ABD Mısır’da Darbe Rejimini Desteklemeyi Sürdürüyor!
Rabia Katliamının Üzerinden Bir Yıl Geçti, ABD Mısır’da Darbe Rejimini Desteklemeyi Sürdürüyor!
14 Ağustos 2013 tarihinde Mısır Rabia Meydanında yaşanan katliamın üzerinden tam bir yıl geçti. Mısır polisi ve ordu, olaylar sırasında Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin 3 Temmuz 2013’te ordu tarafından alaşağı edilmesini protesto eden göstericilere karşı ateş açmıştı. Polis ve ordu personelinin tank, buldozer, kara kuvvetleri, helikopter ve keskin nişancı eşliğinde, içinde kadın ve çocukların da bulunduğu derme çatma imkânlarla 45 gündür sürdürülmeye çalışılan protesto kampına yönelik acımasız saldırısı, modern Mısır tarihinin en büyük kitlesel katliamıyla neticelenmişti.
Baskının ertesi günü olayların gerçekleştiği meydanı mühürleyerek suç unsurlarını örtbas etmeye yönelik hükümetin sistematik girişimi, ölenlerin gerçek sayısının tespitini zorlaştırmıştır. Ancak sadece İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporuna göre -ki, bu çalışma bir yıl süren titiz bir incelemeye dayalıdır- en az 817 olmak üzere muhtemelen 1.000 kişinin, 14 Ağustos günü Rabia Meydanında öldürüldüğü kesinleşmiştir.
Rapor, birinci elden korkunç açıklamalar içermektedir. Bir protestocu, yığınlarca ölünün taşındığından bahsetti. “Tamamen parçalanmış uzuvlara rastlıyorduk. Etrafta, üzerinden bir tankın geçtiği açıkça anlaşılabilen kolsuz ölü insanlar vardı.” Her ne kadar düşünülemese de ceset yığınlarını taşıdığınızı bir hayal edin! Başka bir kişinin bacağının yanında, bir başka kişinin kolunun olduğu cesetleri taşıyorsunuz.
Kahire Üniversitesi’nden bir kız öğrenci o günü hatırlarken, ortalığın bir “kan denizi” olduğunu ve kanlar içindeki protestocuların dehşetle “ölmelerini seyretmekten başka bir şey yapamamanın çaresizliği”ni unutamadığını ifade ediyor.
Bir doktor meydanda bulunan camideki sahneyi şöyle tarif etmektedir: “İçeri adım attığımda gördüğüme benzer bir şeyi, hayatım boyunca asla görmemiştim. Tüm zemin cesetlerle kaplıydı. Cesetlerin bozulmasını yavaşlatmak için etraflarına buz parçaları konulmuştu. Ancak eriyen buz kanla karıştığı için bir kan ve su göletinin içinde kalmıştık.”
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün direktörü Kenneth Roth ve onun Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölümü müdürü Sarah Leah Whitson, raporlarını yayınlamak için bu hafta Kahire’de olmayı planlıyorlardı; ancak havaalanında alıkonuldular ve Mısır’a girişleri engellendi.
Silahsız protestocuların sistematik ve kasıtlı olarak öldürülmesi, bir insanlık suçudur ve sorumlular tespit edilerek kanun karşısına çıkarılmalıdır. Rabia katliamı sırasında komuta zincirinin tepesinde, demokratik seçimle başa gelen Mursi’yi askerî bir darbe ile alaşağı eden Savunma Bakanı Abdelfettah es-Sisi vardı. Ama ne Sisi ne de herhangi bir hükümet yetkilisi işlemiş oldukları cinayetlerden dolayı dava edilmiştir. Üstelik bir de Sisi, şaibeli seçimler yoluyla Mısır’ın cumhurbaşkanı olma yolunda daha fazla güce sahip olmuştur.
Katliamından bu yana Sisi, İslamcı ve solcu siyasi aktivistlerin de içinde bulunduğu binlerce insanın tutuklanmasına sebep olan yoğun devlet baskısının egemen olduğu bir yıllık liderliğini sürdürmüştür. Üç el-Cezire muhabiri gibi 65’ten fazla gazeteci gözaltına alınmış ve bunlardan bazıları 7-10 yıl arası hapis cezalarına mahkûm edilmiştir. Bu süreç içerisinde Mısır’ın adalet sistemi acımasız bir şaka haline gelmiş; duruşmalarda 1.247 kişi idamla yargılanarak “adâlet” kelimesi alay konusu haline getirilmiştir. Birçok davada sanıklar, kendi duruşmalarına getirilmemiş ve avukatlar, savunmalarını sunmaktan ve şahitlik isteklerinden defalarca men edilmiştir.
Uluslararası Af Örgütü, geçtiğimiz yıl içerisinde keyfi tutuklama, işkence ve gözaltındaki ölümlere ilişkin artışı da içeren Mısır’da insan hakları konusunda bariz bir gerileme olduğunu belgelendirmiştir. Af Örgütü’ne göre, işkence rutin olarak askerî ve polis yetkililer tarafından, özellikle yasaklı Müslüman Kardeşler üyeleri hedef alınarak yürütülmektedir. Kullanılan işkence yöntemleri arasında elektrik şoku, tecavüz, gözaltındakileri kelepçeleme ve açık kapılarda onları askıya alma bulunmaktadır.
İçişleri Bakanlığı Medya Bölüm Başkanı Orgeneral Abdelfettah Osman, cezaevlerinde işkence ve tecavüz olduğu suçlamalarını reddetmekte ve “Mısır cezaevlerinin otel gibi olduğunu” iddia etmektedir.
Ben de bu rejimin “misafirperverlik” anlayışından kadın barış heyetinin bir parçası olarak 3 Mart 2014 tarihinde Kahire’ye girmeye çalışırken küçük bir parça nasiplenmiştim. Havaalanında durdurulmuş ve 17 saat gözaltında tutulduktan sonra omzumu yuvasından çıkaracak kadar şiddetli bir şekilde yere yatırılarak kelepçelenmiştim. Doktorların ısrarla tavsiye ettiği gibi kolumun yerine konulması için bir hastaneye gitmeme izin verilmesi yerine, ağzıma tıkanan eşarbımla havaalanı boyunca sürüklenerek Türkiye’ye sınır dışı edilmiştim. Üstelik gözaltına alınmama, saldırıya uğramama, tutuklanmama ve sınır dışı edilmeme neden olacak herhangi bir açıklamada bulunmamıştım. Aylar sonra bugün bile kolumda hissettiğim acı, her gün bana halen Mısır’ı idare eden bu canileri hatırlatmaktadır.
Küresel İnsan Hakları Topluluğu, Mısırlıların temel haklarından parça parça koparıldıklarını dehşetle izlerken; özellikle Suudi Arabistan ve Emirlikler gibi bazı bölgesel hükümetler, Sisi’yi kabullenmekte ve milyarlarca dolar destek sağlamaktadır. Belki de bu destek, kendi ülkelerindeki demokratik değişimi bertaraf etmek isteyen rejimler açısından şaşırtıcı değildir.
Ama demokratik değerleriyle övünen Batılı uluslara ne demeli? Avrupa Birliği dış politika sorumlusu Catherine Ashton, asker destekli hükümet tarafından güç kullanılmasını eleştirdi; ancak daha sonra Sisi’ye 90 Milyon Euro değerinde bir AB mali yardımın sağlanacağının güvencesini verdi. Ve Aralık 2013’te, onlarca barışçıl protestocunun öldürülmesinden sadece birkaç hafta sonra Mısır’ın turizm bakanı ile toplantı yapmak için bir Noel tatili için ailesini de yanına alarak Mısır’ın turistik Luxor şehrine gitti.
ABD için de durum bundan farksız değil! ABD yasalarına göre, bir darbenin sonuçlarının olması gerekir. Mevzuat yazarı Vermont Senatörü Patrick Leahy şöyle dedi: “Yasalarımız açıktır. Demokratik yollarla seçilmiş bir hükümet, bir darbeyle devrildiği zaman, ilgili ülkeye ABD yardımı kesilir. Bu, yönetim gücünün silah zoruyla değil oylama ile değişmesi gerektiğine ilişkin bahsi geçen ilkeye bağlılığımızı tazelemek için bir fırsattır.”
ABD hükümeti kendi yasalarını hiçe saysa da Mısır ordusuna yapmış olduğu 1,3 milyar dolarlık yardımı kesmeyi reddediyor. Çok güçlü çıkarları söz konusu olduğundan ABD, Gazze’deki İsrail işgalinde Mısır’ın suç ortaklığına olanak veren Mısır 1979 Camp David Anlaşmasına bağlılığını yerine getirmek istiyor. Bu suç ortaklığı, İsrail’in son saldırısı sırasında Sisi’nin Mısır ve Gazze arasındaki sınırı kapatarak Filistinlilerin sıkıştırılmasına yardım etmesiyle daha da netleşti.
ABD, Süveyş Kanalı’nın ABD Donanması gemileri için öncelikli erişimini sağlamasının yanı sıra aynı şekilde kanal boyunca petrol ve gaz akışının da sağlanmasını istiyor. Mısır’a “yardım” gerçekten de ABD silah ihracatı için bir sübvansiyon görevi taşımaktadır. Paranın çoğu asla Mısır’a değil, her zaman General Dynamics ve Lockheed Martin gibi, (Mısır’ın askerî ekipman isteyip istemediğine bakılmaksızın) Mısır’a gönderilen tank ve savaş jetleriyle ilgilenen güçlü ABD askeri yüklenicilerine gitmektedir.
Dışişleri Bakanı John Kerry, 22 Haziran’da Sisi’yi ziyaret ettiğinde, 1,3 milyar dolarlık ABD yardımının 575 milyonunun serbest bırakılacağını duyurdu. O, Sisi’ye şöyle dedi: “Ben nihayetinde yardımın tamamının alınacağı konusunda eminim.” Ve şimdilerde Kerry, Mısır’daki Müslüman Kardeşler ile çok yakın bağları olan bir grup olarak gördüğü Hamas’ın açıkça düşmanı olmasına rağmen Sisi’ye İsrail ve Gazze arasındaki ateşkes görüşmelerinde anahtar bir oyuncu rolü vererek onun elini güçlendirmektedir.
Korkunç Rabia katliamının yıldönümünde, Mısırlılar halen ölülerine yas tutmakta, yaralılarına bakmakta, cezaevleri ve işkence odalarından gelen yardım çığlıkları için ağlamaktadır. Ama diktatörle birlikte dans eden “Batılı demokrasiler”, onların çığlıklarına kulaklarını kapatmıştır. İşte bu sebepten dolayı, dünya bağımsız eylemcileri yaşananlar karşısında ortak bir dayanışma göstererek seslerini duyurmaya çalışıyor ve kendi hükümetlerinin Sisi rejimiyle bağlarını koparmaları için çağrıda bulunuyorlar.
Common Dreams / 16 Ağustos 2014 / Çeviren: Yrd. Doç. Dr. Harun Çağlayan
- Kim Kazandı, Nasıl Kazandı?
- Bir Zulüm ve Utanç Tablosu: Suriyeli Muhacirlere Yönelik Saldırılar
- MEB Yönetmeliği Değişmeli, Başörtüsü Kısmen Değil, Her Yerde Serbest Olmalıdır!
- Çözüm Sürecini Yeniden Düşünmek
- Suriyeli Misafirlere Karşı Artan Saldırılara Dair
- Bir Yere Sığdırılamayanlar: Suriyeli Sığınmacılar
- Almanya’nın Yeni “Yahudileri” Müslümanlar Olmamalıdır!
- İran, Suriye’de Mezhep Savaşını Neden Körüklüyor?
- Hizbullah’ın Yeniden Irak’ta Boy Göstermesi Suriye’yi Hatırlatıyor
- Irak Aynasında Kazananlar ve Kaybedenler
- Chomsky: İsrail İşgal Rejimi; Apartheid Rejiminden Çok Daha Beter!
- Mısır’da 900’den Fazla İnsanın Öldüğü Gün Aslında Ne Oldu?
- ABD Mısır’da Darbe Rejimini Desteklemeyi Sürdürüyor!
- İslami Direniş ve Uyanış Hattında Farklılıklar ve Tuzaklar
- Bir Hac Yolculuğu Hatıratı
- Demir halk(a)
- Kitaplık
- Bir Yahudiden Siyonistlere
- Soru ve Cevap
- Selefi Düşüncenin Esasları -2-