Norveçli Breivik anladı bizim Kemal anlayamadı!
Norveç’teki katliam insanlık dışı bir olay.. Kabul edilmesi mümkün değil. Ama, o katliamın failini, hepten de yabana atmayın.
Breivik’in özel notları arasında, öyle tesbitleri var ki, Türkiye’yi yönetmeye kalkışan CHP’nin genel başkanının göremediklerini görüp, not defterine yazmış!
Evet, CHPGenel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Ergenekon nerede imiş? Adresini verseler de, ben de gidip üye olsam” diyordu ya..
Norveçli Breivik’in notlarında, Ergenekon örgütü, çok isabetli bir tanımlama ile anlatılıyor..
Kemal beye tavsiyem, Ergenekon sanıklarını ziyaret yerine, Norveç’te Breivik’i ziyaret edip, ondan Ergenekon’u öğrensin!
Breivik, Türkiye’deki Ergenekon terör örgütü ile ilgili hangi notu almış, birlikte okuyalım: “Bu örgüt gizli faaliyetlerini sürdürebilmek için fazla büyük bir hale gelmişti ve çok açıktan hareket etmeye başlamışlardı. Ayrıca olması gereken örgüt disiplinini de kaybetmeye başlamışlardı.”
“Var mıydı, yok muydu?” tartışmalarını bir kenara bırakın.. Türkiye’de yüzlerce yazar, gazeteci, siyasetçinin, Ergenekon yapılanması ile ilgili yapamadığı tesbiti, gelin Breivik’ten okuyun..
Gerçeklerle bire bir örtüşen bir tespit..
Sizce de öyle değil mi?
Danıştay cinayetinde, saldırganın eline gazete kupürü vererek, “Vakit gazetesinin haberinden etkilenerek başörtü kararı sebebi ile cinayet işlendi” propagandası, çok açıkça sırıtan bir provokasyon eylemi değil miydi?
Saldırganın Vakit gazetesi ile hiçbir ilişkisi yoktu. Elinde tuttuğu da, aslında Vakit gazetesi değildi..
Vakit’in haberinin, Milliyet gazetesinde yayınlanmış kupürünün, internetten çıktısı alınmış, fotokopi çekilip, katilin çantasına konulmuş!..
Örgüt kendisine o kadar güveniyor ki, “Vakit gazetesinin bir başka gazetede yayınlanan kupürünün çıktısını bile alsak, biz kamuoyunu istediğimiz istikamette yönlendiririz. İstediğimizi suçlu ilan edebiliriz” dediler.
Gerçekten de yönlendirdiler..
Gerçekten de, o tarihte bütün medya, olayın failini ve arkasındakileri bırakıp, Vakit gazetesini günah keçisi olarak yargısız infaza tabi tuttu..
Breivik’in Ergenekon tesbiti, işte tam da bu noktada dört dörtlük isabet kaydetmiş..
Gerçekten de örgüt, deşifre olmasına yakın tarihlerde, artık suçlarını çok açıktan işliyordu.
Pervasızdı..
Cinayetten bir gün önce, koskoca Danıştay’ın güvenlik kamera sistemini, “arızalandı” gerekçesi ile söküp götürtüyorlardı..
“Biz hesap vermeyiz. Bizden kimse hesap soramaz” yaklaşımı içindeydiler.
Kamuoyu ile adeta alay ediyorlardı: “Güvenlik şirketi, kameraları söküp götürmüş. Ne yazık ki, ertesi sabah da bu cinayet işlendi. Ne yapabiliriz ki? Tesadüf.. Tesadüf..” diyorlardı..
Oysa en dandik işyerlerinde bile, güvenlik kameralarının bağlı olduğu bilgisayar arızalandığında, hemen yedeği takılıp, arızalı bilgisayar tamire götürülürdü. Ergenekon o kadar kendisine güveniyordu ki, “Bilgisayar arızalanınca, söküp götürüldü. Bunda ne kasıt olabilir ki” açıklamasını yapınca, herkesin kendilerini ayakta alkışlayacaklarını sandılar..
Aslında, ilk aylarda, gerçekten de öyle oldu.. Davanın ilk görüldüğü mahkeme, gerçekten de bu işi hiç araştırmadı..
Ama yanıldılar. İstanbul’daki mahkeme, işin arka planını ortaya çıkardı..
Tam da Breivik’in tesbit ettiği gibi; “örgüt artık çok açıktan hareket ediyor”du.. Gerçekten de, “örgüt disiplinini kaybetmişler”di.
Ve deşifre oldular.. Devasa örgüt, bu sayede günyüzüne çıktı..
Düşünebiliyor musunuz, Cumhuriyet gazetesine, bir hafta içinde üç defa el bombası attı, aynı adamlar!
O bombalarla, halkı provoke edemediklerini görünce, hemen ertesinde, Danıştay cinayetini işlediler.
Aynı ekip yaptı, tüm bu saldırıları..
Cumhuriyet gazetesine provokasyon amaçlı saldırıları yaparken kullandıkları cep telefonlarını değiştirme ihtiyacı bile duymadılar..
Çünkü kendilerine çok güveniyorlardı.
O kadar rahatlardı ki, “kızkardeş” üzerine alınan cep telefonları ile, ekip arkadaşlarına talimatlar yağdırıyorlardı.. Polis sorduğunda da, “Kızkardeşimle ara sıra, böyle abuk subuk konuşuruz” diye cevap veriyorlardı.
Çünkü “Suçüstü olsak bile, bize kimse bir şey yapamaz, biz devletiz” diyorlardı..
“En fazla iki yıl içinde, darbe olacak, biz de cezaevinden dışarı çıkacağız” beklentisi içinde idiler. Tıpkı 12 Eylül’de, M. Ali Ağca’nın umduğu ve umduğunun da gerçekleştiği gibi..
Ama bu sefer olmadı.. Oyun bozuldu.. Şimdi görev Kemal Bey’e düşüyor.
Norveç biletini alsın. Breivik’i ziyaret etsin.. Ergenekon’un adresini, Breivik’ten alsın!
Üye olup olmamak da, kendisine düşüyor artık!
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT