'O İsterse Olur'
Orhan Miroğlu, Star'da kaleme aldığı bugünkü yazısında Kürtlerin son gelişmelerle birlikte HDP/PKK'ya ve AK Parti/Erdoğan'a nasıl baktığı hakkında bölgeden edindiği bilgilerle değerlendirmelerde bulunuyor.
Orhan Miroğlu - 'O İsterse Olur' / Star
Bu sözü son bir hafta içinde Mardin’de çok sık duydum. ‘O’, Cumhurbaşkanı Erdoğan. Erdoğan isterse, çözüm süreci yeniden başlar, diyor insanlar. Bölge halkının devlete güveni yeniden inşa edilir.
Son bir haftayı Mardin’de geçirdim, bayramda halkla, gazetecilerle, iş adamlarıyla bir araya geldik, uzun süren sohbetler yaptık. Halk yeni bir umuda sarılmak istiyor ve bu umut kesinlikle HDP değil artık. HDP’ye tanınan toleransın işe yaramadığı görülebiliyor.
Konuştuğumuz hemen herkesin önceliği güvenlik.
Sorulan soruların merkezinde Cizre ve Nusaybin gibi ilçeler var. Bir iş adamı, ticareti bıraktığını, artık tek isteğinin Nusaybin’de yaşadığı evine güven içinde girip çıkmak ve güven içinde yaşamak olduğunu ifade etti. Bir gazeteci, Cizre’de yaşayan ailesini oradan taşımak istediğini ama bir türlü başaramadığını söyledi.
Cizre ve Nusaybin’e komşu ilçelere ise bir korku hâkim. Acaba bu ilçeler de bir gün Nusaybin ve Cizre’ye mi benzeyecek, yoksa Cizre ve Nusaybin’de hayat normale mi dönecek?
HDP’nin en güçlü olduğu ilçelerde bile, kimsenin Nusaybin ve Cizre’de şu an sürmekte olan olağanüstü hâle mahkûm olmak istemediği apaçık görülüyor.
Cizre ve Nusaybin gibi tarihî ve siyasî tecrübeleriyle hafızalarda yer almış ilçelerin bugün karşı karşıya kaldıkları durumu hak etmediklerini konuştuğunuz herkes kabul ediyor.
PKK, her eylemiyle, devleti, daha sert davranmaya âdeta zorluyor. Halk ve güvenlik güçleri karşı karşıya gelsin ve bu durum bütün dünyaya, Kürtlerle devlet arasında süren bir savaş olarak gösterilsin isteniyor.
Aslına bakarsanız halk bu kirli oyunun farkında. Farkında olduğu için de çözüm sürecinin, her ne olursa olsun sürmesinden yana. Ekim ayının dördünde deklare edilecek olan AK Parti’nin seçim bildirgesi merakla bekleniyor. Bildirgenin çözüm sürecine güçlü vurgular yapması talep ediliyor.
Doğrusu, Kobanê ve Rojava meselesi sanıldığı kadar gündemde değil.
Güvenlik her şeyin önüne geçmiş gibi görünüyor. Devletin anlaşılabilir ve Kürtler’i tatmin edecek bir Kobanê politikasının olabilmesi için dahi, güvenlik şart.
Kobanê’yi, tıpkı Erbil’i inşa ettiği gibi, gelecekte Türkiye inşa edecek deseniz, biri size şunu diyebilir:
Nusaybin ve Cizre’ye girilemezken, Kobani’ye nasıl girilecek?
Türkiye’nin bir Kobanê ve Rojava politikasının olması, olabilmesi için her şeyden önce, başta Cizre ve Nusaybin’de olmak üzere kazılan hendeklerin kapatılması ve PKK’nin saldırılarını durdurması gerekiyor. Onbinlerce Kobanêli hâlâ Türkiye’de. Türkiye’ye sığınan Kobanêlilerin yarısından çoğu dönüş koşulları oluşmadığı için Türkiye’de kalmaya devam ediyor.
Bölgede umut ve umutsuzluk yan yana duruyor. AK Parti, umudu temsil ediyor. O kadar ki, suçlamalara, haksız ithamlara ve itibarsızlaştırma kampanyalarına rağmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan çözüm sürecini yeniden diriltecek lider olarak görülüyor.
Erdoğan’ı Kürtler asla unutmadı. O kadar ki, farklı siyasî tercihleri olan insanlar bile şu noktada birleşiyor:
‘O isterse olur.’.
Bu ortaklaşma siyasî istismara dönüşme ihtimali yüksek bir ortaklaşma olsa da aslında, bir lidere duyulan güvenin yeniden uyanışı olarak da okunabilir.
Çünkü o lider nihayetinde inkâr sürecini bitiren, Diyarbakır’da Mesut Barzani’yle miting düzenleyen ve çözüm sürecini başlatan bir liderdi.
Kürtler bunları başarmış, sonrasında da % 52 oyla cumhurbaşkanı olmuş bir liderin kudretinin hâlâ devam ettiğine inanıyor ve güvenmek istiyorlar.
Bu güven olmasa, Kürtlerin sistem içinde kalmasını mümkün kılacak sebeplerin, bizi bir arada tutmaya pek de yetmeyeceğini görmek gerekiyor.
HABERE YORUM KAT