1. YAZARLAR

  2. Musa Üzer

  3. Bem Depreminin Ardından İyilik Meleği Amerika, İran Semalarında!

Bem Depreminin Ardından İyilik Meleği Amerika, İran Semalarında!

Ocak 2004A+A-

İran'ın Kirman eyaletine bağlı Bem şehrinde 26 Ocak Cuma sabahında meydana gelen deprem şehrin yaklaşık % 70'ini yerle bir etti. Köy ve kasabalarıyla birlikte 100 binin üzerinde nüfusa sahip Bem şehrindeki kayıp sayısı şu an itibariyle -kesin olmamakla birlikte- 40 binin üzerinde. Bem İran'ın tarihi şehirlerinden birisiydi ve tarihi Erg kalesini de bünyesinde barındırıyordu. Depremden dolayı Erg kalesi de yıkılmış durumda. Şehrin diğer bir özelliği ise; özellikle Ramazan aylarında Türkiye'de pazarlarda rastladığımız İran hurmalarının burada yetiştiriliyor olmasıdır. İran'ın ihraç ettiği hurmaların büyük çoğunluğu Bem'den temin ediliyordu.

Bem depreminin sonuçlarının büyüklüğü doğal olarak, İran'ın dünya haber ajanslarında birinci sıraya yerleşmesine yol açtı. Uluslararası yardım kuruluşları ve birçok ülke ya yardım gönderdiler ya da yardım gönderme teklifinde bulundular. Bunda anormal bir durum yoktu, fakat yardım teklifinde bulunan ülkelerden ikisinin Amerika ve İsrail olması hadisenin başka bir boyutta seyretmesine yol açtı. Öyle ya İslam İnkılabı, bu ülkelerden birisiyle, başından beri ilişkileri kesmiş; diğerinin ise zaten meşruiyetini kabul etmemişti bugüne kadar. Kamuoyu merakla İran'ın takınacağı tavrı bekliyordu. İran kesin bir dille İsrail'in yardım teklifini reddetti; İsrail'i meşru bir devlet olarak görmediği ilkesine sadık kalacağını açıkladı. Ama Amerika'dan gelen sivil yardımları ise kabul edeceğini açıkladı. Bunu gerekçelendirirken İranlı yetkililer; kendilerinin Amerikan halkıyla bir problemlerinin olmadığını göstermek amacıyla böyle bir adım attıklarını ve aldıkları yardımların Amerikan devletiyle ilişkilerinde bir düzelmeye yol açmayacağını izah ediyorlardı. Dolayısıyla sadece iyi niyetli olduklarını göstermek için böyle bir adım atmışlardı.

Siyaset; ilişki ve işleyiş biçimi ve sonuçları itibariyle gerçekten ilginç bir sanat. Örneğin söz konusu yardım miktarının çapına bakıldığında çok da fazla kale alınmaması gereken bir meblağ iken; taşıdığı anlamlar itibarıyla ise tam tersi bir durum arz ediyor. Hemen şunu baştan söyleyelim ki; olay tam bir yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal mesabesinde. Depremin hemen ertesinde Türkiye medyasının attığı manşetler; eğer İran yardımı kabul etmeseydi, hadisenin nasıl değerlendirileceğinin işaretini veriyordu. Her fırsatta İslam'a olan kinlerini göstermekten çekinmeyen medyamız, 'Molla Kafası' manşetleriyle İran'a gelen yardım ekiplerine zorluk çıkarıldığı yalanlarını yazabiliyorlardı. Öyle ya eğer İran, Amerika'dan gelen yardımı kabul etmeseydi yine aynı çirkef mantık devreye sokularak İran yönetiminin halkına karşı ne kadar zalim ve düşman olduğu ortaya konulacaktı!

İran'a yapılan yardım ve geçici bir süre için ambargoda yumuşatılmaya gidilmesi, İran iç siyasetinde de tartışmalara yol açtı. Uzun bir zamandan beridir Amerika ile ilişkilere sıcak bakan siyasi çevreler zaten mevcuttu. Reformcu kanada mensup siyasi çevrelerden olan bu görüş sahipleri sahip oldukları yayın organlarında ve bulundukları platformlarda çok açık bir şekilde bu görüşlerini ifade edebiliyorlar. Amerika ile ilişkileri savunanların kendilerince izah etmeye çalıştıkları gerekçeleri elbette ki var: Türkiye'den hiç de yabancısı olmadığımız reel-politik retorik en çok kullandıkları argüman. Dünya bugün Amerika'nın kontrolünde, onsuz ve ona rağmen hiçbir şey yapılamıyor bu zevata göre. Yine devamla; devrimin ilk yıllarında belirlenmiş ve artık klişeleşmiş siyasi argümanlarla Amerika'ya karşı çıkamayız diyorlar. Dolayısıyla İran'ın menfaatleri, çıkarları ve maslahatı için mutlaka Amerika ile ilişkiye girilmesi gerekiyor. Başka bir gerekçeleri ise; bir Türkiyeli olarak bize son derece aydınlatıcı geldi. Çünkü onlara göre Türkiye, Amerika ile ilişkilerini sıcak tuttuğundan ekonomisi çok iyi bir vaziyette; başımız derde girdiğinde ise iyilik meleğimiz Amerika hemen yardımımıza geliyor ve parasını bizden esirgemiyor. Bilmeyen zannedecek ki İran ile Türkiye komşu değil de birbirlerinden çok zor şartlarda haberdar olan, aralarında uzak mesafeler bulunan iki ülke pozisyonunda.

Bem depremi dolayısıyla Amerika'dan gelen yardım yaklaşık 200 bin dolar tutuyor. Ama bu miktar dahi İran'ın da Türkiye gibi sürekli olarak Amerikan yardımı almasına vesile olacak sürecin başlaması için yeterli görülüyor bu çevreler tarafından. Reformcu gazetelerden Merdomsalary (Demokrasi)'nin genel müdürü; İran ABD'ye yakınlaşmak için elindeki fırsatları kaçırmamalı, maslahatı ve menfaatleri için bu fırsatı iyi değerlendirmeli diyordu. 2 Hordad Cephesi'nin bileşenlerinden Hizb-i Cephe-yi Müşareket'in lideri Muhammed Rıza Hatemi (Cumhurbaşkanı M. Hatemi'nin kardeşi) ise; yardım olayının son yirmi yıldaki İran'ın Amerika karşısındaki güvensizlik duvarını yıktığını, son yirmi yılın inişli - çıkışlı geçtiğini ve birçok yanlış anlaşılmadan müteşekkil olduğunu belirtiyordu. Mecliste aynı siyasi çizgiye sahip birçok milletvekili de benzer görüşleri serdediyordu.

Belki Amerika'yı daha iyi tanıyorlardır diye akademik çevrelerden bazı üstatlara kulak verdiğimizde de aynı sedayı işitiyoruz: ABD'nin son adımları, İran'ın nükleer enerji protokolünü imzalaması gibi son dönemlerdeki uygun adımlarına olumlu bir karşılık imiş. Yine devamla Amerikalılar aslında İran'daki makul siyasi gruplarla iyi işler yapmayı düşünüyorlar ama buna İsrailliler izin vermiyormuş. Biraz stratejik karışımlı olumlu yaklaşanlara göre ise; ABD, İran'daki petrol ve gaz kaynaklarından yararlanmanın peşinde. İran daha önce ABD ile ilişki kurmak için şartlarını ortaya koymuştu. Örneğin, iyi niyet gibi. Amerika bu son süreçte iyi niyetini ortaya koymuştur ve kendisi Irak'ta İransız fazla bir şey yapamayacağını görmüştür. Dolayısıyla ABD ve İran birlikte Irak'ın yeniden yapılandırılmasını sağlayabilirler. Başka bir olumlu beklentileri ise; ABD'nin son hamlelerinin, yabancı sermayenin İran'a gelmesine yol açacağı şeklinde.

Bunlara karşılık, karşı cephede yer alanların değerlendirmelerine göz attığımızda daha soğukkanlı ve gerçekçi tespitlerle karşılaşıyoruz. Örneğin sağ cenahın en önemli gazetelerinden Keyhan'ın genel müdürü Hüseyin Şeriatmedari'ye göre; bu şeraitteki ABD daveti, İran'ın İslami ve inkılabi değerlerden el çekmesine yöneliktir ve bu asla kabul edilmemelidir. ABD'nin yardımı ilişkilerde yeni bir planın hazırlanmasına yöneliktir. Yardımlar ve ambargoda geçici bir süre için kısmi yumuşama ilişkileri düzeltmez. Çünkü zaten ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı, yardımın hemen akabinde İran'a ilişkin klasik suçlamaları dile getirdi. Bu yardımların kabul edilmemesi gerekirdi. ABD kendi hıyanetinde değişiklik yapmadı ki; biz de kendi siyasetimizde değişiklik yapalım. İlişkilerde karşı tarafın uzman olduğunun bilinmesi gerekiyor.

Gerçekten de Şeriatmedari'nin tespitleri doğru; Amerika bugüne kadarki hangi siyasetinde gözle görülür bir değişiklik yaptı ki, İran konusunda değişiklik yapsın? Üstelik daha geçtiğimiz yıl İran'ı şer eksenine oturtmuştu. Kanaatimizce Amerika'nın son hamlesinin bir kaç nedeni var. Birincisi; büyük bir depreme uğramış dolayısıyla uluslararası yardım alma durumu olan İran'a yardım teklif ederek, onu uluslararası ve iç siyasette köşeye sıkıştırmak. Doğrusu iyi bir taktik; zor anlarda, kötü günde yardıma koşan bir Amerika imajı. Onun içindir ki; alınan yardımın ve gerekçesinin iyi izah edilmesi gerekiyordu.

İkinci neden ise; Amerika açısından şu an daha acil bir durum arz ediyor. Ortadoğu'da saplandığı Irak bataklığı. Bilindiği üzere Irak nüfusunun yaklaşık %60'ını Şiiler oluşturuyor. Şia dünyasının liderliği açısından Kum - Necef rekabeti karıştırılabilecek bir konu olarak gündeme taşınabilir. Özellikle İslam Devrimi'nden sonra Şia dünyasının liderliğinin büyük oranda İran'ın eline geçmiş olmasının ABD'yi zor duruma düşürdüğü biliniyor. Ne var ki, Irak'taki en büyük örgüt olan Irak Yüksek İslam Devrim Konseyi en büyük desteği İran'dan görüyor. Zaten şehid el- Hekim ve lider kadrosu yıllarca İran'da yaşadılar. Ama şu an için Irak'taki Şiiler genelde Amerika'ya karşı fiili bir mücadele içinde değiller. Amerikan işgaline karşı olunmasına rağmen fiili olarak işgale karşı çıkılmamasını gerekçelendirirken kendi açılarından bir strateji takip ettiklerini görüyoruz. Deniliyor ki; fiili mücadelenin en sonunda gelinecek aşama; masa başıdır. Onun için baştan kan dökmenin gereği yok, taleplerimizi net bir şekilde dile getirelim ve sonuna kadar elde etmek için mücadele edelim. Irak'ta bir normalleşme durumunda gerçekleşecek seçimde çoğunluk kendilerinde olduğundan dolayı zaten iktidarı alacaklarına inanıyorlar. Bütün bu faktörler Amerika'nın İran'ı göz ardı ederek Irak'ta bir şeyler yapamayacağını gösteriyor. Dolayısıyla iyilik meleğimiz son hamlesinde kafa-kol taktiğiyle İran'ı istediği masaya çekmeye çalışıyor.

Diğer bir neden ise; Amerika şimdiye kadar izlediği siyasi çizgiyi değiştirdiği imajını vererek hem İran içindeki hem de dünya genelindeki güçleri harekete geçirmeyi hedefliyor. Yani uzlaşmadan kaçan, "hür dünyaya" katılmayı reddeden İran görüntüsünü verdirmeyi hedefliyor. İran içindeki Amerika'ya sıcak bakanlar cephesini güçlendirdiği vakit ise; İran rejimi ile toplumu arasında bir farklılık olduğu iddiasını ortaya koyacaktır. Yine karşı konulamaz adım attığında, İran yönetimi mecburen o adımı atacağından eğer düşündüğü bir plan varsa onu gerçekleştirmek için bu adım yardımcı olacaktır. Bu bağlamda Amerika'da şahinler ve güvercinler diye iki kanadın olduğu ve bunların birbirinden farklı ve birbiriyle mücadele eden ekipler olduğu; işte bu son adımları da güvercin kanadın attığı değerlendirmesi biraz zayıf kalıyor. Amerika'da iki kanadın var olduğu doğrudur; ama kanaatimizce aralarında çok temel farklılıklar söz konusu değil. Farklılık olsa olsa Teksas usulü işkence ederek mi öldürelim yoksa acıtmadan mı öldürelim şeklindeki yöntem tartışmalarındadır. Eğer bu bir temel farklılık ise diyecek bir şeyimiz yok. Güvercin siyasetinin liderlerinden bugünkü ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel, 1991'deki Körfez saldırısının Genelkurmay Başkanı değil miydi? Afganistan ve Irak katliamlarının Dışişleri Bakanı değil midir? Eğer gerçekten barıştan yana olsaydı bir gün dahi o koltukta oturmazdı.

Amerika'dan gelen yardımların miktarının yaklaşık 200 bin dolar olduğunu belirtmiştik. Oysa devrimden hemen sonra Amerika, İran'ın milyarlarca dolarını bloke etmişti. Amerika'dan gelecek paralarla zengin olacaklarını zannedenler bunları geri almak için mücadele ederlerse daha doğru bir iş yapmış olurlar. Bundan önce yapmaları gereken dünyaya daha bir dikkatli bakmalarıdır. Öyle çok uzağa gitmeleri gerekmiyor, doğu komşuları Afganistan ve batı komşuları Irak'a bakmaları yeterlidir. Amerika halkı -ki kendileri dünya meselelerine ilgisizlikleriyle meşhurdurlar- bile bu ülkelerde yaşananlardan dolayı tepki gösterirken; Amerikaseverlerin dünya güllük gülistanlıkmış gibi yaklaşımları biraz tuhaf kaçıyor. Üstelik soğuk savaş yılları ve devrimin ilk yıllarına oranla Amerikan adaletinin ne menem bir şey olduğu bugün dünyada daha açık bir şekilde biliniyorken İran'da bazı siyasi çevrelerin ters istikamette gitmesi traji-komik bir durum arz ediyor.

İran medyasından takip ettiğimiz kadarıyla, Amerika'dan senatör Elizabeth Dole başkanlığında bir heyet İran'a gelmeyi teklif ettiler. Ama bu istekleri İran yetkilileri tarafından reddedildi. Çünkü kendileri herhangi bir sivil toplum kuruluşu kimliği taşımadıkları gibi, siyasi pozisyonları söz konusu idi. Daha önceki yardımları kabul etmelerinin sebebi o yardımların insani olmasına inandıkları ve Amerikan devletiyle halkını birbirlerinden ayırdıklarını ortaya koymak içindi. Yani siyasetlerinde herhangi bir değişiklik söz konusu değildi. Tahran'daki cuma namazında Ayetullah Cenneti de çok açık bir dille Amerika'ya karşı siyasetlerinde bir değişiklik olamayacağını belirtti. Aynı doğrultuda benzer açıklamalar diğer üst düzey yetkililerden de geldi.

Aslında yaşanan deprem şüphesiz çok acı sonuçlar doğurmasına rağmen bazı olumlu şeyleri de gösterdi. Örneğin çok yakından gözlemleyebilme fırsatı bulduk ki; depremin hemen akabinde yetkililerin çağrısı üzerine insanlar hemen kan vermeye koştular ve ihtiyaç olunan kan iki günde elde edildi. Daha sonra oluşturulan yardım kampanyalarına halkın yoğun katılımını gözlemleyebildik. Bu anlamda Rehber Hamaney ve yetkililerin çağrısı fazlasıyla yankısını buldu. Ama dünya medyası, İran halkının bu tutumunu pek yansıtmıyor.

Deprem dolayısıyla Amerika'nın yaptığı yardıma verilecek en güzel cevap da halkın topyekun yardıma koşmasıdır. Eğer Amerika biraz samimi ise, yardımsever olma iddiasındaysa Irak ve Afganistan'dan bir an önce bavullarını toplayıp, gerisin geriye döner ve şimdiye kadar işlediği bütün zulümlerden dolayı tüm dünyadan özür diler. Amerika'nın yardımından medet umanlara ise ancak şu söylenebilir: Avcının avı için saçtığı nağmeler asla cömertlik değildir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR