1. YAZARLAR

  2. Murat Koç

  3. AK Parti’nin Kemalizm’le İmtihanı

AK Parti’nin Kemalizm’le İmtihanı

Ekim 2020A+A-

Türkiye’de toplumsal yapı ve cari siyasetin birbiriyle ilişkisinden bağımsız biçimde işleyen ve sürekli kendi egemenlik alanını, erkini ve nüfuz sahasını korumayı başaran resmî ideoloji üzerine son yıllarda pek de imali fikredildiği söylenemez. Oysa bu ideoloji hayatın her alanında varlığını devam ettirmekle birlikte ona karşı görünenleri bile kendi “cazibesi” içinde eritmeyi, renksiz ve tesirsiz kılmayı bir şekilde başarıyor. Kemalizm’le mücadele ederek siyaset alanını genişleteceğine onunla uzlaşarak, müdâhene ederek ya da sistemle uyum içinde çalışarak bu ideolojinin tedavülüne yardımcı olanların vazgeçemediği konformizm, sorunların devamına ve hatta derinleşmesine neden oluyor.

Kemalizm Savunuculuğu Kimliksizleştirir

Sadece iktidar olarak ya da iktidarda bir şekilde kalma başarısı göstererek Türkiye’de toplumların lehine kalıcı siyaset yapılamayacağını bu ülkenin yakın tarihini kavrayan herkes bilir. Ülkenin kurucu ideolojisinin kuşatmasını yarmadan toplumsal taleplerin karşılanmasının imkânı neredeyse yoktur. Zira bu ülkenin ideolojik mahiyetini temellendiren Kemalizm olgusu, tepeden tırnağa yaşadığımız coğrafyanın kadim değerlerinin zıddı bir ideoloji olarak konumlanmıştır. Devletin resmî ideolojisinin kurumsallaşmadığı hiçbir alan yoktur ve tüm müktesebatıyla bu ideoloji nesilleri etkilemeye, kendisini dayatmaya devam etmektedir.

Son yıllarda AK Parti iktidarının sistemin merkezine giderek yerleşmesi nedeniylebu süreci “post-Kemalist” dönem, “Kemalizm bitti” şeklinde değerlendirenlerin ülkeyi baştan aşağı sarmalayan kurucu paradigmanın mantığını hâlâ kavrayamadıkları söylenebilir. Çünkü Kemalizm geriletilmediği gibi kurumsal olarak ne yazık ki AK Parti eliyle sürekli cilalanmakta, toplum huzurunda meşrulaştırılmaktadır. Özellikle AK Parti kadrolarının ve ona yakın çevrelerin, dozu her geçen gün artan güzellemeleri, Kemalizm’i yücelten söylemler giderek daha can sıkıcı hale gelmektedir. Ve maalesef bu halden pek de şikâyet edilmemektedir.

AK Parti kadrolarının Kemalizm ile geliştirdiği yakınlığın yol açtığı “normalleşme” hem bugüne dek sistemin “ötekilerinden” olan geniş muhafazakâr-dindar kesimin sistemle  yakınlaşmasına yol açıyor hem de Kemalizm’in yeniden üretilmesine, sistemin kendisini yenilemesine imkân tanıyor. Özellikle 15 Temmuz sonrası Kemalizm'in daha güçlü bir şekilde geri döndüğü açık biçimde görülüyor. Yukarıdan aşağıya AK Parti mensuplarının büyük çoğunluğu Kemalist söylem ve simgeleri bir “kutsal” değer gibi öne çıkarırken zaten parti içinde itiraz ve eleştiri kültürünün olmaması, taklitçi ve yaranmacı anlayışın egemen olması nedeniyle “Kemalizm tutkusu” AK Parti ve ona müzahir çevrelerde bir salgın gibi yayılıyor.

Sistemin, resmî ideolojinin mahiyetinde ve karakterinde bir değişim olmamasına rağmen bu sığınmacı tutumun son beş yıl içinde özellikle 15 Temmuz’un ardından geliştiğini vurgulamak gerekir. Siyasetin yeniden yapılanma ihtiyacı hissettiği bu dönemde AK Parti sadece kabuk değiştirmekle yetinmemiş aynı zamanda yöntem ve anlayış değişikliğine de gitmiştir. İlk zamanlar Kemalizm’in baskıcı ve totaliter yapısıyla kıyasıya hesaplaşan ve toplumsal zeminde bir farkındalık oluşmasını, sistemin muhafazakâr kesimlerce de eleştirilmeye başlamasını sağlayan AK Parti, 15 Temmuz’u müteakip CHP’den daha koyu Gazi Paşacı, Vatan Partisi’nden daha ileri bir Kemalist gibi görünmeye başlamıştır.

15 Temmuz’un ardından yapısal ve düşünsel anlamda AK Parti’de ciddi değişimler yaşandı. Daha otoriter ve tek adamcı yönetim anlayışıyla birlikte klasik devletçi, milliyetçi ve baskıcı bir siyaset anlayışı giderek temayüz etti. MHP ile açık, Vatan Partisi gibi ulusalcı yapılarla yapılan örtük anlaşmalar, başkanlık sisteminin hayata geçirilmesi, güvenlik-özgürlük dengesinin eski devlet alışkanlıkları lehine evrilmesive her halükârda iktidarı bırakmama telaşı ciddi bir konformizme ve sisteme sığınmaya yol açtı. Başkanlık sistemi ve devamı için verilen tavizler ise giderek AK Parti’nin düzenle müttefik olmasını adeta bağlayıcı hale getirdi. Aslında her taviz ya da ittifak bir yönüyle iktidarda kalmanın imkânlarını aramakla ilişkili AK Parti için. Kulak tırmalayan milliyetçi çığırtkanlık, sağcılıkla mülhem aşırı devletçi vurgu ve pejmürde bir görüntüye yol açan Kemalizm söylemi, Cumhur İttifakının ortalama değerlerini temsil ediyor. ‘Kızıl Elma’, ‘milli’ ve ‘yerli’ gibi terkipler ise bu cümbüşün ambalajı olarak sunuluyor.

Resmî ideolojiyi Sahiplenmenin Vebali Ağırdır

Kapalı kapılar ardında yapılan kimi “iyi niyetli” yorumlarda; AK Parti’nin Kemalizm ile uzlaşıyor “görünerek” aslında Kemalizm’i kontrol altında tuttuğu, saldırgan tutumunu törpülediği ve sistem içinde kalarak hareket alanını kısıtladığı iddia edilmektedir. Belki de gerçekten iktidar içinde bu gerekçelerle söz konusu tutumu sergileyenler olabilir. Ancak yoğun bir ideolojik donanıma ve kurumsal desteğe sahip olan Kemalizm’in nostaljik bir hatıra olmayı asla kabul etmeyeceğini, hükmetmek için kurgulandığını ve fırsatını bulduğu anda “öteki”sine en ağır darbeyi hiç çekinmeden vuracağını herhalde herkes tahmin eder.  Kemalistlere taviz vermenin sağlayacağı geçici imkânlar bugüne kadar elde edilen her türlü kazanımın tümden elden gitmesi sonucunu rahatlıkla doğurabilir. İktidarın üstün gayreti sayesinden Kemalizm’in yakın zamanda kazandığı avantajlar göz önüne alındığında kimin gerilediği ve kontrol altında tutulduğu daha net görülmektedir. Yani söylenenlerin aksine iyi niyetlerle değil iktidarı sürdürmek adına bir taviz ve rejime teslimiyet söz konusudur. Bu da iktidarın kendi geleneğine ve kimliğine sırt dönmesi, bir nevi çok da uzak olmayan geçmişini yok sayması anlamına gelir.

Bugünkü haliyle AK Parti’nin tarihsel kabulü olan bir düşünsel zemininin kalmadığı, omurgasının çatırdadığı rahatlıkla ifade edilebilir. İktidarın; eklektik, öykünmeci ve düzene entegre haliyle iktidarını korumak için gayret ettiğinin de altı çizilebilir. Ancak bu zemin kayması sadece iktidarla sınırlı değil. Bugüne dek olumlu icraatları nedeniyle ona destek olan kesimlerin tutumu da iktidardan farklılaşmıyor. Bir yandan çekingen, pasif, edilgen ve eleştirmekten korkan kesimlerin sükûtta ısrar etmesi diğer yandan “dünyevi kazanımlarını” kaybetmekten endişe duyanların iktidardan daha fazla Kemalist görünmeleri tablonun ne kadar kötü olduğunu resmediyor. Bu puslu ortam ne yazık ki en çok da dinî duyarlılığı yüksek olan ancak rejimin bütüncül yapısını yeteri kadar kavrayamayan muhafazakâr kesimleri olumsuz etkiliyor.

Türkiye’ye özgü muhafazakârlığın özünde Kemalizm’in temel değerlerinin çoğuna bir karşıtlık bulunmaz. Hatta devletin kurucusu ve “kurtarıcısı” olarak kabul gördüğü için Atatürk’e sevgi ve hürmet gösterilir. Ancak muhafazakâr muhayyilede resmî ideolojinin dine müdahale etmesi, dindarlara zulmetmesi gibi davranışlar rahatsız edici olmuştur her zaman. İşte tam da bu nedenle Kemalizm’in en önemli sacayağını teşkil eden “laiklik” ilkesi muhafazakâr mahallede pek sempatiyle karşılanmaz. AK Parti iktidarıyla birlikte din özgürlüğü konusunda sağlanan ciddi iyileştirmeler muhafazakâr kesimin sınırsız desteğini almış bu kesim zamanla adeta iktidarın kemik tabanını oluşturmuştur. Yanı sıra milliyetçi, mukaddesatçı, ecdat vurgularıyla bezeli söylemler ve bu yöndeki yayınlar da yine aynı kesim tarafından coşkuyla desteklenmiş, Erdoğan en çok da bu kesimin lideri haline gelmiştir. Bu nedenle Türk-İslam vurgusuyla eş zamanlı olarak dolaşıma sokulan Mustafa Kemal güzellemeleri muhafazakârlıkla Kemalizm arasındaki mesafeyi de kapatmayı sağlamış, toplumun önemli bir kısmını oluşturan bu kitledeki “kafa karışıklığı” giderilmiştir. Artık din özgürlüğünü sağlayan bir ilke olarak yorumlanmaya başlanan laikliğin de endişe verici bir yanı kalmamıştır. Ülkenin kurtarıcısı, devleti inşa eden Gazi Mustafa Kemal’in bundan böyle CHP’ye dahi bırakılamayacak kadar sahiplenilmesinin de önü açılmıştır.

Oysa AK Parti Kemalizm’le hesaplaşmaktan vazgeçmeyip onu faş etmeye devam etseydi, kendisine sınırsız destek veren bu tabanının zulmün ve ifsadın asıl kaynağı olan Kemalizm gerçeğiyle yüzleşmesini de temin edebilirdi. Ezana, başörtüsüne, namaza, camiye, Kur’an’a düşman olanın aslında Kemalizm olduğunu anlatmak yerine CHP ve Mustafa Kemal’i teksif etme yoluna gitti AK Parti. Öcü olan Mustafa Kemal değil CHP ya da Milli Şef ve onun ardılı olan halefleriydi. Muhafazakâr kesimin önüne Atatürk’ten arındırılmış bir CHP atıldı ve bu da daha çok milli ve yerli olmamak üzerinden işlendi. CHP’nin Kemalizm’in mütemmim cüzünden başka bir şey olmadığının bilerek üstü örtüldü. Erdoğan’a sonuna kadar güvenen dindar-muhafazakârlara sonunda Mustafa Kemal’e karşı artan bir hürmet, CHP’ye karşı bilenmiş bir muhalefet armağan edildi bu sayede.

Sonuç itibariyle iktidar ve onun etrafında kümelenenler için tutturdukları bu yolun sadece toplumsal ve politik anlamda olumsuz sonuçlardan ibaret olmadığını da hatırlatmak gerekir.Bu tutum sahiplerinin en başta uhrevi kaygılardan uzaklaşma anlamına gelen düzen-sistem savunuculuğuna soyunmaları, itikadi temelde bir sarsılmaya da denk düşmektedir. Hâlihazırda işleyen sistem İslami kimliğimize aykırı bir bütünsellik taşıyan tağuti bir rejimdir. Sistemin temel karakterinde bir değişme ya da aşınma söz konusu değildir. Kemalizm’in İslam düşmanlığı ile karakterize içyüzü ilk günkü canlılığını korumakta, sadece taktiksel gerekçeler ve aktüel nedenlerle eskisi gibi saldırgan görünmemektedir. Bu yönüyle Kemalizm’i ve kurucusunu yüceltmek, övmek, bir nevi tazimde bulunmak ciddi bir vebali yüklenmek anlamına da gelmektedir. Bu yolu açmanın, böyle bir geleneği başlatmanın, bu konuda kafası karışık olanlara kötü örnek olmanın ve hatta fütursuzca insanları böyle davranmaya yöneltmenin, siyasal karşılığından çok ahiretteki karşılığı üzerine kafa yormak daha önemlidir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR