Öcalan’ın tecridi konusu
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın bir süredir avukatları ve ailesiyle görüş yapmasına izin verilmiyor. Havadan sudan gerekçelerle Öcalan’ın diğer bütün tutuklu ve hükümlüler gibi sahip olduğu hakları gasp edilmektedir. Bu uygulamaya Kürt siyasetçiler dışında pek itiraz eden de yok. Öcalan’ın avukatları sonuçsuz kalan görüşme başvurularından bıkmış durumda; avukatlar yasaların, hukukun İmralı’da işlemediğini savunuyorlar.
Bu tecrit uygulamasından hükümetin sorumlu olduğunu sanırım söylemeye bile gerek yok. Adalet Bakanlığı, gülünç gerekçeleri bir tarafa bırakarak Öcalan’a neden tecrit uygulandığını açıklayabilir. Eğer Öcalan’a savaş esiri muamelesi yapılıyorsa, kalkıp bunu da açıkça söylemeliler. Toplumun bunu bilmeye hakkı var.
Bu “tecrit” olayına başka bir açıdan da bakmak gerektiğini düşünüyorum. Zira sorun sadece teknik bir “tecrit” sorunu değil; aynı zamanda Kürt meselesinde barış sorunu. Hükümet ve PKK aslında savaş kararı vererek, demokratik çözümden vazgeçip Öcalan’ı tecrit ettiler. Burada iki taraftan da kaynaklanan sorunlar var. Kürt tarafı sadece hükümeti suçlayarak, bundaki günahını bence ortadan kaldıramaz.
Devletle görüşmeler yapan, bir uzlaşma/anlaşma koparmaya çalışan Öcalan, PKK saldırılarıyla zaten tecride itildi. PKK, bu kadar askeri, Öcalan tecrit edildiği için öldürmedi. Gerçekçi olmak gerekirse Öcalan, Silvan saldırısından sonra aradan çekildi. Hatta avukatlarına da “artık gelmeyin” dedi. Tarafların savaşa tutuştuğu bir ortamda Öcalan’ın rolü de zaten geri plana itilmiş oldu.
Öcalan’a yönelik tecridin tek taraflı olmadığını göstermek için Öcalan’ın, avukatlarıyla yaptığı en son görüşmede söylediklerini buraya almakta fayda görüyorum: “Her iki taraf da bana bir şeyler söylüyorlar. Devletin zaten ne yaptığı ortada. Her iki taraf da beni idare ediyor. Aslında bu bir şantajdır. Kandil beni taşeron olarak kullanıyor. Devlet de heyeti taşeron olarak kullanıyor. Her iki taraf da beni taşeron olarak kullanıyorlar. Her iki tarafın beni taşeron olarak kullanmasına son veriyorum. Bugün itibariyle buna son veriyorum.”
(...)
“Ben her iki tarafın da işlerini kolaylaştırdım, onlara öneriler sundum, onlara çözüm yolunu gösterdim, protokoller sundum, işlerini kolaylaştırıcı adımlar attım. Daha ne yapayım? Daha fazlasını ayda yılda bir burada bir saat konuşarak mı yapacağım? Daha ne yapayım? Ama her iki tarafın da tavırları başka. Beni de burada taşeron gibi kullanıyorlar. Her iki taraf da beni idare ediyor. Ben idare edilecek birisi değilim. Bunu böyle bilsinler.”
(...)
“Kürt siyasetçileri şunu bilmeli. İkide bir biz halkı tutamıyoruz, biz kitleyi zor durduruyoruz, kitle patlama noktasındadır. Sorun çözülmezse devrimci halk savaşını başlatırız, savaşa da barışa da hazırız diyorlar. Seni tutan mı var, yapar mısın yapmaz mısın sen bilirsin. Ama bu şekilde daha fazla benim üzerime yıkma. Türkiye de, ikide bir bitireceğiz, şöyle bitireceğiz diyor. Sen de bitireceksen bitir. Hükümet, bitirmek için ne yapıyorsa yapsın; özel timleri, polisi devreye sokuyormuş, bilmem dört kuvveti bir kuvvete bağlıyormuş, üçüncü kuvvet yaratıyormuş, ne yapıyorsanız yapın.”
Bu sözlerden Öcalan’ın savaşı istediğini çıkarmak mümkün değil. Ama PKK kendi örgüt tabanını, Kürt siyasetçiler de kendi seçmenini anlaşılan “Savaşı Öcalan’ın özgürlüğü için veriyoruz” diyerek yanıltmaya çalışıyorlar. İşin doğrusunu söylemek gerekirse PKK, Öcalan’a rağmen bu savaş kararını aldı. Bu çıkışına ne içte ne dışta yeterli destek ve meşruiyet buldu. Şimdi Öcalan’ı, onun Kürtler üzerindeki gücünü devşirmeye çalışıyor. Öcalan’ın “Kandil beni taşeron olarak kullanıyor” sözü, burada anlamını buluyor. Her fırsatta “halkı tutamıyoruz, kitle patlama noktasındadır, sorun çözülmezse halk savaşını başlatırız” diyen Kürt siyasetçiler ve PKK, şimdi dönüp yine Öcalan’a sığınmaya çalışıyorlar. Bu seferki savaşın gerekçesi Öcalan değil; Öcalan tecrit edildiği için de çıkmadı bu savaş. Tersine son şiddet saldırıları Öcalan’ı tecride götüren süreci başlattı. PKK, kendi sorumluluğunu örtbas etmesin. Kürt siyasetçiler ise zaten işin kolayını buldular; AKP’yi suçlayarak kendilerini temize çıkarıyor, PKK’ya da toz kondurmuyorlar. AKP’yi suçlamaktan vazgeçmeyin, buna itirazım yok; ama lütfen biraz da kendinizi ve PKK’yı eleştirin.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT