O alnı dövmeli, eli tabancalı simsiyah adamı hiç unutmayın!
Gözüm o adamın üstünde! Antalya’da, Akdeniz Üniversitesi’nin bahçesi... Ellerinde kalın sopalar, kesici aletler ve taşlarla birbirlerinin üzerine yürüyen genç insanlar...
Polisle çatışıyorlar.
Televizyondan izliyorum.
‘Karşıt görüşlü’ öğrencilermiş...
Benim gözüm o adamın üstünde.
Onu takip ediyorum.
Elinde tabancası, doğrultuyor.
O adam ancak bir provokatör olabilir. Bir tezgahın içindeki kışkırtıcı!
Tersini düşünemiyorum.
Izbandut gibi bir adam.
Simsiyah takım elbiseli...
Simsiyah sakallı...
Saçlarını sıfır numaraya kazıtmış, upuzun boylu...
Bir de alnında dövmesi var:
Hazreti Ali’nin kılıcı Zülfikar’ın dövmesiymiş...
Namluya kurşunu sürüyor, tabancayı doğrultuyor, tetiği çekiyor, kulak tırmalayıcı kurşun sesleri...
Sonra gayet sakin arkasını dönüp koşar adım kaçmaya başlıyor.
Üniversite dışından gelmiş. MHP Antalya İl Başkanı’nın açıklamasına göre, arada bir parti merkezine uğrayan biriymiş ama partili değilmiş. Daha önce birkaç kez gözaltına alınıp bırakılmış... O adam ancak bir provokatör olabilir.
Tersini düşünemiyorum.
Ama bu kadar açık oynanır mı?..
Demokrasiye, istikrara, barış ve huzura bu kadar açık bir tuzak kurulur mu? Söyler misiniz, bu pis oyuna bir kez daha koyun gibi gelecek miyiz?..
Televizyon kameralarının önünde kurşunu namluya sür, tabancanı doğrult, ateşle ve sonra arkanı dönüp sakin bir havada kaçmaya başla...
Apaçık bir provokasyon değilse nedir bu?.. Hangi tezgahın içinde o simsiyah adam?..
Hangi oyunun figüranı?..
Hangi odakların tetikçisi?..
Türkiye’yi istikrarsızlaştırarak darbe ortamlarına sürüklemek isteyen odaklar çok mu çaresiz kaldılar, bu kadar mı sıkıştılar mı?
Bilemiyorum.
Ancak, Akdeniz Üniversitesi’nin bahçesindeki o simsiyah takım elbiseli, simsiyah sakallı, alnında Zülfikar kılıcından dövmeli ve eli tabancalı ızbandut gibi adamı televizyon ekranlarında izlerken içim fena oldu.
Kabus gibiydi.
1950’lerde, 1960’larda, 1970’lerde üniversite gençliğini birbirine düşüren, silahlandırarak birbiriyle çatıştıran o korkunç provokasyonlar gözümün önünden bir film şeridi gibi bir an geçip gitti.
1960’ların sonuyla 1970’lerin başında, kıyısından köşesinden ben de vardım o işlerin içinde. Türkiye’yi darbe ortamına sürüklemek için atılan bomba ve dinamitlere, sıkılan kurşunlara yabancı değildim.
Bugün de benzer bir filmi Türkiye’ye yeniden seyrettirmek istiyorlar. Üstelik baksanıza, çok açık oynamaya başladılar. Gençliği sokağa dökmek istiyorlar. Gençliği birbirleriyle ve devletin güvenlik güçleriyle çatıştırmanın peşindeler.
Hiç kuşkunuz olmasın.
O simsiyah adam, o kapkaranlık provokatör, yani o kışkırtıcı, bu yoldaki çabaların iğrenç simgelerinden başka ne olabilir ki?
Gençler yine sağ sol diye bölünsün. Gençler İslamcı laikçi diye bölünsün. Gençler ülkücü devrimci diye bölünsün. Gençler Sünni Alevi, Türk Kürt diye bölünsün. Çatışmalar üniversitelerden sokaklara taşsın. Böylece darbe ortamları uç versin!
Hayal kurmayın, istenen bu!
Bunlar organize işler!
Evet aynen öyle.
Özellikle 2000’li yılların başından beri Türkiye bir kez daha bu tuzağa düşürülmek isteniyor.
Darbe tertipleri derken, askeri ya da hukuki darbe süreçleri derken, hep bu tuzak anlatılmak isteniyor.
Türkiye’yi ‘düşman kamplar‘a bölecek böyle bir tuzaktan sakınmak isteyenleri, yani referansı demokrasi ve hukukun üstünlüğü olanları çok çetin bir sınav bekliyor.
Akdeniz Üniversitesi bahçesindeki o eli tabancalı, alnı dövmeli, ızbandut gibi simsiyah adam, bana bu topraklarda demokrasiyi bekleyen sınavın çetinliğini bir kez daha anımsattı.
Milliyet gazetesi
YAZIYA YORUM KAT