Asıl Şaşırtıcı Olan Hangisi?
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın Ekim ayı sonunda Tahran'da düzenlenen bir konferansta sarfettiği sözler yoğun tartışmalara yol açtı. Ahmedinejad'ın "Siyonizmsiz Dünya" isimli bir toplantıda İsrail'in haritadan silinmesi gerektiğine dair sözleri sadece medya zeminlerinde tartışılmakla kalmadı; aynı zamanda siyasi ve diplomatik girişimlere de konu oldu.
Ahmedinejad'ın konuşmasını kendisine karşı açık bir tehdit sayan İsrail'in konuyu uluslar arası kuruluşların gündemine taşıma çabasına Siyonist devletin hamisi güçler de destek verdiler. Zaten son dönemlerde nükleer çalışmalarını gündemde tutarak İran'ı kuşatmaya çalışan ABD, konuşmanın İran tehdidinin mahiyetini gözler önüne serdiğinin altını çizdi. Aynı şekilde bir süredir İran'ı nükleer kapasitesini dondurmaya ikna çabaları yürüten ve ABD ile İran arasında bir tür arabuluculuk rolü üstlenen İngiltere, Almanya ve Fransa üçlüsü söz konusu konuşmanın ardından Tahran'a sert mesajlar gönderdiler. İran'ı kınayanlar kervanına Türkiye de katılmakta gecikmedi ve Ahmedinejad'ın sözlerinin kabul edilemez olduğu Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından da tekrarlandı. Siyonist devlet hakkında uzun yıllardır pek duyulmayan açıklık ve keskinlikteki bu sözler sadece ABD ve Avrupa ülkeleri arasında değil, İslam coğrafyasındaki pek çok ülkede de şaşkınlık ve tepkiyle karşılandı.
Aslında Ahmedinejad'ın konuşmasının bu kadar yankı uyandırmasında diplomatik teamüllere aykırılıktan ziyade son dönemlerde dünya siyasetinde emperyalist-Siyonist güçler lehine esen güçlü rüzgarların daha belirleyici olduğu bir gerçek. İslam dünyasında bu manada sözler geçmişte az da olsa duyulurdu. En azından Siyonist devletin gayrı meşruluğu üzerinde yaygın bir mutabakat mevcuttu. Ne var ki, uzun bir zamandır Siyonist devlete karşı korunan bu hassasiyetin yerinde yeller esmekte. Gerek Madrid ve Oslo ile Filistin'de "barış süreci" adı verilen ortamın gelişimi, gerekse de tek kutupluluğun yerleşmesiyle ABD'nin tahakkümünün netleşmesi Ortadoğu'da Siyonizm karşıtı eğilimi bir hayli aşındırdı. Hatta bu sürecin etkileri sadece Ortadoğu'da değil, yeryüzü genelinde görüldü. Nitekim 1975'te Genel Kurul'da büyük bir oy çoğunluğuyla alınan ve Siyonizmi ırkçılık kabul eden BM kararı, 1990'ların başında kaldırıldı. Değişen elbette Siyonizm ya da Siyonistler değildi; değişen dünya konjonktürüydü, ibre Siyonistler lehine yükseliyordu.
İşte böylesi bir uluslar arası konjonktürde ve daha önemlisi Irak'ta ABD istilasının sürdüğü; İran'ın ise doğrudan tehdit altında olduğu bir dönemde İran Cumhurbaşkanı'nın İsrail'in gayrı meşru bir varlık olduğunu ve coğrafyamızdan silinmesi gerektiğine dair sözlerinin bomba etkisi yapması kaçınılmazdı.
Ahmedinejad'ın sözlerinin siyasi ve diplomatik kurallar, ilişkiler açısından ne anlama geldiği, ne tür sonuçlar doğurabileceği tartışmaya açık bir konu. Bizzat Cumhurbaşkanı'nın açıklamalarıyla İran'ın zor duruma düşürüldüğü ve saldırganların eline koz verildiği iddiaları yaygın biçimde dile getirildi. Ayrıca İsrail konusunda çok uzun bir zamandır pek duyulmayan netlikte sözlerin bir örgüt ya da parti lideri değil, bizzat bir cumhurbaşkanı tarafından seslendirilmesinin İsrail konusunda net bir çizgi sahibi İslami çevrelerde dahi şaşırtıcı bulunduğu görülmekteydi. Ama siyasi mahiyeti ve sonuçları bir yana bu sözlerin bu açıklıkta ifade edilmesinin önemi ve değeri yadsınamaz. Bu tavrın özellikle Siyonist devletin neredeyse İslami duyarlılık sahibi kesimlerde, çevrelerde dahi artık "inkar edilemez bir olgu" olarak içselleştirilmeye başlandığı bir ortamda gündemleştirilmesi tarihi önemi haiz bir çıkış, İslami mücadele sürecine büyük bir katkı olmuştur.
Kim ne derse desin, Ahmedinejad bir gerçeği, üzeri örtülmeye, gizlenmeye çalışılan bir hakikati haykırmış; sinsi sinsi benimsetilmeye uğraşılan ve bunda da bir hayli mesafe kat edilen bir ayıba, bir zillete parmak basmıştır. Müslümanlar bu onurlu, haysiyetli tavırları sürdürmek, geliştirmek ve yaygınlaştırmak zorundadırlar.
- “Devlette Süreklilik” ve Zulmün Çıplaklaşması
- Başörtüsü Sorunu ve Yasakçıların Tutarsız Tezleri
- Deriniyle, Görüneniyle Devlet Aynı Devlettir, Sahibi ve Hakimi Oligarşidir
- Ilımlı İslam: İki Toplantı İki Yöntem
- “Ashab-ı Uhdud” ve Başörtüsü Yasakçıları
- Paris’te Yükselen İsyan Kapitalist Sömürgeciliğin de İflasıdır!
- ABD’nin Halepçesi: Felluce
- Guantanamo’dan Mektup: Neden Cezalandırılıyorum?
- Adana'dan Bağdat'a Bir Yiğit, Bir Şehid
- Şemdinli Vakıası ya da Çeteci Devlet İşleyişiyle Hesaplaşmanın Kaçınılmazlığı
- Şemdinli, Görünür Devletin Himayesinde Bir Derin Devlet Operasyonu mudur?
- Bir Devlet Yönetme Yöntemi Olarak Şemdinli
- Doğu Konferansı Anti Tez mi, Alternatif mi, Arayış mı?
- AİHM’e Başvurmayı Eleştirenler, Türk Yargısını mı Adres Gösteriyorlar?
- Hakkı Gözetmeyen, Adaleti Sağlamayan Bir Karar!
- Son Noktayı Allah Koymuştur!
- AİHM Kararı Ak Parti Hükümetinin Açmazıdır!
- Bilinç, Birliktelik ve Mücadele Çözüm Getirecektir!
- Çözüm Taban İnisiyatiflerinin Örgütlülüğü İle Mümkündür!
- Önemli Olan Mücadelenin Sürdürülmesidir!
- Hükümet Kapsamlı Bir Anayasa Değişikliğini Gerçekleştirmelidir!
- AİHM Kararı BOP’un Bir Parçası mı?
- Ak Parti Hükümeti Bu Kararın Sorumlularındandır!
- Çözüm AİHM Değil Direniştir!
- Karar AİHM’in Sorgulanması Sonucunu Doğurmuştur!