Bazı Hatırlatmalar
Son zamanlarda kadın konusunu tartışmak, yazmak bir hayli yaygınlaştı. Bunda yükselen islami hareketlerin, gelişen Kur'anî anlayışların etkisinin yanı sıra, batıcı/laik kimselerin islam'a saldırabilmek amacıyla konuya duydukları ilginin de önemli payı vardır. Sözde aydın, islam düşmanı, kadın-erkek birçok kimse kadın konusunu islam'ı eleştirebilmek, ona saldırabilmek için en uygun zemin olarak gördüler. Ve birbiri ardınca yalan yanlış, çoğu birbirinin tekrarı olan saldırılarla kinlerini, düşmanlıklarını kustular ve kusuyorlar. Artık gün geçmiyor ki bir gazetede, bir dergide konuya ilişkin bilimsel(!) yazılar yazılmasın.
Bütün bu gayretkeşliklerin ardında islam'ı gözden düşürme, onu aşağılama, etkisiz kılma çabaları yatmaktadır, islam'ın kadını ikinci sınıf insan gördüğü şeklindeki iddialarını delillendirebilme hususundaki uğraşları da hep bu sebepten ötürüdür.
Islaml zannedilenle (gelenekle) islamî olanı (Kur'an'ı) yani sapla samanı kasıtlı olarak ya da cahilliklerinden ötürü ayrıştıramayan bu akl-ı evvellerin söylediklerine kanan ne yazık ki birçok zavallı da çıkabiliyor.
Türkiye'de, İslam düşmanlarının kadın konusunu, vurmaya uygun en zayıf nokta olarak görmelerinin ardında, sırf onların düşmanca tavırları yok elbette. Aynı zamanda, geleneksel din anlayışının ve uygulamalarının da önemli bir payı var.
Tarihten gelen, tarihî olan her şeyi dokunulmaz, sorgulanamaz gören geleneksel din anlayışının bu yanlışı, batıcı/laik islam düşmanlarının ekmeğine yağ sürmüştür.
Zaten islam'a karşı yoğun bir düşmanlık ve kin duyan bu insanlardan iyi niyetli bir yaklaşım beklemek de saflık olur. Yine aynı şekilde varlıklarını yanlış uygulamalara, hurafelere, tarihsel bozukluklara bağlamış kişi ve kuruluşlardan da bunu bekleyemeyiz. Yani sorumluluk yine bütün konularda olduğu gibi burada da Kur'an'ı ve sahih sünneti kendilerine rehber edinen kadın-erkek mümin insanlara düşmektedir.
Kadının, erkeğin "eğri" kaburga kemiğinden yaratıldığı, "ilk günahın" sorumlusu olduğu, dininin "yarım" olduğu gibi hurafeleri Kur'an'la kültürümüzden arındırmadığımız sürece, maksatları "üzüm yemek olmayanlara" bulunmaz fırsatlar, imkanlar vermeye devam edeceğiz demektir.
Burada hemen belirtilmesi gereken bir husus, kadın konusuna doğru yaklaşma çabasının kaynağının tepkiselliğin oluşturmaması gereğidir.
Müslüman olmamız bizi her hususla doğru düşünmeye sevk etmelidir. Doğru düşüncenin kaynağı ise her türlü yalan yanlıştan, hurafeden uzak olan Kur'an'dadır. Onu hayatımızın biricik yönlendiricisi haline dönüştürdüğümüzde meselelerimizin halli için gerekli zemin oluşacaktır.
Kur'an kadın-erkek ayırmadan bize -kul olmamızı, "insan" olmamızı öğütlemektedir.
Kur'an'ın karşısında kadın ve erkek eşit sorumluluklara sahiptirler. Bu eşitlikten kastımız, elbette fıtrî gerçekleri göz ardı etmek şeklinde olmayıp kul olmak şeklindedir.
Kur'anî eşitlik; ne feministlerin yaptığı gibi fıtratları İnkâr şeklinde ne de geleneksel kesimin kadını inkâr ettiği şekilde algılanmalıdır. Ne ifrat, ne de tefrit...
Yeri gelmişken önemli bir kaç yanlışın altını çizmek istiyoruz. Son zamanlarda dinlerini yeterince Kur'an'dan öğrenmemiş, ama geleneğe de tepki duyan bazı müslüman hanımların yer yer, moda akım feminizmin etkisinde kaldıklarını gözlemleyebiliyoruz.
Şunu bilmeliyiz ki, İslam'da kadın-erkek ayrımının olmaması, kadın-erkek arasında bulunması gereken edep ve iffet perdelerinin kalkması demek değildir. Hatta kadınla kadın ya da erkekle erkek arasında bile İslamî duyarlılığa riayet edilmelidir.
Müslüman kadınlar, geleneksel kültürün kadını olumsuzlayan ve onu saran zincirlerini, feministlerin yaptığı gibi erkeğin yanlışlarını taklid ederek, kızlı erkekli gruplarla sinemaya, tiyatroya giderek, gecenin geç saatlerinde şehrin sokaklarında yalnız başlarına keyfi geziler yaparak kuramayacaklarını bilmelidirler.
Yine birçok kardeşimizi kuşatan "okumuşluk" kibiri bizi terketmelidir. Okul koridorlarında, akşam sohbetlerinde, sigara dumanları arasında, çoluksuz çocuksuz iken ortaya koyduğumuz müslüman kadın tipiyle, eleştirdiğimiz "çeyizci, dantelci" hemcinslerimize nasıl ulaşabiliriz?
İşin acı olan yanı, sanki böyle endişeleri hiç taşımıyormuş gibi davranmış olmamızda, böylelikle de kitleleri Batı'nın ya da sahte din anlayışının kucağına terkettiğimizi göremeyişimizdedir.
Oysa geleneksel din anlayışıyla ve bağlılarıyla olan ilişkilerimize, okuduğumuz kitaplar ya da okulumuz, statümüz mani olmamalıdır. Biz bilmeliyiz ki, mesajımıza en olumlu karşılığı gene bu kesimler gösterecektir. Dolayısıyla Batı'ya duyulan gizli aşağılık kompleksleriyle bunun önünü tıkamamalıdır. Bunu yaparken elbette Kur'anî doğrularımızı da eğriltmemeli, hakkı hakikati yaşayarak taşımalıyız.
Bugün, her zamandan daha fazla "ilk inanan" Haticeler'e, "ilk şehit" Sümeyyeler'e, kıyam eden Zeynepler'e, hendeklerde yakılma pahasına kardeşleriyle, eşleriyle birlikte mücadele eden kadınlara ihtiyacımız olduğu gündür.
Bugün, onca erkeğe rağmen Halife Ömer'i uyarabilen ihtiyar kadının bilgisine ve hakkı söylemedeki kararlığına ihtiyacımız olduğu gündür.
Bugün geleneksel dinin ifrat çukurundan, Batı'nın tefrit çukuruna ya da tam tersine yuvarlanan kadınlara "vasat yol"un kitabım ulaştırma günüdür.
Selâm, kadın erkek tüm inananlara; hamd, alemlerin Rabbine...
"Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velisidirler, İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar..." (7/A'râf, 71)