1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Oğlum alevler içinde bir dünyada doğdu
Oğlum alevler içinde bir dünyada doğdu

Oğlum alevler içinde bir dünyada doğdu

Onun için güzel bir oda, sıcak bir yatak, güven ve huzur dolu bir yuva hazırlamıştık. Bunun yerine, sürgün hayatının içine doğdu.

07 Nisan 2025 Pazartesi 20:13A+A-

Şeyma el-Durra’nın Middle East Eye’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.

 

Bu hikâye bugün başlamadı. Bir yıl önce başladı - tam olarak 19 Mart 2024'te. Gazze'de savaş, korku, açlık, kayıp, yerinden edilme ve yıkımla geçen bir yıl oldu - her köşede ölümün kol gezdiği bir yıl.

Ölümü kendi gözlerimle gördüm. Hâlâ hayatta olduğumu ancak bir dehşet anında fark ettim.

Evimizin hemen yanına bir füze düşmüştü. Patlama o kadar güçlüydü ki kapıyı havaya uçurdu ve şarapnel parçaları içeri girerken havayı metalik kan kokusuna karışan keskin bir duman kokusu doldurdu.

Her şeyin bittiğinden emindim. Ama kendim için korkmuyordum; henüz güneşi bile görmemiş olan bebeğim için korkuyordum.

Doğmamış çocuğum, kocam ve ben parçalanacak mıydık? Kontrolümü kaybettim, çığlık attım: “Yanıyoruz. Yanıyoruz.”

Çocuğumu neşe, sıcaklık ve kutlamayla karşılamayı hayal etmiştim. Oysa o, kurşun sesleri ve yanan bir gökyüzü eşliğinde dünyaya geldi.

Doğum tarihim yaklaştıkça, doğumunun barışçıl olması için dua etmiş, umutsuzca ateşkes umuduna sarılmıştım. Ama kader acımasızdı. Oğlum savaşın çocuklarından biri oldu - ilk çığlıkları patlamalarla boğulan, evleri ve beşikleri enkaza dönen ve hayatları daha başlamadan çalınan çocuklar.

Yalnızdık - yanan bir dünyada tek başımızaydık.

Merhamet için dua ediyoruz

İsrail'in Filistin bölgesine açtığı savaş devam ederken ne bir sığınağım, ne bir tesellim, ne de bir yardım elim vardı. Tek gücüm oğlumun minik tekmeleriydi. İçimdeki her hareket bir fısıltı, bir sözdü: Bunu atlatacağız.

Ölüm kapımızı çalmıştı ama bir şekilde bunu atlattık. Tahliyeleri atlattık, rüzgârın bile hüzün taşıdığı boş sokaklarda yürüdük. Savaşın acımasız elleri beni ailemden koparırken ayrılığı atlattık. Kayıplardan ve göğsümde sürekli bir ağırlık haline gelen kederden kurtulduk.

Yedi aylık hamileyken düşman evimizi bombaladığında, Allah'ın Meryem'e fısıldadığı sözleri kendime fısıldadım: “Öyleyse ye, iç ve gözünü serinlet.” Bu bana kaosun ortasında kısacık bir an huzur verdi. Çocuğumun benim hediyem, devam etme sebebim olduğu inancına sarıldım.

Sonra doğum sancısı geldi.

Her acı dalgasında merhamet ve güç için dua ettim. Bunun sıcaklığın, sevginin ve ellerimin beni rahatlatmak için tuttuğu bir an olması gerekiyordu. Bunun yerine, bu gecenin son gecem olabileceği korkusunun ortasında karanlıkla - ölümle döşeli bir yolla - çevriliydim.

Bomba sesleri her kasılmanın arka planını oluşturuyordu. Allah'a oğlumu sağ salim dünyaya getirmeme ve onu kucağıma alabilecek kadar uzun yaşamama izin vermesi için yalvardım.

Yıkımın ortasında oğlumun ilk ağlayışı, boyun eğmeyen ruhumuzun bir kanıtıydı.

Dondurucu, yağmurlu bir geceydi ama gökyüzü yanıyordu. Savaş uçakları tepemizde kükrüyor ve füzeler karanlığı aydınlatarak şehrimi bir kâbustan fırlamış bir şeye dönüştürüyordu.

Kadınlar yıkıntılar arasında doğum yapıyordu, etrafları ölülerle çevriliydi, anneler cansız çocuklarını kucaklıyordu. Bebeğimin yüzünü henüz öpmemiştim. Sabah oldu ve nihayet ailem geldi. Uzun zamandır ilk kez Allah'ın dualarımı duyduğunu hissettim.

Ama barış artık bilmediğimiz bir rüyaydı. Bombaların sesi sevincimden daha yüksekti. Yine de o gün bir karar verdim: oğlum ve ben hayatta kalacaktık. Önümüze ne çıkarsa çıksın mücadele edecektik.

Ve mücadele daha yeni başlıyordu. Onu nasıl besleyecektim? Bir zamanlar bomboş olan pazarlar aniden yeniden dolmuştu ama her şey inanılmaz fiyatlara satılıyordu. Et, balık ve meyve artık karşılayamayacağımız lükslerdi. Ya giysiler? Hiç kıyafeti yoktu, sadece kendisi gibi savaşın içinde doğmuş çocukların elden düşme kıyafetlerini giyiyordu.

Sonsuz azap

Oğlum bir mülteci olarak doğdu, evi olmayan bir çocuktu - tıpkı bizim gibi. Bir yerden başka bir yere kaçtık, her zaman ölüm tarafından kovalandık. Savaş uzadıkça, yazı kışı ayırt edemeyecek kadar küçüktü ama acıyı biliyordu.

Sıcak dayanılmazdı. Sürekli terliyor, yorgunluk onu ele geçirene kadar ağlıyordu.

Gün batımı ise başka türlü bir azaptı. Güneşin son ışıkları barınağımızı bir fırına çeviriyor ve minik çığlıkları gece boyunca yankılanıyordu. Böcekler onun narin derisiyle ziyafet çekiyordu. Başıboş köpekler - bir zamanlar evcil hayvan, şimdi savaş leşçileri - uzaklarda uluyordu. Hatta bazıları kuzeydeki insanlarımızın cesetleriyle beslenmişti.

Hava saldırıları acımasızdı; oğlum yaşamının ilk haftasından beri bu saldırıların dehşetini biliyordu.

gazze-cocuk46-001.jpg

'Her gece onu son kez öpüyormuş gibi öptüm, kendi hayatımdan çok onun hayatından korktum'

Ve sonra soğuk geldi. O ağladı, ben de onunla birlikte ağladım. Depresyon bana ağır geldi. Karanlık içimi kapladı ama inancım benim dayanağımdı.

Çok az şeyimiz vardı, ısınmak için kıyafetlerimizi bile paylaşıyorduk. Yer değiştirmemizin ilk haftasını hatırlıyorum, yakında geri döneceğimizi düşünerek birkaç eşyamızı topluyorduk. Hayatlarımızın sonsuza dek değiştiğini bilmiyordum.

Soğuk bir mezarda hayaletler gibi yaşıyorduk, kamplardaki diğer çocuklar gibi oğlumu da ayazın alacağından korkuyorduk. Her gece onu son kez öpüyormuş gibi öpüyor, kendi hayatımdan çok onun hayatından korkuyordum. Onun doğumu bir sevinç olmalıydı, ama kalbimi ağırlaştıran bir yüke dönüştü.

Bir yaşına geldiğinde, ona huzur verebilmeyi diledim. Ama savaş zamanında bunu nasıl sağlayabilirdim ki?

Onun için güzel bir oda, sıcak bir yatak, güven ve huzur dolu bir ev hazırlamıştık. Ama o, evsiz, yataksız, tek bildiğinin savaş olduğu bir sürgün dünyasına geldi.

Küçüğüme, sevgi ve savaş çocuğuma: Gelecek yıllarının barış, merhamet ve güvenlikle dolu olması için dua ediyorum. Umutsuzluğun ortasındaki mucizeme, belirsiz günlerdeki umuduma: gücüm olarak kal, küçük meleğim.

*Şeyma el-Durra, Gazze'de yaşayan bir gazeteci. İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşı sırasında küçük bir erkek çocuk annesi olan El Durra, İsrail hapishanelerindeki Filistinli mahkûmların durumu da dâhil olmak üzere yerel ve bölgesel konularda çok sayıda yazı kaleme almıştır.

HABERE YORUM KAT