da kaydedilmelidir. Vuku bulan her şeye müdahil olma olanağı, anlık şahitlik görevimizi yerine getirme konusunda eşsiz bir imkân sunmaktadır. Farkındalık ve sağduyunun yaratılması ve yaygınlaştırılması yine bu imkânın doğru kullanılması ile mümkün olabilir.

Bilgi akışının kolayca sağlandığı bu ortamda bilgi tekelinin kırılması ve buna paralel olarak bilginin çeşitlenmesi de bir gerçektir. Burada önemli olan şey bilgilenme ve bilgilendirmenin sosyal medya aracılığıyla sağlandığıdır. Bilgilerin ikmali söz konusu olduğu gibi bilginin düzeltilmesi de söz konusudur. Değerlerin yayılması ve yaygınlaştırılması veya pekiştirilmesi konularında yine önemli bir işlev görmektedir.

İMTİHANLARI:

Dijital Bağımlılık: Hızlı iletişim kurmak yada bilgiye çabucak ulaşmak isteği bizi iletişim araçlarına bağımlı kılıyor. Bu durum bizim her an teknolojik aletle içli dışlı olmamızı zorunlu kılıyor. Elimizi, dilimizi, kulağımızı ve gözümüzü ondan alamaz hale geliyoruz. Bir noktadan sonra kimin kimi kullandığı, yönettiği, yönlendirdiği anlaşılmaz hale geliyor. Bu yüzden teknoloji tasarımcıları ve kuramcıları daha seviyeli bir ilişki için tıpkı fastfood’a karşı geliştirilen slowfood’ta olduğu gibi (yani zamansız ve mekânsız ve de hızlı yemek alışkanlığından yiyeceklerin yer, zaman ve mevsiminin de gözetilerek tüketilmesi gibi) hızlı teknolojiye karşı slowtech (yavaş teknoloji) hareketini başlatmıştır. Bu hareket, insanların herşeyi teknolojik etkinlikle ilişkilendirme takıntısı yerine tüketicilerle cihazları arasında daha yaşanabilir, daha bilinçli ilişkiyi savunuyor.

Karşı karşıya kaldığımız en büyük tehlike, telefon ya da diğer aletlere sürekli odaklı halde yaşama eğiliminin baş göstermesidir. Bağımlı hale gelen bizler, uzun süre böyle yaparak başkalarına ilgi gösterme ve gündelik sohbetlere girmeye yönelik normal insani faaliyetlerimizi kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalıyoruz. Online haberlerin önemli bir parçasını kaybetme korkusuyla yaşıyor, aşırı dozda enformasyon alımı (zihinsel obezite) stres, sinirlilik ve hatta “dijital bunamaya” varan hastalıklara duçar kalabiliyoruz. Günde birkaç saat bir linkten diğerine sörf yaparak kısa vadeli hafızayı uyarıyor ama beynimizin derin düşünme ve yaratıcılık için var olan bölümüne zarar verebiliyoruz. Adını sanını hiç duymadığımız yeni hastalıklara davetiye çıkarabiliyoruz. Birden fazla konuyla kafamızı meşgul ettiğimiz için beynin dikkat ve yaratıcı düşünme yetilerini hadım edebiliriz. İdrak sapması ve zihnî savrulmalar çabucak vuku bulabiliyor.

Algı Yönetimi: Duygu, düşünce ve nesnel düşünceyi etkilemek amacıyla kişiden kişiye gösterilen verilen işaret, bilgi ve göstergeler yoluyla istenilen sonucu elde etme çabasıdır. Pek çok yönden algı yönetimi gerçeğin gösterimi, güvenlik operasyonlarını ört bas etmeyi, aldatmayı ve psikolojik operasyonları birleştirir. Zaten çeşitli bağımlılıklarla telkine açık hale getirdikleri insan topluluklarını sürü psikolojisi üzerinden, düşünülmesi istenen yöne doğru itme/yönlendirme çabasıdır. Sözünü ettiğimiz algı zerk etme yollarından bazıları meşru bir propaganda gibi görünsede esasen yukarıda sözü edildiği gibi manipülasyondan ibarettir.  Asıl amaç kitlelere düşünmesi ve konuşması için ödev vermektedir. Örneğin “anı yaşa” diye bir motto kullandığınızda fark etmeden Batılı paradigma içinde yerini bulmuş olan hedonizm, hazcılık fikriyle konuşuyorsunuz demektir. Bu sizi bireyselyadakitlesel mazinizden koparacağı gibi istikbalinize ilişkin bir tasavvur oluşturmanıza da manidir. Sadece içinde bulunduğunuz an vardır bu düşünceye göre, onu en iyi şekilde değerlendirmek esastır; buda artık sıklıkla işittiğimiz ‘eğlenceli’ bir hayat tarzını ifade eder. Bir süre sonra sürüklendiğiniz yer, odağında eğlencenin olduğu bir hayattır.

Derin arzu ve derin korkularımıza hitap edildiği için sosyal medyanın potansiyel hedefiyiz, nesnesiyiz. Tüketim alışkanlığımız değişti; tüketim araçtı, amaç oldu. Tüketim mutluluk kaynağımız oldu. Tükettiğimizi ifşa ve ilan eder olduk. Tükettiğimizi sergilemek-özellikle de sosyal medyada- prestij haline geldi. Tüketim kaynağını merak edemez olduk, böylelikle ihtiyaçlarımızın sınırsız olduğunu vehmettik. Günaha yakınlığımız ‘bir tık’ mesafesinde. Hazır paket olay, haber, görüntü vb. araçlar üzerinden yönetilmeye, yönlendirilmeye müsait hale geliyoruz. Anlık savrulmalara, idrak kaymalarına hazır hale geliyoruz. Aldığımız şey bizim hazırladığımız şey değil, bize sunulan şeydir. O yüzden gıda zehirlenmesinde olduğu gibi zihin kirlenmesi, zehirlenmesi de olağanlaşıyor. Olan değil oluşturulan bir bakış açısı sahibi oluyoruz. Bu yüzden imitasyon zihinler pazarındaki yerimizi çabucak alıyoruz. Yakamızı kaptırdığımız bu ‘eğlenceli alan’ bizi Allah ve Resulünden ve salihlerden hızlıca uzaklaştırıyor. Her şey ve herkes olağanlaşıyor, sindiriliyor ve sıradanlaştırılıyor. Özellikle karşı cinsler arasındaki ilişki ve iletişim biçimleri, sınırları ve mesafeleri kaybolmaya yüz tutuyor. “Menşur olan (yayılan) meşhur olur, meşhur olan meşru olur.” kaidesi gereğince sosyal medya üzerindenyayılan her şey meşrulaşır.

ÖNERİLER

- İçinde bulunduğumuz bu hazin, iç acıtıcı durumdan kurtulmak için Rabbimize yürekten sığınmalı, gereken tedbiri almaya çalışmalıyız. Ashab-ı Kehf’in dualarını hatırlayalım: “O gençler mağaraya sığınmışlar ve ‘Rabbimiz, bize katından rahmet gönder ve bize içinde bulunduğumuz durumdan bir çıkış yolu göster.’ demişlerdi.”(18/10)

- “O müminler ki, boş işlerden yüz çevirirler.”(23/3) ayet-i kerimesini bir kez daha hatırlayarak hayatımızın akışına bir çekidüzen vermeliyiz.

- “Rızasını dileyerek sabah akşam Rablerine dua edenlerle olmak için elinden gelen çabayı göster. Dünya hayatının çekiciliğine meylederek gözlerini onlardan çevirme. Bizi anmaktan kalbini gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme.”  (18/28)

- “Ama onlar bir ticaret veya eğlence gördüklerinde ona yönelip seni ayakta bırakıverdiler. De ki: Allah’ın nezdinde olan, eğlenceden de ticaretten de üstündür. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.”(62/11)

- İmkânlarımız el veriyorsa hiç bulaşmayalım, yok eğer uzaklaşamıyorsak kısıtlayıp, hayra vesile kılma çabasında olalım.

- “Talut askerleriyle birlikte ayrılıp sefere çıkınca ‘Allah muhakkak sizi bir nehirle imtihan edecek; kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç alan müstesna, ondan tatmayan da bendendir.’ dedi. İçlerinden pek azı dışındakiler ondan içtiler…”(2/249) ilahi ikazını sosyal medya bağımlılığında da hatırlayabiliriz.

- Her gün bir süreliğine de olsa kullandığımız aracı (telefonu ya da bilgisayarı) bir kenara bırakıp, daha hayırlı olacak amellere özel zaman ayıralım. (Nefsi terbiye metodu)

- Düşünmeyi ve idrak etmeyi kolaylaştırmak ve çoğaltmak için kitap okuyalım, dinlenelim, yürüyüşlere çıkalım. Arkadaşlarımızla, eş ve çocuklarımızla yüz yüze görüşerek kaybettiklerimizi geri almaya çalışalım.

- ‘Bilginin İslamileştirilmesi’ hususunda olduğu gibi Batı’dan aldığımız ilim ve tekniği İslamileştirebilir miyiz? Teknolojiyi alalım ama zihniyeti almayalım anlayışı ne kadar gerçekçidir bilinmez çünkü aracın işlevi aracı üretenin zihniyetinden bağımsız değildir. Zaten aracı üreten zihniyetin amacı da kişiyi veya kişileri kendi inandığı değerlere yaklaştırmak, kendi inandığı değerleri benimsetmek ve aşılamaktır.

- İlkelerimiz, sürelerimiz ve sınırlarımız olsun. Sanal âlem deyip ahlakı ve adaleti elden bırakmayalım. Sanal âlemin sınırsız ve sorumsuz ürünü olan niyet, düşünce ve konuşmalarından uzak duralım.

- Teknolojik aletleri kullananlar ile kullanmayanların sağlıkları aynı değildir.

- Kısacası psikolojimiz, bakış açımız, algımız, hayat tarzımız ve bunların temeli olan ahlak ve adalet anlayışımız, dengemiz kaymasın, savrulmasın ve bozulmasın diyorsak her türlü iletişim ve etkileşim araç-gerecine karşı bilinçli, basiretli ve uyanık olmalıyız.

 

Kaynakça:

1- Abdurrahman Arslan, Kitle İletişim Araçları Üzerine Söyleşi, Vuslat, Ağustos 2007

2- İbrahim Kalın, İslam ve Batı, İSAM Yay.

3- Bilal Sambur, Medya İslamı İle Karşı Karşıyayız, http://www.islamvemedya.com, 7 Nisan 2015

4- Joost Lagendijk, Dijital Bağımlılık, Zaman, 26 Aralık 2012

5- Hüseyin Yahya Şekerci, Algı Operasyonu Nedir, Nasıl Yapılıyor?-1-2-3, Diriliş Postası, 13-14-15 Ekim 2015

6- https://tr.wikipedia.org/wiki/Sosyal_medya vd. ilgili maddeleri

7- Alparslan Açıkgenç, İslam Medeniyetinde Bilgi ve Bilim, İSAM

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR