Bir Direnişin Samimi ve Edebi Tanıklığı: Kayıplar Kosova
Giriş cümlelerinden biri "Ve kutsal bir ölümümüz olmayacak tahakküm ve suskunluk oldukça." olan Kayıplar Kosova romanı, "Yeryüzündeki insan ölünceye dek kuşkusuz umut ve direniş yaşayacaktır" cümlesiyle sona eriyor.
"Kanlı Ova" Kosova'nın; Sırp zulmüne, katliamına maruz kalan Kosova halkının direnişini, acılarını, iç çelişkilerini ve kimi yankılarını anlatıyor Zeki Bulduk.
Roman, Tuzla Belediyesi'nin açtığı roman yarışmasında ikincilik ödülünü almış. "Bizim öykümüz Hangisi?" başlıklı bir yazıda (Haksöz, nr. 109) incelemeye/eleştirmeye çalıştığımız Ahmet Kekeç'in Yağmurdan Sonra adlı romanı da bu yarışmada Metin Savaşın Efendi Dayının Kozalakları adlı romanı ile birinciliği paylaşmıştı. Mehmet Uyar'ın Gönül Yolculuğu ismini taşıyan romanı ise aynı yarışmada üçüncü olmuştu.
Yeri gelmişken şu hususu belirtmekte fayda var: Belediyeler ve benzeri kamu kuruluşlarının, yaptıkları o kadar "eften püften" iş arasında kültürel-sanatsal çalışmalara yer ayırmaları, değer atfetmeleri önemsenmesi, takdir edilmesi gereken bir davranış. Seçici jürinin ehliyeti ve seçilen çalışmaların, kitapların değeri ve mahiyeti belki tartışılabilir. Fakat, her şeye rağmen, okumaya ilginin azaldığı böyle bir dönemde, kitaba, okuma-yazmaya, kültür ve sanata zaman ve imkân tanınması, az da olsa para ayrılması insanı sevindiren, heyecanlandıran bir boyuta sahip. Bu tür etkinliklerin daha duyarlı, derinlikli ve sürekli bir mahiyet kazanmasını umuyor ve bekliyoruz.
Yarışmada dereceye giren diğer kitaplarda olduğu gibi Zeki Bulduk'un romanı da Şehir Yayınları tarafından neşredilmiş. 102 sayfadan müteşekkil roman 11 bölüm halinde yazılmış. Kapak kompozisyonu daha güzel, daha anlamlı olabilirdi. Dizgi, tashih hataları yok denecek kadar az. Konusu ve üslubuyla gayet başarılı olan romanın hacim yönünden az sayfadan oluşması da kolayca okunmasını ve okuyucu üzerindeki etkisinin kırılmadan, eksilmeden devam etmesini sağlıyor.
Zeki Bulduk, 1973 Kırşehir doğumlu. 1993 yılında kayıt yaptırdığı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden halen mezun olmaya çalıştığını öğreniyoruz. Yedi İklim, Kitap Haber, Yol Kültürü, Virgül gibi dergilerde eleştiri ve kitap tanıtımı türünden kimi yazılarını okumuştuk. Hemen belirtelim ki, bu yazılar, genç bir yazarın kalem tecrübeleri olmanın çok üstünde, fevkalâde güçlü, sıkı yazılardı. Okuma coğrafyası, vukufiyeti oldukça geniş, perspektifi iyi, yaklaşımları çarpıcı ve üslûbu muhkem bir yazarın ürünleri olarak yayımlandıkları dergilerde hemen göze çarpacak, dikkatleri çekecek çalışmalardı bunlar. Derinlikli bir insani duyarlılığa ve sağlıklı bir İslami duruşa sahip olduğunu da sevinçle gördüğümüz Bulduk, umarız ki daha güzel çalışmalara imza atar.
Edebiyata, sanata yönelik ilginin "İslami kesim" olarak tabir edilen çevrelerde de yeniden ve kısmen arttığı ve fakat aynı oranda bir dağınıklığı; duruş, tavır ve amaç eksikliğinin de kendini daha bir dışa vurduğu bir vakıa. Özellikle, bizde ürün yönünde eksikliği ve niteliksel zayıflığı hep vurgulanan roman alanında da son bir iki yılda epeyce kıpırdanma oldu. Edebi-sanatsal etkinlik açısından toplumu kompartımanlara ayırmak çok doğru bulunmasa da Kayıplar Kosova romanı, kaynağı bizde, bizim mahallemizde bulunan edebi silkinişe önemli bir katkı sayılabilir.
Çok boyutlu toplumsal bir dramı, bir direnişi ele almak, elbette kolay olmayan bir iş. Yazarın, romanını kurgularken Kosova'daki Sırp zulmü ve halkın direnişi ile bunların dünyadaki çeşitli yansımaları hakkında birinci elden bilgi sahibi olduğu ve gelişmeleri yakından takip ettiği seziliyor. Kitabın bu yönüyle "belgesel" bir özellik taşıdığı da söylenebilir. Fakat bu özellik, romanın sanatsal değerini sakatlayacak bir boyuta ulaşmıyor. Tek taraflı yahut süblime edici yaklaşımlardan uzak durulduğu gibi soğuk, resmi ve sadece aktarıcı bir tutum da söz konusu değil.
Aynı konuda "Kosova'ya Üç Ağıt" adlı bir kitabı bulunan Arnavut asıllı yazar İsmail Kadare'nin yazdıkları ile mukayese edilebilir bu durum. Dünyanın en büyük yazarlarından biri olarak kabule edilen Kadare'nin üç öyküsü, savaş karşıtı olma düşüncesini yansıtsa da, dikkatlice bakıldığında, Hristiyan-Avrupa merkezli bir tek yanlılığı dillendirmektedir. İsmi de İsmail olmasına rağmen Kadare, sinsi bir İslam karşıtı görüntüsü vermekte; satır aralarında Balkanlar'daki o güzellik büyüsünün, o uyum halindeki salkımın bozulmasının müsebbibi olarak I. Murad'ın Kosova Savaşı'nı işaret etmektedir. Onun, savaş esnasında orada döktüğü kan, dökülen kendi kanıyla birlikte hep bir huzursuzluk, düşmanlık ve kötülük kaynağı olmaktadır. Mübalağa sayılabilir ama şunu belirtmeliyiz ki, İsmail Kadare'nin adı geçen kitapta yazdıkları, Balkanlı ve Hristiyan olmaktan gurur duyan bir Sırp yazarın yazabilecekleri ile ayırt edilemeyecek bir çıkış noktasına sahiptir. Bu açıdan Zeki Bulduk, çok daha tutarlı ve nesnel, çok daha yerli ve anlaşılabilir bir yerde durmaktadır.
Kayıplar Kosova'nın kurgusu ilginç addedilebilir. Yazar kronolojik bir gelişmeyi, tekdüze bir direnişi anlatmıyor. Anlatacaklarını on örnek kişiyi seçerek okuyucuya ulaştırıyor. Kabaca birey merkezli sayılamasa bile olayın içindeki on kahramanın profili eşliğinde, on portrenin tamamlayıcı, birleştirici serüveniyle ilerliyoruz sayfalarda. Direnişin, gelişmelerin içinde yer alan bu kişilerden; onların yaşadıklarından, düşünüp hissettiklerinden hareketle bir bütüne, bir toplama, bir sonuca varıyoruz. Tikelden tümele doğru yol alan bir aktarım... Dışarıdan birisi, sırasıyla, "Anne, Albanka, Arben, Hana, Hasan, Recep, Bayram Curi, Adem Demaçi, Rugova ve Şarban" adlı kahramanların yaşadıklarını, düşündüklerini anlatıyor/aktarıyor bize. Bu isimler aynı zamanda bölüm başlıkları olarak karşımıza çıkıyor. Romanın sonlarında Şarban'ın aslında Adem olduğunu öğreniyoruz. Diğer isimler bu kahramanın tanıdıkları, arkadaşları... İstanbul'da, bir hastanede tedavi olan bu genç, bildiklerini Türkiyeli bir gence aktarıyor. Roman böyle oluşuyor:
"Tanıştığımızda, 'Sizin için, Kosova için ne yapabilirim?' dediğimde; Ne yapabilirsin ki?' diye, umutsuz, sitemli bir soruyla cevap vermiştin. Israrlarım üzerine; 'Yazabilir misin?' demiştin. Elbette yazardım. Haber olarak değil, hikâyeleştirerek yazmamı istedin. Üç ay boyunca sen duyduklarını, gördüklerini, acılarını, yurdundan uzaklığını anlattın. Anlattıklarının aynısını yazmamamı, yıllar sonra da okunabilmesi için roman gibi yazmamı söyledin..." (s. 88).
Bir kişinin tanıklığına dayansa da, bölümler halinde ve değişik tiplerden hareketle yazılması romanın edebi gücünü arttırıyor. Anlatıma canlılık kazandırıyor aynı zamanda. Bölümlerin uzun anlatılardan oluşmaması da ustaca bir seçim. Zira dışarıdan birinin, ikinci tekil şahısta çekime girmiş fiillerle ördüğü anlatım, uzun olduğunda hem kulağı tırmalayabilir hem de sıkıcı olabilirdi.
Zeki Bulduk, bazı bölümlerin başına Hegel, Kazancakis, Saint-Exupery, Oriano Fallaci gibi çeşitli yazarlardan anlatıma uygun birkaç cümle alıntılamış. Birkaç bölümde de dünyadaki çeşitli gazetelerin Kosova ile ilgili manşetleri yahut direnişçilerin bazı beyanları yer almış.
Üslûp, genç bir yazarın ilk roman denemesi için, oldukça güçlü ve başarılı. Kullanılan dil ve anlatımın niteliği daha ilk sayfalardan itibaren kendini gösteriyor. Sürükleyici, etkileyici ve çarpıcı özellikleriyle okuyucuyu sarıp sarmalıyor.
Bir "direniş"i konu edinmenin muhtemel sakıncalarına rağmen, romanda, edebi ölçütler savsaklanmıyor. Slogancılığa ve kuru medhiyeciliğe düşülmüyor. Roman, bu yönüyle de umut aşılayıcı. Kimsenin durumu, konumu, kimliği tersyüz edilmiyor, çarpıtılmıyor. Müslümanıyla ve sosyalistiyle, dindarı ve tanrıtanımazıyla, korkağı ve cesuruyla, kararsızı ve işbirlikçisiyle herkes yerini olduğu gibi alıyor bu mücadelenin anlatımı içerisinde.
Kayıplar Kosova; ezilmiş, yalnız bırakılmış, zulmün her türlüsüne maruz kalmış bir halkın bireyden kolektife dönüşen bir acı çığlığı. Bir yönüyle Osmanlı yadigârı da sayılabilecek bir topluluğun şiddete ve vahşete rağmen var olma çabasını aktarıyor bize. Onların insanca yaşama düşlerini, tarihi tavır alışlarını... Yalnızlıklar, pazarlıklar, beklentiler ve iç çatışmalar içerisinde.
Uzatmalı okulundan belki de şu günlerde mezun olmuş olan Zeki Bulduk, dikkatle takip edilmeye değer bir isim. Ondan başka "kayıplarımızı ve "kazançlarımızı da anlatmasını bekliyoruz.
- Susturulan Ülke
- Kuşatma ve Teslim Alma Politikasının Cezaevi Modeli: F Tipi
- F Tipi Yalanı
- Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Ne Diyor?
- Türkiye’de Cezaevi Sorunu
- F Tipi Cezaevi Gerçeği Kamuoyundan Gizlenmek İsteniyor
- Eskişehir Cezaevi Raporu
- KHK veya Namı Diğer "Kara Name"
- YÖK: Sistemin Şımarık Çocuğu
- Bugünü Anlamak İçin Biraz Tarih
- Bir Arınma Yolu Olarak Gece Kıyamı
- İkinci Camp David Senaryosu
- Camp David: Filistin Tarihinin Yeniden Yazılma Teşebbüsü
- Bir Şehir, İki Başkent: Kudüs
- Karşılaştığımız Haksızlıkların Büyüklüğü Bizleri Haksızlığa Sevketmemeli
- İslam'la Mücadelede Yeni Bir Üs Daha: Şangay Beşlisi
- Suudi Arabistan'ın İktidar Tutkusu
- 17 Ağustos Depreminden Bugüne Sakarya Dayanışma Platformu
- Mevdudi ve Hareketini Tanımaya Katkı
- Dünya Düzeni: Değişen Ne? Kalan Ne?
- Bir Direnişin Samimi ve Edebi Tanıklığı: Kayıplar Kosova
- Senin Adınla, Senin İçin
- Başörtüsü İçin Bir Şarkı
- Şamil Sureti Yansır Çeçen’e...
- Zindan Mektupları -2