1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. AK Parti Hükümeti 12 Eylül Darbecilerini Yargılatırken, Yasaklarına Sahip Mi Çıkıyor?

AK Parti Hükümeti 12 Eylül Darbecilerini Yargılatırken, Yasaklarına Sahip Mi Çıkıyor?

Aralık 2012A+A-

Türkiye’de laik-Kemalist despotizmin en somut ve dolaysız tezahürlerinden biri olan başörtüsü yasağı yaşanan onca gelişmeye ve değişime rağmen can yakmaya, mağdur etmeye devam ediyor. Bünyeye yayılmış habis bir tümör adeta! Zorlu bir tedavi sürecinden sonra hallettik, kurtulduk dediğiniz anda vücudun bir başka yerinde metastaz yaparak saldırısını sürdürürcesine farklı alanlarda, farklı biçimlerde sürekli karşınıza çıkıyor.

İşte, Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanan yeni kılık kıyafet yönetmeliği de bu çirkinliğin, azgınlık ve hukuksuzluğun yeni bir örneği olarak önümüze gelmiş durumda. Yıllardır okul kapılarında yaşanan zulmün, maruz kalınan hakaretlerin, aşağılanmanın artık son bulmasını bekleyen kitleler açısından bu sözüm ona yeni yönetmelik tam bir şok oldu.

MEB’in Yeni Yönetmeliği: Başörtüsü Yasağına Makyaj

Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanıp kabinenin imzasından geçtikten sonra 27 Kasım 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmeliği medya “Okullarda tek tip kıyafet kaldırıldı!” manşetleriyle halka duyurdu. "Milli Eğitim Bakanlığı'na Bağlı Okul Öğrencilerinin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik" başlığını taşıyan ve 2013-2014 eğitim-öğretim döneminden itibaren yürürlüğe gireceği açıklanan yönetmeliğin bir şeyleri kaldırdığı, değiştirdiği açık ama aynen muhafaza ettikleri de var. Ve yönetmelik incelendiğinde yıllardır okullarda kanayan yaramıza dönüşmüş bulunan başörtüsü yasağının kısmi birtakım esnemeler haricinde aynen korunduğu görülmekte.

Okullarda öğrencilerin belli tipte ve üniforma türünden kıyafetlere zorlanmamasını, isteyen herkesin belli sınırlamalara uymak kaydıyla istedikleri kıyafetleri giyebilmelerinin önünü açan yönetmeliğin hangi ihtiyaca tekabül ettiği tartışmalı bir konu. Şöyle ki, ailelerin çoğunun okullarda marka ve gösteriş yarışına yol açabileceği endişesiyle kıyafet serbestîsinden yana olmadığı biliniyor. Buna rağmen hükümet “özgürlükçü” bir tutumla somut bir talep olmadığı halde bu uygulamaya girişmiş görünüyor. Ne enteresandır ki, talep olmadığı halde özgürlükçülük adına, aileleri de tedirgin edebilecek bir düzenlemeye imza atan hükümet somut talebin olduğu noktada adım atmaktan imtina ediyor ve başörtüsü yasağının sürmesinden yana tavır alıyor.

Tek tip giyinme zorunluluğunu kaldırdığı ve kılık kıyafet serbestîsi getirdiği iddia edilen yönetmeliğin başörtüsü meselesinde gayet çekingen ve tutuk bir içeriğe sahip olduğu, başörtüsü serbestîsine epeyce mahcup ve de biraz da korkak bir tarzda yaklaştığı fark ediliyor. Bir dizi laf kalabalığının arasına yerleştirilmiş birkaç cümleyle güya başörtüsüne özgürlük alanı açılıyor. Nasıl? İmam-hatip okullarında okuyan öğrencilerin geneli ve diğer okullarda okutulan seçmeli Kur’an derslerinde isteyen öğrencilerin başlarını örtebileceği ifade ediliyor. Ama istisnalar kaideyi bozmuyor! Kaide ne? Baş açık olacak!

Yani, İmam hatip okullarında okuyan çok küçük bir kesim haricindeki kız öğrencilerin tümü sadece Kur’an derslerinde başlarını örtebilecekler, bunun dışında tüm derslerde ve genel olarak okul içinde başlarını açacaklar!

Öncelikle yapılan düzenlemenin iddia edildiği üzere ne derece ileri bir adım olup olmadığı tartışılmalı. İmam hatip okullarında zaten fiilen var olan başörtüsü serbestliği düzenlemeyle yasal zemine kavuşturulmuştur. Bu yeni bir alan açmaktan çok, var olan olumlu hali resmileştirmekten ibaret bir düzenlemedir. Kötü mü olmuştur? Hayır, kötü olmamıştır ama yepyeni bir durum da söz konusu değildir. Mamafih, imam hatip okullarında serbestlik vurgusunun diğer okullardaki yasak vurgusunu da beraberinde getirmesi ise başlı başına bir olumsuzluktur.

Öte yandan özellikle bu yıldan itibaren kesintisiz eğitimin terk edilmesi ve 5. sınıftan itibaren isteyen ailelerin çocuklarını imam hatip okullarına gönderebilmelerinin önünün açılmasıyla birlikte başörtülü okuyabilme alanının genişletildiği de doğrudur. Ne var ki, çocuklarını gerek eğitim kalitesi gerekçesiyle gerekse de yakınlık vb. değişik saiklerle farklı okullarda okutmak isteyen aileler ya da farklı okullarda öğretim görmek isteyen çocuklar ve gençler açısından, sonuçta başörtüsünün imam hatip okullarıyla sınırlanması açık bir dayatma anlamına gelmektedir. Kaldı ki, halen ara sınıflarda eğitim gören ve kendilerine imam hatip tercihi imkânı dahi tanınmayan yüz binlerce öğrencinin durumunun hiç tartışma konusu bile yapılmaması ise ayrı bir garabettir.  

Başörtüsünün Ne Olduğunu Birileri Hâlâ Anlayamamış Gibi!

Düzenleme mantıksızdır. Bir dizi yanlış çıkarım üzerine oturmaktadır. İmam hatip okullarına serbestî getirme adına meslek okullarının gerektirdiği kılık kıyafet düzenlemelerinin öne çıkartıldığı anlaşılmaktadır. Tulum, önlük ve benzeri kıyafetlerle paralellik kurularak başörtüsü takabilmenin meşrulaştırılmaya çalışıldığı izlenimi doğmaktadır. Oysa imam hatiplerin bir meslek okulu ve başörtüsünün de mesleki bir kıyafet olmadığı artık hiçbir şekilde tartışılmaması gereken bir konudur.

Seçmeli Kur’an dersleriyle ilgili olarak da aynı yanlış mantığın işletildiğini görüyoruz. Bu dersi seçen öğrencilerin başlarını örtmelerine izin verilirken, bir nevi fen dersinin işlendiği laboratuarda öğrencinin önlük giymesi gibi bir durumla paralellik kurulduğu anlaşılmaktadır. Oysa başörtüsü Kur’an okurken ya da ibadet ederken takılıp, sonrasında çıkartılabilecek bir kıyafet değildir. Başörtülülük hali mümin hanım ve kızların ev dışında bulunmaları gereken genel halidir. Dolayısıyla “Kur’an dersinde tak, ders çıkışında çıkart!” emri çok çirkin ve anlamsız bir duruma işaret eder. Bu tarz bir zorlamanın, çocukları ve gençleri kişiliksizleştirmeye, değersizleştirmeye dönük bir zulüm olduğuna da kuşku yoktur.

Uygulama o kadar mantıksız ve saçmadır ki, düşünün bir kere, çocuk Kur’an dersinde başörtüsünün ilahi bir emir olduğuna dair ayetleri okuyacak, bu ayetlerin tefsirini öğrenecek ve ders bitince kendisinden başörtüsünü çıkartması istenecek. Madem ayetin gerektirdiği yapılmayacak, madem Allah’ın emrine muhalefet edilecek, o zaman bu dersleri neden okutuyorsunuz, spor olsun diye mi!?    

Başörtüsü yasağı yaygın bir zulüm uygulaması olarak devam etmekle beraber, halen ülke genelinde pek çok okulda şartları zorlayarak, baskılara direnerek ve bedel ödemeyi de göze alarak çok sayıda öğrenci ve öğretmen başörtülü olarak eğitim görmekte ve almaktadır. Siyasi konjonktürde meydana gelen değişimler ve yönetici konumundaki personelin göz yumması neticesinde ortaya çıkan bu fiilî durumu yasallaştırmak, kalıcılaştırmak yerine, tersinden bir tavırla birtakım küçük rahatlamalar sağlama karşılığında yasağa vurgu yapmak ne kadar basiretsiz bir tutumdur! Ne kadar zaaflı ve edilgen bir politik mantığın ürünüdür!

Korkak bir tutumun ürünü olduğu her halinden belli olan yeni yönetmeliğin duyulmasıyla birlikte malum çevrelerin verdiği tepkileri gördük. Ne dediler? İmam hatip okullarında ve seçmeli Kur’an derslerinde başörtüsünün serbest bırakılmasını “Okula türban girdi!” başlığıyla yansıttılar. Ve ellerinden gelen tezviratı esirgemediler. Hiç kuşkusuz yönetmelik başörtüsü yasağını tümden kaldırsaydı da değişen bir şey olmayacaktı, aynı tepkileri vereceklerdi. Olsa olsa biraz daha fazla cayırtı kopartacaklardı. Kopartsaydılar! Nasılsa koparttıkları gürültünün alıcısı kalmadı. Sesleri birkaç gün içinde duyulmaz olup giderdi.

Halen neden ve kimden korkulmaktadır? Bir taraftan Başbakan, darbeciliğin tarihe gömüldüğünü gururla ilan etmektedir. CHP İzmir Teşkilatı çarşaflı bir hanıma rozet takacak duruma gelmiştir. Yüksek yargıda hukuk tanımayan Kemalist dinozor takımı büyük ölçüde tasfiye edilmiştir. Peki, özgürlükten yana, adaletten yana, tutarlı ve dürüst adımlar atmak için daha ne beklenmektedir? Bu edilgen, korkak tutum bu saatten sonra artık hangi mazeretle savunulabilir?

Çelişkilerinizle Yüzleşmek Zorundasınız!

Bir taraftan dindar nesil yetiştirmekten bahsedeceksiniz, öte yandan başörtüsü yasağına karşı dahi tutarlı bir adım atmakta acziyete düşeceksiniz. Kimse sizden lütuf beklemiyor, büyük bir cesaret gösterisi de istemiyor. Sadece gecikmiş bir hakkın teslimini ve artık çirkinlikten de öteye varmış, resmen iğrençleşmiş, kokuşmuş başörtüsü yasağı denilen ucubeyi toplumun gündeminden çıkartmanız talep ediliyor.

Eğer İslami kimliğe saygılı olduğunuzu, toplumun dinî değerlere sahip çıkmasından yana olduğunuzu iddia ediyorsanız, Müslüman insanları açıkça Rablerinin emriyle karşı karşıya getiren bu yasağı kaldırıp çöpe atmalısınız.

Eğer hukuk devletinden, adaletten, eşitlikten yana olduğunuzu iddia ediyorsanız, hiçbir hukuki mesnedi olmayan, sadece birilerinin ön yargılarına dayanan ve ruhlarına sinmiş despotizmlerini yansıtan bu dayatmayı; insanlar arasında kılık kıyafetlerini baz alarak ayrım yapan bu zalimane uygulamayı vakit kaybetmeden kaldırmalısınız.

Eğer insan haklarına saygılı olduğunuzu iddia ediyorsanız, inanç ve ibadet özgürlüğünün açık ihlalini içeren bu dayatmaya derhal son vermelisiniz.

Gece gündüz AB kriterlerinden söz ediyorsunuz. Soralım o zaman: Avrupa’nın, Fransa dışında hangi ülkesinde bu tür bir yasak mevcut? İslamofobia’ya karşı etkili önlem almamakla, Müslümanlara karşı ayrımcılık yapmakla eleştirdiğiniz, suçladığınız Avrupa ülkelerinde bile uygulanmayan bu yasağı kendi vatandaşlarınıza reva görmeniz vicdanınızı sızlatmıyor mu?

Ve bir taraftan 12 Eylül darbecileri yargılanırken, onların marifetiyle on yıllardır nesilleri mağdur eden, perişan eden başörtüsü yasağını kısmen esneterek de olsa mevzuata sokuşturmanızda bir tutarsızlık, bir samimiyetsizlik görmüyor musunuz?

Sorunun Bize Bakan Yüzü de Var!

Sorun büyük ve derin! Ve kabul edelim ki, sadece hükümet kadrolarının çelişkilerinden ibaret de değil. Bu ülkede bunca yıldır süregelen bu zalimane uygulamaya karşı etkili, yaygın ve sonuç alıcı bir tutum geliştirememiş olmamızın da sorunun bu şekilde kangrenleşmesine katkı sağladığını görmek gerek. Aslında en temelde hükümet kadrolarına sorunu net olarak algılatabilme sorumluluğunun bizlerin sırtında olduğunu da inkâr edemeyiz. Bugüne kadar bu sorunu olanca yakıcılığıyla anlamadılarsa, kabul edelim ki, bu biraz da bizlerin anlatamamasından kaynaklanmıştır. Elbette bu onların sorumluluğunu ortadan kaldırmaz ama bizim de yapacak bir şeylerimizin, yapmamız gereken bir şeylerin olduğunu gösterir.

Ciddi bir taleple ve baskı gücü olarak hükümeti sıkıştırmak, hesap sormak yerine, “Biraz daha sabredelim, zamanı gelince atılması gereken adımları atacaklardır!” anlayışı sorumluluğun üstlenilmemesi demek olduğu gibi, aynı zamanda muhatapları anlamsız ve çirkin bir rehavete sürükleme sonucunu doğurmuştur. Baksanıza şu haliyle bile, yeni düzenlemeyi çok ileri bir adım olarak alkışlayan sesler duyulabiliyor. Gerek İslami kesime hitap eden medyada gerekse de bu kesimde yer alan bazı sivil toplum kuruluşlarının beyanlarında neredeyse hükümeti tebrik sadedinde tepkilerle dahi karşılaşmak mümkün olabiliyor.

Tam burada İslami hassasiyet sahibi çevrelere, kuruluşlara, en genel ifadesiyle İslami camiaya da eğer bunca yıldır bu ülkede başörtüsü yasağı sürüyorsa, bunun vebalinin aynı zamanda bizlerin de omuzlarında olduğunu hatırlatmak durumundayız. Bu ülkede yaşayan Müslümanlar olarak, gelinen noktada tek bir Müslüman kızın ya da hanımın dahi taktığı başörtüsünden ötürü hakarete uğramasına, aşağılanmasına, reddedilmesine ya da bir hakkının engellenmesine sessiz kalmayacağımızı yüksek sesle ilan etmeli ve gereğini yapmalıyız. Kimliğimizin, inancımızın, değerlerimiz ve izzetimizin bu derece çiğnenmesine izin vermeyeceğimizi dosta da düşmana da bildirmeliyiz.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR