1. YAZARLAR

  2. Uğur Arpacık

  3. Bilginin Gücüyle Amel Etmek

Bilginin Gücüyle Amel Etmek

Temmuz 1998A+A-

Şüphesiz pratiklerimizi sağlam bilgiler üzerinde temellendirmemiz, ilahi mesajın aktarımında ve bu mesajın insan hayatında belirleyici olmasında çok önemli bir rol oynar. İman etmek bile, sadece kendi sübjektif durumumuzdan kaynaklanan bir olgu değildir. Öyle ki, herhangi bir tahkik çabası gösterilmeden ya da akli cehd harcanmadan yapılan bir iman, körü körüne, şuursuzca yapılmış bir imandır. Her ne kadar bizim inancımız gaybe istinad etse de, netice itibariyle gayp inancı da kendi içerisinde akli tutarlılık ister. Örnek olarak, niçin ahirete inandığımız sorusunun, akli bir izahı, bir yanıtı vardır ya da olmalıdır. Bu nedenledir ki bilgi, İslami mücadelede etkin ya da etkileyici bir güç olmanın ötesinde, İslami birikimin, kültürün oluşmasında da gerekli olan temel unsurlardan biridir. Ancak bilgi kavramını "nasıl, niçin, hangi" gibi, bilginin kaynağına ve niteliğine yönelik sorular çerçevesinde ele aldığımızda, birbirinden farklılık arzeden görüşler ortaya çıkabilmektedir. Dolayısıyla problem, İslami bir perspektifle bilginin nasıl tanımlanabileceği, bilginin kaynağı ve üstlendiği rolün ne olması gerektiği soruları üzerinde düğümlenmektedir.

Cevdet Said'in, Pınar Yayınları'ndan çıkan, "İslami Mücadelede Bilginin Gücü" isimli eserde, ilim kavramı ele alınmakta, ilmin kaynağı, muhtevası ve delilleri hususunda fikirler beyan edilmektedir. Yazar ilmi, gözlem ve deney yoluyla elde edilen sonuçlarla sebepler olarak tanımlamakta ve realiteyi ilmin kaynağı olarak değerlendirmektedir. Bu tanım, klasik/pozitif bilim tanımıyla oldukça benzerlik arzetmektedir. Yazar bu şekilde, her türlü toplumsal vakıayı ve hatta dini bile bu şekildeki bir ilim tanımının içerisine sokmaktadır (s. 97, 188, 191, 233-234). Allah'a ve ahirete imanın olduğu yerde olumlu sonuçların doğacağını, bundan dolayı, imani konuların da sebep-sonuç ilişkisi içerisinde ele alınarak böylesi bir ilim kategorisinde değerlendirilmesi gerektiği görüşünü ileri sürmektedir.

Yazar, İslam'ın ilimsiz bir çevrede ortaya çıktığını ve insan vasıtasıyla da onun ilim seviyesine yükseldiğini söylemektedir. Ona göre ilim Hz. Muhammed'le başlamıştır ve din, mucize seviyesinden delil ve burhan sayesinde ilim seviyesine çıkmıştır (s. 232). Fakat yazar, ilmin Hz. Muhammed'le başladığı gibi bir iddianın altını boş bırakmakta ve bu düşünceye hangi nedenlerden yola çıkarak vardığını yeterince açıkla-yamamaktadır.

Yazarın, tevhid akidesinin soyut bir inanç sistemi olmayıp hayatla, yaşanan vakıayla içiçeliğini kanıtlama gibi samimi ve doğru bir niyet taşıdığını söyleyebiliriz. Ancak, ilim kavramını Kur'an bütünlüğünde ve daha kapsamlı olarak tanımlamalı ve mutlak olan dini gerçeklikleri, bilimin izafi kanunları üzerine temellendirme gibi yanlış bir tutuma yol aşılmamalıdır. Gerçi yazar burada, sebep-sonuç ilişkisine dayalı bir ilim tanımı yaparken, Allah'ın değişmeyen kanunlarından bahsetmekte ve ilmi verilerin değişmeyeceğini söylemektedir. Ancak bir taraftan da kimya, psikoloji ya da sosyoloji gibi bilim dallarını da yaptığı ilim tarifinin içerisinde değerlendirmekte ve her ikisinin de delilinin Kur'an'da geçen "afaki ve enfüsi ayetler" olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla yapılan ilim tanımı muğlak kalmakta ve İslami anlamda bir özgünlük taşımamaktadır.

Kitapta, derinlemesine bir okuma ve araştırma faaliyeti olmaksızın, öncekileri taklit etmenin, insanı, atalarını putlaştırma noktasına getireceği vurgulanmakla ve yoğun bir çabayla okuyup araştırmayanların, Allah'ın lütfü ve kereminden mahrum kalacağı düşüncesi işlenmektedir. Ayrıca, sosyo-kültürel ve siyasal üstünlüğün yakalanmasında bilginin gücünün önemli rol oynadığına ve bilgiye yatırım yapan toplumların sosyal alan başta olmak üzere daha birçok alanda güçlü olduklarına da vurgu yapılmaktadır. Kitap, işlediği düşüncelerin önemi bakımından genel bir değer ifade etmekle birlikte, yukarıda da belirttiğimiz gibi, ilmin Hz. Muhammed'le başladığı tezindeki spekülatif yaklaşım başta olmak üzere; Kur'an perspektifinde, kapsamlı ve İslami kültür birikimi oluşturabilecek nitelikte bir bilgi (İlim) tanımının yetkinlikle ortaya konulmaması açısından yetersiz kalmaktadır.

Kitabın, İslami mücadelede bilginin gücünün ne denli etkin olduğunun izahından ziyade, genel olarak bir tür bilgi felsefesini içermiş olduğu da hatırlatılması gereken hususlardan birisidir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR