"Öğretmenlere Değer, Darbecilerin Günü İle Değil, Verilen Haklar ile Anlaşılır"
Diyarbakır’dan yayın yapan Radyo Selam’da Zafer Burakmak’ın hazırlayıp sunduğu ‘Yöneliş’ programının konuğu, Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer idi.
Öğretmenler Günü’nün kutlamadıklarını belirten Değer, mülakatlardan, ihraçlara, öğretmenlerin çalışma koşullarından, maaşlara, kamu ve toplumdaki itibarlarına kadar birçok konuda görüş beyan etti.
“DARBECİLERİN BELİRLEDİKLERİ, LATİN HARFLERİNE GEÇİŞ GÜNÜNÜ KUTLAMIYORUZ”
Sendika olarak Öğretmenler Günü’nü kutlamadıklarını belirten Değer, Öğretmenler Günü’nü belirleyen iradenin ve seçilen günün sorunlu olduğunu belirterek “12 Eylül cuntası tarafından 1981’de 24 Kasım’ın ‘Öğretmenler Günü’ olarak ilan edildiğini biliyoruz. Cuntacılar bu vesileyle Latin Alfabesinin kabulünü ‘Öğretmenler Günü’ adı altında tüm yurtta kutlamışlar ve kutlattırmışlardır. Dolayısıyla tavrımızın esasını hem böyle bir günü ihdas eden cuntaya hem de 24 Kasım’ın tarihsel arka planına itiraz oluşturmaktadır.” İfadelerini kullandı. Konuşmacı, özlük hakları her gün aşınan, itibarı taammüden tahrip edilen bir meslek grubunun özellikle resmî kanallar üzerinden gerçekleştirilecek “kutlama” merasimleri ile anılmasının anlamsızlığına vurgu yaptı.
ÖĞRETMENLERE DEĞER, DARBECİLERİN GÜNÜ İLE DEĞİL, ÖĞRETMENLERE VERİLEN HAKLAR İLE ANLAŞILIR
Öğretmene verilen değeri, darbeciler tarafından ilan edilen harf inkılâbı tarihinin değil, mali ve özlük haklarının göstereceğini belirten Değer, “Bizim eğitim hikâyemizin başından beri öğretmen, bürokratik hiyerarşinin en son halkasıdır. Dolayısıyla vazifesi sadece öğrencilere bir şeyler aktarmak değil, bu hiyerarşinin tüm sıkıntılarını, kaprislerini, istek ve arzularını gerçekleştirmeye memur kılınmış bir maaşlı gibi konumlandırılmak istenmektedir. Öğretmene verilen değer bir günde anmayla mı olur? Öğretmene değer, verdiğiniz haklarla belli olur. Çalışma alanlarının durumu ile olur, verilen özlük hakları, mali haklarıyla olur.”dedi.
EĞİTİM SİSTEMİ ÖĞRETMENİ ARACI KILIYOR, İTİBARSIZLAŞTIRIYOR
Telefonla yaptığı konuşmada, öğretmenin toplumdaki itibarını, maaşının düşüklüğü ve çalışma alanlarının yeteri seviyede önemsenmemesine kadar bir dizi durumun etkilediğini belirten Değer, şunları kaydetti; Öğretmen, eğitim sisteminde şöyle konumlandırılmış; Koca bir bakanlık var, müfredatı, kitabı, usulü, mekânı, okul ortamını hazırlıyor. Öğretmen ise bu sistemde sadece bakanlık ile öğrenci arasında bir aktarıcı pozisyonuna indirgenmiş durumda. Müfredata bir katkısı yok, sistemin düzenlemesinde dahli yok, Öğrenciyle ilişkisinde bile neyi nasıl anlatacağına kadar her şey belirlenmiş neredeyse. Dolayısıyla tamamen edilgen bir durumda olan öğretmenin, öğrenci ve veli karşısında itibarlı olması şahsi çabalarıyla ancak mümkün.”
Öğretmene getirilmek istenen öğrenci ve velilerin puan vereceği performans sistemine de değinen Değer, “Bakanlığın gerekçesi şu; Ben öğretmenimin geliştirilmeye açık alanlarını görmek istiyorum. Bunu da paydaşlar üzerinden yapılan dönütler üzerinden yapacağım. Görünürde bürokrasinin kendisini ikna etmesi için mantıklı duran bir akıl yürütme olabilir. Ancak sistemin işlerliği üzerinden baktığınızda, öğretmen yine itibarsızlaştırılıyor, hırpalanıyor. Adeta bir siyasetçi gibi kendi kitlesini memnun etmeye, ikna etmeye dönük bir çaba içerisinde olması lazım… Öte yandan öğretmen, ne okulun zamanlaması noktasında, ne mekan planlamasında, ne müfredat hazırlanmasında, ne okulun yönetim ve kültürünün oluşmasında etkili değil. Bu kadar etkisiz kıldığınız bir figürü, kamuoyunun takdirine sunmanız biraz da Milli Eğitim Bakanlığı’nın kendini gözden kaçırma çabasıdır. Yani tüm sistemi ve işleyişini belirleyen Bakanlık ama faturayı öğretmene kestirmek istiyor.” dedi.
“HAKLI GEREKÇELERLE YANLIŞ İŞLER YAPILIYOR”
Sözleşmeli öğretmenlerin 6 yıl aynı yerde çalışma zorunluluğuna ilişkin ise “Türkiye’de çok haklı gerekçeler ileri sürülerek çok yanlış işler yapılıyor. Deniyor ki, Güneydoğu’daki köylerde öğretmen kalmıyor, bu nedenle bu uygulamayı getiriyoruz. İyi de doğru bir gerekçe ile yanlış bir uygulamanın yapılması ne kadar doğru?” diyen Değer, öğretmene o bölgelerde zorunlu yıllarca çalışma usulü yerine, gönüllü olarak çalışabilecek kişiler için maaş artırımı gibi uygulamalara başvurulması gerektiğini vurguladı.
MÜLAKATLAR, HAKSIZLIKLAR ÜRETİYOR
Öğretmen alımlarındaki mülakat sistemini de eleştiren Değer, “Milli Eğitim Bakanlığı’nın mülakata ilişkin verdiği tüm gerekçeler facia hükmündedir. Komisyonlardaki şahıslar, pedagojik eğitim alan bir şahsın öğretmenlik yapıp yapamayacağına beş dakikada nasıl karar veriyor? Hangi niteliğiyle veriyor? Bu düzenek haksızlık üretiyor, bu düzenek zulüm üretiyor, adaletsizlik üretiyor.”dedi.
“İHRAÇ EDİLEN BİLE NİYE İHRAÇ EDİLDİĞİNİ BİLMİYOR”
15 Temmuz darbe girişimi sonrası Milli Eğitim Bakanlığı’nda yapılan ihraçlara da değinen Değer, “Bizler, 15 Temmuz’dan sonra yaptığımız açıklamada, ‘halkın direnişini sulandırılmak istiyorsanız bu süreci keyfe keder yürütmeniz yeter’ demiştik… 15 Temmuz ardından görevden almalar ve ihraçlarla ilgili sürecin kamuoyunu tatmin ettiği söylenemez. Bu konuda ciddi bir sıkıntı var. Kimin hangi gerekçeyle, ne tür bir isnat ile görevden alındığını, ihraç edildiğini kimse bilmiyor. İhraç edilenin kendisi bile bilmiyor. Böyle bir mücadele yöntemi 15 Temmuz’un hemen ardından olabilirdi belki ama zaman geçtikçe böyle bir uygulamayı meşru görmemiz mümkün değil. Yapılacak her işlemin, şeffaflığı, adalete uygunluğu esas meseledir. Bu konuda biz de kamuoyu da tatmin değil.” İfadelerini kullandı.
Kaynak: Yöneliş Haber
HABERE YORUM KAT