Amistad’dan Guantanamo’ya
Stephen Spielberg'in "Amistad" adlı meşhur filmini hatırlıyor musunuz? 1841'deki Amistad olayında Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi, Afrika'da ele geçirilip ABD'de hapsedilen esirler için insan hakları ve hukuk devleti ilkelerini cesaretle uygulamıştı. Mahkeme, yakın zamanlarda Afganistan'da yakalanıp, ABD'nin Küba'daki Guantanamo askeri üssünde tutulan esirlerin durumlarını inceleme kararı verdi. Amistad olayı adeta tekrar vuku bulmuştu.
Bush iktidarının "yasadışı savaşcılar" diye isimlendirdiği Guantanamo esirleri avukatları olmaksızın, mahkemeye çıkartılmaksızın, haklarındaki suçlamalardan habersiz olarak hapsedildiler.Yönetim, Amerikan anayasasının da temel kabul ettiği ve tüm diğer insan haklarının garantisi durumunda olan, üstelik ta Manga Karta'ya götürülebilecek bir hak olan hakim önüne çıkma hakkını mahkumlar için askıya almaya yetkili olduğunu iddia etmekte. ABD yönetimi paradoksal olarak Amerika'nın Guantanamo üssünün yabancı bir ülkenin sınırları içinde olduğunu ve bu yüzden Amerikan mahkemelerinin yetki alanının dışında kaldığını ve sonuç olarak buradaki görevlilerin istediklerini yapabileceklerini savunmakta.
Afrika'da ele geçirilen Amistad esirleri Küba'ya götürülerek orada köle olarak satılmışlardı. Bilahare köleler ayaklanıp Amistad'ın kontrolünü ele geçirmişler ve New England'a doğru yola koyulmuşlardı. Amerikan Deniz Kuvvetleri tarafından yakalanan esirler Connecticut'ta hapsedilmişlerdi. Amerika Birleşik Devletleri Başsavcısı, Connecticut'ta açılan davada, "yakalananların mahkemeye çıkarılması zorunluluğu"nu içeren ihtar müzekkeresinin gündeme gelmesini önlemek amacıyla, mahkemeden, yakalananları İspanyol otoritesine teslim etmesini istemiş, hatta esirlerin bir Amerikan hükümet gemisiyle taşınmaları planlamıştı.
Bu iki olay hukuk ve insan hakları açısından temel iki soruyu gündeme getirdi. Hükümetin hiçbir mahkemeye başvurmadan insanları tutuklamaya, hapsetmeye, yabancı ülkelere kaçırmaya hakkı var mı? ABD hükümetinin sorunun tekrar görüşülmesine imkan vermeyen bir tavır takınmaya hakkı var mı? Amistad olayında yüksek mahkeme bu iki soruyu da "hayır" diye cevapladı.
Yüksek Mahkeme'den önce Amistad esirlerinin haklarını koruyan eski Başkan Jonh Quincy Adams, yürütme organının Amistad olayındaki tutumunu kınamıştı.
Adams, hükümeti "esirlerin en temel haklarını zorla ellerinden almakla" itham etti. Birleşik Devletler Deniz Kuvvetleri subaylarının insanları ezmeye, onlara karşı silah kullanmaya, tutuklamaya, rızalarını almadan, kanunsuz bir şekilde ite-kaka gemilere bindirerek başka ülkelere göndermeye hakkı yoktu. Bu ülkede temel inan hakları tanınmıyor muydu?
Adams, insanları yargılamak için deniz aşırı ülkelere göndermenin "Amerikan Devrimine sebep olan zorbaca uygulamaların en iğrençlerinden biri olduğuna" dikkat çekti. Bağımsızlık Bildirgesi özellikle Kral III. George'u "bizleri bir suçlu gibi yargılamak için deniz aşırı ülkelere götürmek"le suçlamakta değil miydi?
Adams aynı yönetimin, mahkemelerin otoritesini gasp etmeye kalkışmasını da kınıyordu. Havana'daki kraliyet yönetimi için "herhangi bir kişiyi yakalamak ve herhangi bir sebepten dolayı deniz aşırı ülkelere göndermek" kolay olabilirdi. Fakat ABD başkanı böyle bir güce sahip miydi? Amerikan yönetimi böyle bir şey yapabilir miydi? "ABD yönetiminin, kendi otoritesi altında, hukuki bir kanıt olmaksızın insanları tutuklaması, 40 kişiyi idamla yargılaması için askeri bir gemiye doldurup deniz aşırı ülkelere götürme"sinin İspanya'nın istediğinden aşağı kalır bir tarafı yoktu.
İspanya, başbakandan yargılama yetkisini etkisizleştiren bir bildirge yayınlamasını istediğinde, talep edilen açıkça anayasaya aykırıydı. Bu, başbakanın, yargının üzerinde bir kontrol oluşturması demek olup, sonuç olarak da anayasanın bütün yapısını yerle bir edecek bir karar vermesini istemekti. İşte bu durum Bush yönetiminin Guantanamo davasında Anayasa mahkemesinden onaylamasını istediği durumun ta kendisidir.
Yüksek Mahkeme, yıllar önce Amistad esirlerinin haklarının korunması yönünde karar vermişti Umalım ki şimdi de mahkeme başkanlık diktasının hoşuna gidecek yönde değil, 1841'deki gibi cesurca ve hukuka uygun kararlar alır.
Çeviren: Kübra Çifçi
- Çürüyen Siyasete Karşı Değiştirme İradesi
- Seçimimizi İslami Kimlik ve Mücadeleden Yana Yapmalıyız
- İslami Mücadele Neyimize Yetmiyor?
- 28 Şubat Darbesinin Kalıntıları Temizlensin!
- Yasakçı Rektör Kemal Alemdaroğlu, Almanya'da da Protesto Edildi
- İdeolojik ve Keyfi Yargı: Bir Ârâz mı Yoksa Doğal Bir Sonuç mu?
- Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik Bir de Laiklik!
- Bir Toplum Mühendisliği Projesi: “Avrupa İslamı”
- Başörtülüler ve Fransa’nın Üç Rengi
- Yasak Viyanaları da Kuşatırsa…
- Özgür-Der’den Fransa’ya Birçok Şehirde Eş Zamanlı Protesto
- İran’daki Seçim Krizi Üzerine
- “Milli Dava”dan Geriye Kalan Stratejik ve Diplomatik Yenilgi mi Sadece?
- Bağdat’tan Dönen Yanlış Hesap ve ABD’nin Irak Açmazı
- Tecrit Duvarı Lahey Adalet Divanı’nda
- Direnişin Zaferi: Hizbullah Yüzlerce Tutsağı Özgürlüğe Kavuşturdu
- Çeçen Direnişi ve Zelimhan Yandarbiyev’in Şehadetinin Ardından Bize Kalan
- Dejenerasyon Halkın Kendi Tercihi mi?
- “Şanslı Seçilmiş” Etiketli Medya Kurbanları
- Tecrit Duvarları, Ölüm Sessizliği ve TAYAD’ın Suçu!
- Amistad’dan Guantanamo’ya
- 4. Dünya Sosyal Forumu Mumbai’de Yapıldı
- Kur’an’ın Korunmuşluğunun Kur’an’daki Kanıtları
- Özgür-Der Diyarbakır ve Tatvan Şubeleri İki Ayrı Panelle Açıldı
- Haksöz’de 28 Şubat Hukuksuzluk Süreci Tartışıldı