1. YAZARLAR

  2. GÜNAY BULUT

  3. Okudum, anladım!
GÜNAY BULUT

GÜNAY BULUT

Haksöz-Haber
Yazarın Tüm Yazıları >

Okudum, anladım!

29 Şubat 2024 Perşembe 00:19A+A-

Kayıt kuyruğundakileri süzüp, beni işaret ederek kalbime tasa pompalatan ‘sen’ sesinizi duyduğumda sistem içinde önemli biri olduğunuzu anladım Siz, kapının üstüne yazmasanız da beni ikna odasına götürdüğünüzü anladım. Önümüz sıra yürürken basamakları saydıran kendinden emin tık-tak-tık-tak topuk seslerinizden sistemin makbul kızlarının sizler olduğunuzu kavradım. Karnenizin her zaman pekiyiyle dolu olduğunu söylemenize gerek yoktu aslında. Hem zaten benim de karnem şimdiye kadar hep iyi ve pekiyilerle doluydu.  Takdir ve onur belgelerimi hatıra niyetine nice umutlar gizli hayır dualarıyla çeyiz sandığıma kaldırırdı rahmetli annem.

Bugün öğrenci kuyruğu içinden bir cımbız gibi, tek tek seçerek bir odaya çekip başörtüden, namazdan vazgeçmeye ikna ettiğiniz kız sayısınca terfi basamağı sıçrayacağınızı hemen anladım. En zayıf yanlarımıza değecek en etkin sözlerinizi seçmeye çalışıyordunuz. Bizden yanaydınız şüphemiz olmasın. Bunun adı kadın dayanışması. Sistem, aslında bu odaya kadar bile bizi almaz. Fakat siz bütün kızları çağdaş yaşama ulaştırmaya and içmiş iyiliksever bir Türk kadınıydınız. Buralara gelmiş olmanız tesadüf değildi. Bu odaya girerek üniversite atmosferini solumamıza imkan sağladığınız için hepimiz size dua etmeliydik. Şimdi burada eğitim hayatım boyunca Orta Çağ’daki insanları ilgilendiren dini motivasyonlardan vazgeçmek ve bundan sonraki hayatımda da bu referanslardan uzak durmak hususunda sizinle mutabık kalıp önünüzde duran o kağıdı imzalamazsam bir daha bu okulları, kurumları, devlet dairelerini,  rüyamda bile göremezdim. Bayram Efendi’nin getirdiği taze çaydan bana da ikram edip ‘tam şimdi başörtüyü çıkaracağız, bir daha da takmayacağız, anlaştık mı?' Derken yüzünüzdeki o üstenci istihzayı örtemeyen şirin sabır maskesini, sahte sevecenliği gördüm. İmza atmadan bu kapıdan çıkarsam başıma gelecek olumsuzlukların sizi nasıl da üzeceğine dair duygusal teminatlarınıza asla güvenmedim. Önüme uzattığınız belge için ‘imzaladığında seni nasıl güzel bir hayat bekliyor iyice anladın mı?’ Dediğinizde,  sizin durduğunuz yerden nasıl göründüğümü düşündüm. Karşılıklı olarak birbirimiz için sinir bozucuyduk. Bir garip gerginlik, bir garip tedirginlik, bir garip kibarlık, bir garip tehdit hali, bir garip anla(ş)maya çalışma hali... Gülümsedim…

Oysa sıra bana gelinceye dek, temiz bir Anadolu genci olduğum, yüzyıllardır bizi bir arada ve güçlü tutan bir inancın müntesibi olduğum, memleketime, milletime hizmette kusur etmeyeceğim, anlaşılınca, alın terimle kazandığım okula kaydımın yapılacağından emindim. Çok saf yanlarım vardı benim. İyimserliklerin, muzırlıkların saklandığı çocuk yanlarım vardı. Gerçeği gözüyle görene kadar inanmaz inkarcılıklarım. Günlerdir ‘başörtüsü ile üniversiteye kayıt yapılamayacakmış’ haberlerini alıyordum. Fakat bu haberler benim gibi ‘iyi niyetli’ başörtülüleri kapsamıyordur kesinlikle’ sanıyordum.

Fakat şimdi tüm başörtülülerle aynılaştığımı, eğer heyetinizle birlikte beni meşru kabul etmezseniz sistem içinde her yerde, her zaman itilip kakılacağımı çoktan anladım. Anladım ki okul sizin, öğretmen sizin, hastane sizin, hekim sizin, postane sizin, postacı sizin, emniyet sizin, komiser sizin, mahkeme sizin, hakim sizin, belediye sizin, başkan sizin, otobüs sizin, şoför sizin, park, bahçe sizin, kaldırım sizin, çarşı, pazar sizin, zabıta sizin, tezgah sizin tezgahtar sizin, patron sizin, işçi sizin…

Anladım ki Cumhurbaşkanı sizin, Başbakan sizin, Meclis sizin, Ordu sizin. Anladım. ‘Bin yıl sürecek dediğiniz devran sizin…’

Rektör sizden, asker sizden, yargıç sizden, medya sizden,  muhbir sizden, Zaman sizden…

Anladım, kamu sizin, kamusal alan sizin…

Yalnızdım. Kapana kısılmış gibiydim.

Bir anda herkesin dışında, kimsesiz, yersiz, yurtsuz buldum kendimi. Boğazımda bir yumru düğümü. Yutkundum yutamadım… nefessiz kalayazdım. Az kalsın hıçkırık boğuyordu beni. İçim daraldı, midem bulandı. Kusmak istiyordum. Cam açıktı. Serin bir rüzgar değdi yüzüme.  Pencereye döndüm. Annem kaşlarını kaldırır gibi göründü korkuluklar arasından. ‘Zalımın önünde ağlanmaz! Allah var, gam yok!’

Analar hiç ölmezmiş evlatlar içinde. Bir kez daha anladım.

Allah var, bağıra bağıra ağlamak istiyordum…

Ağlamadım… En güçlü duygumu, en güçlü yanımı o an bildim. 

Anladım dünya sizin. Ahirete talibim…

Elim, çenemin altında biraz gevşemiş olan iğneye gitti. Odada bir kıpırdanma, umutvar, bir bekleyiş, sabırsız bir baş açma teşviki…

Bir anda büyüdüm. Güçlendim. Boy attım.  Karşımdakiler küçüldü mü ne…

Annemi kaybettiğimde de böyle olmuştu. Kardeşim ‘annem gelsin artık’ dedikçe, abladan öte küçük bir anne olmuştum. Büyüyünce ağlama hissim azalmaya başladı.

Koca kapının gıcırtısına yönelen, loş koridora sıralanmış meraklı kızlara, ‘Hiçbirimizi bu okulda başörtülü okutmayacaklar. Başörtüsüyle okuyacak okul arayacağım.’ Diyerek kampüsten dışarı attım kendimi. Mineralerden yükselen tekbirler yüreğime değiyordu. Koşar adım uydum imama… Vedduhaa, velleyli-izesecea-maveddeakerabbukevemagalee- (Andolsun kuşluk vaktine. Ve dindiği zaman o geceye ki, Rabbin sana veda etmedi ve darılmadı!)

YAZIYA YORUM KAT

7 Yorum