Öğretmen Alımlarında Mülakat Uygulaması Mağduriyet mi Üretiyor?
MEB'in, bu yıl uygulamaya soktuğu ve öğretmenlik yeterliliğini ölçmenin bir gereği olarak savunduğu "sözlü mülakat" uygulaması gerçekten de adil ve başarılı bir sistem midir?
İLYAS ACAR / HAKSÖZ-HABER
Milli Eğitim Bakanlığı, bu yıl öğretmenlik atamalarında ölçüt kabul edilecek mülakat uygulamasını hayata geçirdi. Peki, MEB'in, öğretmenlik yeterliliğini ölçmenin bir gereği olarak savunduğu sözlü mülakat uygulaması bu haliyle gerçekten de adil ve başarılı bir sistem midir?
MEB bundan sonraki öğretmen alımlarının sözleşmeli olacağını belirtmiş ve alımlardaki kontenjan sayısının üç katını KPSS puan sıralamasına göre sözlü sınava çağırmıştı. Atamaların mülakat puanına göre olacağı sınavın sonuçları geçtiğimiz günlerde açıklandı. Tahmin edildiği gibi sonuçlar birçok öğretmen adayını bu uygulamanın adil ve objektif olmadığı düşüncesine sevk etti. Özellikle sosyal medyada yapılan binlerce yorumda, bakanlığa ve diğer tüm yetkililere gönderilen binlerce dilekçede yapılan ortak itiraz; 5-10 dakikada istenilen yeterliliğin ne kadar ölçülebileceği ve en önemlisi de adaylara birbirinden farklı soruların yöneltildiği, birbirinden farklı komisyonların değerlendirmelerine tabi olduğu bu sınavın ne kadar nesnel sonuçlar ortaya çıkarabileceğiydi. Sonuçlara bakıldığında ciddi bir emek vererek KPSS den 86 alan bir adayın mülakat puanı 74 olabiliyorken KPSS puanı 71 olan aday mülakattan 92 alabilmektedir. Bu farkın arası bazen kapanıyorken bazen çok daha fazla açılabilmektedir.
495 farklı mülakat komisyonunun puanlamalarında sübjektif unsurun kaçınılmaz olduğu açıktır. Öyleyse sadece bir puanla alanında yüzlerce kişinin önüne geçilebildiği hassas bir sistemde bu uygulama bu şekliyle ne kadar yerinde ve ne kadar adil olabilir?
Tabi ki de haklı olarak savunulduğu gibi öğretmenlik yeterliliğinin sadece bilgiyle sınırlı olmayıp adayın bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade yeteneği ve muhakeme gücü, iletişim becerileri, özgüveni ve ikna kabiliyeti, bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı, topluluk önünde temsil yeteneği, eğitimcilik nitelikleri ve genel ahlaki ilkelerde hassasiyet gibi bir takım kriterleri de taşıması gerektiği dolayısıyla sadece bilgiyi ölçen çoktan seçmeli sınavların yeterli olmayacağı açıktır. Ama çözüm 5-10 dakikaya sığdırılan yukarıda sakıncalarını dile getirdiğimiz; geçerlik testi düşük olan ve her komisyonun farklı puanlamalarına açık, standardı olmayan sözlü sınav değildir. Staj uygulamasındaki performansın hassas bir denetim eşliğinde ölçüldüğü ve geçti geçmedi şeklinde bir değerlendirme şekliyle KPSS sınavına hak kazanıp kazanmadığını ortaya koyacak uygulama uzun vadeli çözümün bir parçası olabilir. Ama şu an kısa vadeli çözüm olarak terör örgütleriyle doğrudan ilişiklisi olduğu kesin nitelikte tespit edilen adayların direkt elenmesi, öğretmen adaylarının KPSS puanına göre atanması ve atanma sonrası süreçte tüm öğretmenlerin performans ilkeleriyle değerlendirmelerinin devam etmesi asıl olacaktır.
Bazı makamlarca mülakat sınavının terör örgütlerine mensup kişileri elemek için yapıldığı da ifade edilmektedir. Bu endişeyi anlamak mümkün ama mülakatlarda sorulan sorular genellikle siyasi içerikte değil ve ayrıca mülakatla bunu tespit edebilmek zor. Zaten bunun tespiti için mülakata da gerek yok. Öyleyse terör örgütleriyle ilişiği olduğu tespit edilen adayların elenmesi için mülakat sistemini gerektirecek bir zorunluluk mu var?
Bunun yanında mülakat sistemine torpil ve soru içerikleri gibi gerekçeleri genelleştirip itiraz etmek asıl itiraz noktasını gölgelemektedir. Tabi ki torpil iddiaları varsa hassasiyetle araştırılmalı ve bunun önüne geçecek çalışmalar da yapılmalıdır.
MEB’in bazı eleştirilen uygulamalarında olduğu gibi mağduriyetleri kendi çıkarları için bir malzeme olarak kullananlara fırsat veren, kaş yapayım derken göz çıkarmaya giden bu uygulaması da bu şekliyle sürdürülebilir değildir. İnsan unsurunun olduğu yerde hata payını gözetmekle birlikte bahsi edilen hata sistematik bir yanlışlıktır. Mülakatlardan yüksek puan alan bazı öğretmen adayların dahi hukuken ve vicdanen rahatsız eden bu uygulamaya karşı haklı tepkilerini, itirazlarını duyurmaya çalışan ciddi bir kitleyi, yetkililerin başını kuma sokan deve kuşu misali görmezden gelmesi nereye kadar devam edecektir acaba?
HABERE YORUM KAT