Ahiret Harsını Toplayacak Bahtiyarlar
"Hayır. Ben bu beldeyi tanıklığa çağırırım, senin serbestçe yaşadığın bu beldeyi ve tanıklığa çağırırım anne-babayı ve çocukları. Gerçek şu ki, Biz insanı acı, sıkıntı ve imtihan (ile yüklü bir hayat)a gönderdik. İnsan kimsenin kendi üzerinde güç sahibi olmadığını mı sanıyor? övünüp duruyor: 'Ben yığınla servet tükettim!' (diye). Peki kimsenin kendisini görmediğini mi zannediyor?
Biz ona iki göz vermedik mi? Bir dil ve bir çift dudak. Ve ona (kötülüğün ve iyiliğin) iki yolunu da göstermedik mi? Ama o, sarp yokuşa tırmanmayı denemedi. Bilir misin nedir o sarp yokuş? (O) esir bir boyun kurtarmak veya salgın bir açlık gününde yemek yedirmek yakınlığı olan bir yetime veya toprağa uzanıp kalmış olan (yabana) bir yoksula.
Ve imana ermişlerden ve birbirlerine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olmaktır. İşte böyle kimseler "ashab-ı yemin" (dürüstlüğe ve erdemliliğe erişmiş olanlar)dır. Bizim mesajlarımızın doğruluğunu inkara şartlanmış olanlar ise "ashab-ı meş'eme" (kötülüğe batmış kimseler)dır. Onların üzerlerine bir ateş bastırılıp kapıları kapanacaktır!" (Beled Sûresi, 90/1-20).
Beled Sûresi'nin genel muhtevasından hareketle dünyaya ahiret ekimi yapmayı "sarp yokuşu tırmanma"ya benzetebiliriz. Sûre'de beyan edildiği gibi Yüce Rabbimiz, biz mü'minlere dünyevî konforlar va'd etmemektedir. Ashab-ı yemîn olmayı hak edebilmek ve sonsuz mutluluklar diyarı cennete vasıl olmak, türlü sıkıntılara uğramayı, bin bir meşakkatle denenmeyi gerektirmektedir. Kur'an'ın genel mesajından hareketle de şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; hasadı toplanmak üzere dünyaya ekilenler, eksiksiz bir şekilde -hatta kat kat- sonsuzluk yurdunda toplanacaktır.
Hâsılı cennete giden yol "sarp bir yokuş"tan geçmektedir. Bu zorlu yokuşun tırmanılabilmesi ve yarışın kazanılabilmesi için Rabbimizin koyduğu kimi kurallar vardır. Yukarıda mealini verdiğimiz Sûre'nin genel mesajından öğrendiğimize göre, dünyaya saçılması gereken "ekin türleri"; bir başka ifadeyle hayırda yarışın Beled Sûresi'nde geçen temel kuralları; dayanılması gereken köşe taşları şunlardır:
a- Nimete karşı şükran görevi: Sonsuz kudret sahibi Rabbimiz'in yaratıp bizlerin istifadesine sunduğu göz, kulak, dil, yaşanılabilir güzel bir dünya ve yolumuzu bulmak için ihtiyacımız olan nebevî vahyin rehberliği, ilk akla gelen nimetlerdir. Bu nimetlere şükredenler ahiret harsının hasadını toplayacaklardır. Ahiret harsı, kendi öz benliğinin ve çevresinin tanıklık ettiği hakikati doğru okuyarak onları varlık sahnesine çıkarıp cömertçe takdim eden Yaratıcı'ya karşı erdemliliğin ve kadirşinaslığın gereği olan bir tutum içinde hayatına çeki düzen verebilenler içindir. Doğru ve yanlışın tek ölçüsünün dünyevi menfaatler olmadığı, bu alemin geçici olduğu bilinciyle hareket edenler, ahiret harsının hasadını toplayacaklardır.
b- Fekkü Rakabe/İnsanoğlunu varolan boyunduruklarından kurtarmak: Ahiret harsının sahipliğine hak kazanmak; aşkın bir ulûhiyet ve ubudiyet bilinci ile kendisini ve tüm insanlığı siyasi, iktisadi, toplumsal sömürü zincirlerinden kurtararak özgürleştirmek için çalışıp çabalamayı gerektirir. Bir başka ifadeyle kendimizi ve çevremizdeki insanları zincirlerinden kurtarmayı hayatımızın gayeleri arasına almadan sarp yokuşu geçemeyiz. Nedir bu zincirler? İnsanlığın boynunu büken günah yükleridir; açlıktır; sahipsizlik/yetimliktir; miskinliktir/evsiz-barksız kalacak kadar imkanlardan mahrum bırakılmaktır.
c- İman, sabır ve merhamet temelinde bir ümmet birliği: Bizim gibi iman edenlerle dayanışma yolları bulup güç birliği yapmaktır; birbirimize hakkı, sabrı ve merhameti tavsiye edebilecek yakınlıkta ilişkiler kurmaktır. Hak, sabır ve merhamet... İşte İslâmi bir mücadelenin üzerinde durması gereken sac ayakları.
Bu genel girişten sonra, çalışmamızın asıl ekseni olan "Ahiret harsının hasadını öte dünyada toplayacak ashab-ı yemin kimlerdir?" sorusunun cevabını arayalım. Soruyu şöyle de sorabiliriz: "Hak, sabır ve merhamet" üzere hareket ederek insanlığa vasat, âdil bir ümmet olmanın en güzel örnekliğini sunması gereken biz müminlerin Kur'an'daki diğer isimleri ve bu isimlerin çağrıştırdığı diğer özelliklen nelerdir? Bu konu üzerinde yoğunlaşarak Rabbimiz'in hidayet rehberi Kur'an'da bir şuurlanma ve arınma yolculuğu yapalım.
Merhameti sonsuz olan Rabbimiz, Kur'an-ı Mubin'de ahiretin en güzel ürünlerinden nasiplenecek olan insan gruplarını açık seçik beyan etmiştir. Bu insan gruplarının sıfatları her mü'minin taşıması gereken vasıflardan oluşmaktadır. Her nimetin bir külfeti olduğu gibi, Rabbimizin öte dünyada müminler için hazırladığı ahiret harsının da bir bedeli olacağı, tartışılmaz bir hakikattir. Bu bedellerin göze alınmaya değer zorlukları vardır. Fakat nihai mutluluk için -sabretmeye değer bir âkibet için- nefsimizi ve çevremizi ilahi vahyin doğruları ile arındırıp aydınlatmaktan başka çaremiz yoktur. Ancak bu şekilde kurtuluşa/sonsuz felaha erebiliriz.
Rabbimizin gönüllerimizi aydınlatan mesajına elçilik eden Kur'an'ın muhkem beyanlarına göre, şu insan öbekleri dünyada ektikleri iyilik ve güzellik tohumlarının sonucu olan ahiret harsını toplayacaklardır:
1-Muvahhidler
İbrahim milletine tabi olanlara, şirke karşı köktenci tavrını sürdüren muvahhidlere Rabbimiz, ahiretten sonsuza dek nasipleneceklerini va'detmiştir, Değil mi ki muvahhidler tağutlara ve onların güçlü ordularına rağmen put kırmaktan vazgeçmemişlerdir. Öyleyse herkesin pişmanlık içinde kıvranacağı hasret gününde onların alınları parlayacaktır mutluluktan ve zor zamanda mücadele etmenin karşılığını kat kat göreceklerdir. Değil mi ki tevhid ehli güzellik ekmiştir bu dünyaya, öyleyse güzellik biçmesi tabiidir öte dünyada. Değil mi ki, Allah'a imanlarına zulüm karıştırmamışlardır, bu dünyada; öyleyse kendilerine en küçük bir haksızlık yapılmadan söz verildiği gibi nimetlendirilmeleri -dünyaya ektikleri ahiret ekinleri'nin hasadını toplamaları- gerekir sonsuzluk yurdunda.1
2-Muttakiler
Dünya ve ahirette mutluluk muştulan takva sahipleri içindir. Takva sahipleri en büyük başarı ve en büyük zafer olan ahiret sevabına nail olacaklardır. 'Ayrıca Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olup, iman etmenin gereği olarak Akabelere/sarp yokuşlara tırmanmayı kararlılıkla sürdüren muttakiler için dünyada da ilahi bir va'd olarak müjdeler vardır.2
"Ama ahiret yurduna gelince, Biz orayı yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmak istemeyen kimselere ayırmış bulunuyoruz. Çünkü akibet/gelecek muttakiler içindir." (Kasas, 28/83).
3-Güzel İşlerini Allah'a ve Ahirete İmandan Mahrum Bırakmayanlar
Yüce Allah, insanlık için kutlu bir kurtuluş çağrısı ile, ebediyyen sağaltacak bir yarış başlatmaktadır. Bu yarışın konusu; "Allah'a ve ahiret gününe kuşkusuz iman ve hiç durmadan, fedakarca ilahi rızayı hak etmeye çalışmak"tır. İster önceki ümmetlerden ilahi vahiy nimetine sahip olanlar olsun, isterse Kıyamet'e kadar bozulmadan geçerliliğini koruyacak olan Kur'an'ın günümüzdeki izleyicisi olan müslümanlar olsun, salih amelleri anlamlandıran tevhid ve onun tamamlayıcı öğesi olan ahiret gününe kuşkusuzca, gönülden iman etmeye davet edilmektedirler.
Ahiret gününe imanı Allah'a imanın ayrılmaz bir cüzü olarak görüp, bu inancın sağladığı bilinçle salih ameller peşinde koşmak için hayatını ortaya koyan, dürüst ve erdem sahibi insanların tümü Rablerinden hak ettikleri mükafatı alacaklardır. Allah'a iman ile ahirete imanın arasını ayırıp parçalayanlara ise böyle bir kurtuluş va'di yoktur.3
Allah'a ve ahiret gününe imanını salih amellerle güzelleştirip taçlandırarak dürüst ve erdemli işler yapan salihlerin yaptıkları boşa çıkmayacak, zayi edilmeyecektir. Fakat Allah'a ve ahirete iman etmeden yapılan iyiliklerin bu dünyada ilişkilerin niteliği ve devamı için anlamı olsa da son tahlilde, nihai mutluluk için bir anlamı yoktur.
4-Hayatın Anlamını İbadette Arayanlar
Namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar öte dünyanın en güzel nimetlerine kavuşacaklardır. Ahirete kuşkusuz iman edenler, Kur'an'ın yol gösterici uyarılarına da inanırlar. Onların ahiret inancı, zaten namazlarında dikkatli ve devamlı olmalarına da yol açmaktadır.
Ahirete iman ile ubudiyet bilinci arasında doğru orantı vardır, bu inanç ve bilinçle hareket eden erdemli insanlar, namaz gibi ibadetlerini, yeryüzündeki vakarlı duruşlarında bir hayat tarzı haline getirirler; tüm yaşamlarına namaz ve onu tamamlayan salih amellerin damgasını vururlar. Kısaca ahiret ekinine sahip olmak, dünyada ibadetle arınmış bir gönlü kemale eriştirmek suretiyle Rabbimizin huzuruna çıkmaya bağlıdır.4
5-Kul Hakkına Riayet Edenler
İnsanların ilahi hukukla tayin edilmiş haklarına riayet edenlerin ahiret harsından/ürününden kendilerine Allah tarafından ayrılmış değeri hiçbir dünya metaı ile ölçülemeyecek, bitimsiz mutluluk diyarları vardır. Çünkü müminler dünyaya ahiret ekini ekerek yaşamlarını anlamlı kılmışlardır. İşte dünya tarlasına ekilmesi gereken ahiret ekinlerinden biri de, kul hakkına azami dikkat göstermektir. O yüzden kul hakkı konusunda hassas davranmak, ahiret gününe iman edenlerin vazgeçilmez şiarları arasında olmalıdır.
Allah'a ve ahirete kesin olarak iman eden müminler, ilahi hukukla teminat altına alınmış olan insan haklarını çiğnemezler. Mesela, boşanmış kadınlarla ilgili keyfi kararlar vermezler.5 Adaletin şahidi olmayı şiar edinerek hareket ederek, kendilerini savunacak maddi ve manevi güçleri olmayan kadınların, çocukların, yetimlerin, garibanların haklarını yememeye azami gayret gösterirler. Bu hassasiyet ahirete imanın olmazsa olmaz bir şartıdır.
6-Yaptığı İyiliği Başa Kakmayanlar
Ahirete iman edenler yaptıkları iyiliği başa kakmazlar. Çünkü böyle bir davranış, muhtaç kişinin duygularını incitir; fiilin sahibinin ise, amellerini boşa çıkarır, değerini sıfırlar. Rabbimiz böylelerinin düştükleri durumu, "sağnak bir yağmur vurunca cascavlak kalıveren verimsiz kaya parçalarının haline" benzetmektedir.6
7-Allah Yolunda Canla Başla Cihad Edenler
Allah yolunda, malları ile ve canları ile savaşarak şehid olanlar veya zalimler karşısında direnerek müminlere zafer hediye edenler, ahirette büyük bir ecir/ödül alacaklardır. Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman etmeyenler zaten bu salih amellere talip olup, zorluklarına göğüs germeyi göze bile almazlar.7
İslam tarihinden ve Kur'an'ın o tarihe işaret eden ayetlerinden öğrendiğimize göre, müslümanlarla birlikte cihad için yola çıkan münafıklar, Uhud mevkiine varmadan Medine'ye geri dönmüşlerdir. Çünkü onlar ahiret gününe kuşkusuz bir imanı kalplerinde taşımadıkları için, zor zamanda görevden daima kaçmışlar, hep kısa günün kârına talip olmuşlar, yakın sefer, bol ganimet sevdasının peşinde koşup durmuşlarıdır. Münafıklar aceleye, müminler sürekli olana; münafıklar geçici olana, müminler kalıcı olana; münafıklar dünyanın kısa süren mutluluğuna müminler ise ahiretin ebediyyen süregidecek olan bitimsiz güzelliklerine gönül vermişlerdir.
8-Müşriklere İtaat Etmeyenler
Sadece yaratmada ve yönetmede hiçbir varlıkla denk tutulamayacak Rabbimize ait olması gereken vasıfları, insanlarca türetilmiş güçlere vererek onları Allah'a denk tutanlar, ahirete yakinen inanmazlar. Allah'a ortak koşarak ilahi mesajı yalanlayan, düzmece delillerle kendi kurdukları ideolojileri savunan müşriklere tabi olmamak, itaat etmemek öteki dünyanın gerçekliğine kuşkusuz iman edenler için zorunludur.8
9-Musibetten İbret Alanlar
Olaylar üzerindeki Yüce Allah'ın tartışmasız rolünü, sadece öteki dünyada verilecek hesaba kuşkusuz iman edenler, gerektiği gibi takdir ederler. Halkı zalim olan kasabaların musibet ve helak edilmek suretiyle cezalandırılmasından, sadece ahirette başa gelebilecek azaptan korkanlar bir ders çıkarırlar.
Oysa öte dünyanın cehennem azabından izler taşıyan, bu dünyadaki başa gelen helak çeşitleri, ahireti inkar etmelerinden, taşkınlık yapmalarından ötürü karyeleri/zalimlerin yerleşim birimlerini vurmuştur.
Fakat karyelerin zalim halkları musibet ve helaklardan kurtulsalar da, bunu her gün alışageldikleri doğa olayları şeklinde/neden sonuç ilişkisine göre açıklayıp, Allah'ın olaylar üzerindeki belirleyici rolünü görmemezlikten gelmişler ve gelmeye de devam etmektedirler.9
10-Kötülükten Allah'a Hicret Edenler
Allah'a gereğince inanmayan ve ahiret gerçeğini tanımaktan ısrarla kaçınan toplumun milletini/dinini, izlediği hayat tarzını terk ettiğini zindandaki arkadaşlarına anlatan Yusuf Peygamber verili olana teslim olmayıp tevhid dini İslam'ın itikadının gerektirdiği gibi yaşayan güzel bir örnek olarak anılmaktadır. Toplumun kirliliklerine bulaşmaktansa zindanı tercih etmeyi gerektiren bu tavır, ilahi bir övgü ile Kıyamet'e kadar yaşayacak insanlık alemine numune-i imtisal olarak Kur'an'ın tertemiz sahifeleri arasında zikredilmiştir.10
İbrahim peygamber ve ona uyan müminlerde de dünya-ahiret dengesine dair güzel numuneler vardır. Kur'an-ı Kerim'de, Rabbimiz tarafından övgü ile dile getirilen bu şahane tercih, onların ahiret bilincini kuşanmış olmalarından güç almaktadır. Onlar "putperest toplumdan beri olma" ilkesini kendileri için tavır olarak seçmişlerdir. Müşriklerin değer verdiği şirk unsurlarını inkar etmişler, kötülüğe olan ilgilerini düşmanlık ve nefretle karşılamışlardır.
Toplumun kirliliklerinden kesin bir beraat ile Allah'a hicret eden İbrahim peygamber ve arkadaşlarında, ahiret gününü korku ve ümit ile bekleyen bütün zamanların müminleri için "müşrik toplumun kirliliklerinden beri olup, onlardan tam bir kopuş ile ayrılmak" hususunda güzel bir örnek bulunmaktadır.11
Öteki dünyaya kesin iman eden müminler, maddi kazançlar umarak Allah'ın gazabına uğramış zalim yahudiler gibi toplumlarla dostluk kurmamalıdırlar. Allah'ın varlığına dair kararsız bir inanç besleyen bazı kimseler, kendilerini dünyevi kazançlardan mahrum bırakır korkusu ile ilahi hakikate tam olarak teslim olmayabilirler.
Müminler ise ilahi gazap ile cezalandırılan bir toplumu ve de onlara maddi menfaatler umarak tabi olan hakikate karşı isteksiz, yarım gönüllüleri dost edinmemelidirler. Dünya ile ahiret arasında tam tercih yapamayan kimselere muhabbet beslemek, dosttuk gösterisinde bulunmak, onlarla yârenlik etmek doğru değildir.
Kafirlerle yardakçılık manasında ilişkiler kuran, münafıklarla yarenlik eden kimseler müslümanlık iddiasında bulunsalar bile, gerçekten Allah'a hicret etmiş sayılmazlar. Kalbine imanın ışıltılarından başka bir şey koymaması gereken müminler, yarım gönüllü, kararsız ve kişiliksiz tüm insanlardan, şeytanın kol gezdiği tüm yaşam alanlarından Allah'a hicret ederek, sevgilerini ve dostluklarını nihai anlamda tevhid ve adaletin tek güvencesi olan İslam ümmetine izhar etmelidirler.12
11-Adaleti Ayağa Kaldıranlar
Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, zina, hırsızlık, kısas gibi hadleri uygulamada gevşek davranmazlar. Çünkü ilahi hukukun ilkelerini yerine getirmede yaşanacak gevşeklik, zamanla toplumun ve tüm yeryüzünün fitnelerle ifsad olmasına yol açabilecektir. Dünyanın iyice suçlularının cenneti durumuna gelmemesi için, dünya hayatı için emredilmiş ilahi hukukun yasalarının mutlaka uygulanması gerekir. Bu nedenle dünya hayatında ilahi hukuku şahlandıran müminler, bu zor görevi tüm şeytani ayartmalara rağmen yerine getirdikleri için, Rabbimiz tarafından sonsuz mutluluklar diyarında ahiret ekini ile ödüllendirileceklerdir.13
12-Tercihlerinde Ahirete Daima Öncelik Verenler
Dünya arazını isteyerek bir savaşta esir almak dahi yasaklanmıştır. Rabbimiz Enfal Suresi (8), 67. ayette fidye almak maksadı ile esir almanın "ahiretin önceliği ilkesi"ni unutmak, anlamına geldiği beyan edilmektedir.
Bu ayet ile, yeryüzünde iyice güçlenip ayakları yere basacak duruma gelmeden, fidye almak maksadı ile esir edinmek, Peygamberimize ve tüm zamanlarda yaşayan kalbinde ahiret bilincinin beslediği güçlü bir Allah korkusu taşıyan müminlere yasaklanmıştır. Çünkü düşmana korku salacak kadar güçlü bir duruma gelmeden ve haklı bir sebebe dayanarak giriştikleri bir savaş sonucu olmadan -dünya menfaatlerini gözeterek- müminler hiç kimseyi esir edemez, hiç kimseyi tutuklayıp özgürlük haklarından mahrum bırakamaz.14
Sözün özü
Dünyanın geçici hevesleri nedeni ile, insanların tamamen şeytanlara teslim olmuş, tağutlara boyun eğmiş tek bir toplum haline gelme ihtimalleri vardır. Nefsin kötülük çağrılarından güç alan bu ihtimale karşı koymada, Allah'a ve ahiret gününe gönülden iman etmek "onsuz olmaz bir manevi direniş cephesi" oluşturmaktadır. Çünkü dünya hayatında Allah'ı ve mutlak hakimiyetini unutturma konusunda bir çok "sınama vesilesi" yaratılmıştır.
Dünyaya elimizden geldiği kadar ahiret ekini ekelim. Unutmayalım ki, Rabbimizin dürüstlüğü ve erdemliliği kendisine şiar edinmiş insanlar için cennette hazırladığı nimetlere kavuşmanın yeri yurdu bu dünyadır. Bir kere verilen bu fırsatı iyi değerlendirelim... Ecel gelmeden, iş işten geçmeden, can boğaza dayanmadan azığımızı tamamlayıp, daima Rabbimizle karşılaşmaya hazır olalım...
□
Dipnotlar:
1-İbrahim Milleti'ne/ana ilkesi tevhid olan İslam dinine tabi olanlar ahirette salihler arasında yer alarak haşredilecektir: Bakara, 2/130.
2-Takva tevazuya yol açan insani bir fazilettir. Bu faziletten mahrum olan kafirler bencillikleri, boş bir gurur ve kibire kapılmış olmaları yüzünden, tevhid inancına ve onun mütemmim cüzü olan ahirete inanmazlar: Yunus, 10/64; Nahl, 16/22.
3-İster Kur'an'ın takipçisi olan müminlerden, isterse önceki ümmetlerden Allah'a ve ahirete kesin olarak inanç besleyen, yahudi, hristiyan ve sabiilerden olsun bu temel inanca sahip olup, güzel ve erdemli işlerle süsleyen kimselere öteki dünyada üzüntüye yol açacak bir korku yoktur: Bkz. Bakara, 2/62; Al-i İmran, 3/114; Maide, 5/69.
4-Ahirete gönülden iman etmek, namazı devamlılık esasına göre kılmayı, tüm hayata ubudiyet bilincinin damgasını vurmayı gerektirir: Enam, 6/92; Neml, 27/3.
5-Ahiret gününe inanan erkekler, kadınların sahip oldukları hakları onlardan bir takım gerekçelerle sınırlayamazlar. Örneğin boşanmış, bir kadının evlenmesine engel olmak gibi: Bkz. Bakara, 2/232; Talak, 65/1-3.
6-Yaptıkları iyiliği başa kakmayanların ahiretten nasibi vardır, aksini yapanların ise güzel işlerinin değeri bu kötü fillerinden dolayı sıfırlanacaktır: Bkz. Bakara, 2/264.
7-Allah'a ve ahirete iman; O'nun yolunda canla başla mücadele etmeyi, yeri geldiğinde vuruşarak öldürmeyi ve ölmeyi gerektirir: Bkz. Nisa, 4/74; Tevbe, 9/44-45.
8-Allah'a ve ahirete kuşkusuz iman edenler, ilahi rızaya muvafık olmayan konularda hiç kimseye itaat etmezler; müminler mutlak anlamda sadece Allah'a boyun eğmelidirler: Bkz. Enam, 6/150.
9-Ahireti inkar ettikleri için zalimler, musibet ve helaklardan ibret almazlar; sadece müminler ders çıkarırlar: Bkz. Hud, 11/102-103.
10-Yusuf peygamber, kendisini günaha çağıran kadının teklifini reddedip, zindana düşmeyi gerektirse de ahiret sevabını tercih ettiği için, yüzyılların ötesinden aşarak güzel bir örnekliği İle bize ulaşan bir şan bırakmıştır: Bkz. Yusuf, 12/37.
11-Allah'a ve ahiret gününe gönülden iman edenlerin, İbrahim peygamber ve arkadaşları gibi, birlikte yaşadıkları halkın olumsuz değerlerinden kesin bir kopuşla ayrılıp beraat ilan etmeleri gerekir: Sarf, 60/6. Öte yandan ahlaki hicret ile kendisini arındıran müminler, Allah'a ve ahirete öncelik vermelerinden dolayı gerektiğinde bulundukları şehirleri ve ülkeleri dahi terk edebilmelidirler; çünkü Allah yolunda kararlı bir şekilde mücadele edip, zulüm diyarını terk eden muhacirlere hem bu dünyada hasene/güzellik, hem de ahirette güzellik vadedilmiştir: Nahl, 16/41.
12-Değil mi ki, Allah'ın gazabına uğrayan bir toplum ile dostluk kurmak, kötülükten hicret etmemek anlamına geldiği için, müminlere yasaklanmıştır? Öyleyse şeytani olan her şeyden hicret etmek lazımdır: Bkz. Mücadele, 58/14; Mümtehine, 60/13.
13-Nihai karar gününde kurulacak büyük mahkemeye inanmak; ilahi hukuku uygulamada gevşek davranmamayı gerektirir: örnek ayet için bkz. Nur, 24/2.
14-Dünyanın geçici kazançlarına talip olmak, fidye almak için esir edinmek, İslam'a düşmanlığını açıkça izhar ettiği için öldürmesi gereken birini maddi menfaat/fidye tazminat karşılığında serbest bırakmak, her ne suretle olursa olsun kalplerinde ahiret gününe kuşkusuz bir inanç taşıyan müminlere yakışmaz. Enfal, 8/67.
- Zulüm Örtülemiyor!
- Ulusal Güvenlik: Topluma Giydirilen Deli Gömleği
- Ulusal Güvenlik Rejimi
- Beytüşşebap'tan Akkise'ye Ulusal Güvenlik Masalı
- AK Parti Kimlerin Partisi Olacak?
- AK Parti ve Umut Kırıntılarına Dahi Tahammülsüz Bir Düzen
- Darbelerin Genel Karakteri
- Türk İslam sentezci Darbeden “İrtica” Darbesine: Darbelerin Mantığı
- Eski Umutların Yıkılışı
- Darbeler Birbirini Tamamlar
- Ülke Dışardan Yönetiliyor
- 12 Eylül'den 28 Şubat'a
- İlgi, Direnç, Basiret
- Toplum ve Darbeler
- Değişen Öncelikler ve Darbelerin Dili
- Şaron'u Devlet Törenle Halk Protestolarla Karşıladı!
- Katil Şaron Protestolarla Karşılandı
- İsrael Şahak: Onurlu Bir Hayat Hikayesi
- Sabra ve Şatilla Katliamı Hakkında Bir İnceleme
- Ahiret Harsını Toplayacak Bahtiyarlar
- Türkiye'de Yargı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
- AİHM’in RP Kararını Nasıl Yorumlamalı?
- Ali Şeriati'de Sembolizm Sorunu
- Ali Emre'yle Söyleşi
- Milyon Sesli Mızıka