Normalleşme sancıları
Normalleşme sancıları
Hükümet ve asker arasında Yüksek Askeri Şûra’da (YAŞ) yaşanan gelişmeleri ülkenin normalleşmesi sürecinde verilen bir mücaadele olarak görmek gerekir. Halk iradesini temsil eden hükümet vesayet kabul etmediğini halktan aldığı temsil emanetinin bir gereği olarak ilan etmiştir.
Hukukla yönetilen bir ülkede olması gereken de budur. Ancak sivil iradenin asker karşısında kahir ekseriyetle sindirildiği bir ülke bizimki. Bu nedenle yaşananlar çok önemli bir dönüşümü idrak ettiğimizi göstermektedir.
Neden mi?
Kolay değil, askerlerin kendilerini ülkenin sahibi saydıkları bir coğrafyada yaşıyoruz. Kimse ülkeyi onlar kadar sevemez! Askerde bir komutanımız vardı, ülkeyi hakkıyla ancak askerlerin yöneteceğini söyleyen. Sivil yöneticileri, siyasileri ciddiyetsiz bulan. Hatta onların vatan sevgisini kuşkuyla karşılayan. Maalesef bu zihniyet ordu içinde çok güçlü.
Kolay değil, askerî bürokrasinin belirleyici olduğu bir geçmişimiz var, cumhuriyet, demokrasi ve hukuk devleti iddialarımıza rağmen. On yılda bir darbe ihanetleri yaşamışız. Hâlâ darbe anayasası ile yönetiliyoruz. O anayasada ufak bir gedik açmak için bile referanduma gitmek zorunda kalıyoruz. Sağdan sola, dindarından ateistine her kesimin şikâyet ettiği ama hiçkimsenin değiştiremediği bir anayasa...
Kolay değil, daha uzun olmayan bir zaman önce bir başbakan generallerin hukuk dışı taleplerini yakın gördüğü gazetecilere açıkça anlatmaktan tırsmıştı da, pandomime sığınmıştı. Bu kahredici acziyet de Levent Kırca’nın kara mizahına malzeme olmuştu.
Kolay değil, 2002 yılının sonunda Ak Parti hükümeti kurunca Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Eldiven, Balyoz ve Kafes gibi birçok darbe girişimine maruz kaldık. Askerlerimiz kendilerine emanet ettiğimiz silahı bize doğrultmuştu. İşte bu planlarda imzası olan, rolü olan askerlerin terfi meselesi YAŞ’ı tıkadı.
Kolay değil, emekli general Kemal Yavuz’un “Kürt” kimdir?’ başlıklı yazısında, “Kürt” diye bir kavmin olmadığını, ‘Kürtlerin “Turani” bir ırk olduğunu ve ilk vatanlarının Orta Asya’da bulunduğunu’, yani Kürtlerin aslında dönüşen Türkler olduğunu iddia edebildiği bir geçmişimiz var. (Akşam: 24 Ağustos 2005)
En kötüsü de, bu generalin fâş ettiği şeyin, orduda yaygın olan zihniyet olmasıdır. Yani, bugün Türkiye’nin en büyük sorunu olan terörün beslendiği zihniyet ve onun pratikleri. Ne demek istediğimizi daha iyi ifade edebilmek için başka bir emekli generalin itirafına müracaat edelim.
3 Kasım 2007’de Milliyet Gazetesi’nden Fikret Bila’ya mülakat veren eski Kara Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral Aytaç Yalman; “Kürtler dilini konuşmak, şarkısını söylemek istiyordu ama biz ‘Kürt yoktur’ diye eğitilmişiz. Sosyal talepleri bile yıkıcı faaliyet saydık. Hem sosyal sorunu hem de terörün başlayacağını fark edemedik.”
Emekli Koramiral Atilla Kıyat’ın birkaç gün önce çıkıp da; “93-97 yılları arasındaki faili meçhuller devlet politikasıydı” dediğini de hatırlayın. Korkunun dağları, bayırları, köyleri ve şehirleri sardığı askerî vesayetin tek hüküm olduğu dönemlerimiz var bizim.
Böyle bir geçmişten; suç işleyen, suç işlediği hususunda kuvvetli doneler olan emekli subayların, muvazzaf askerlerin hesap vermek üzere yargı önüne çağrıldığı, haklarında tutuklama kararları çıkarıldığı günlere gelmişiz.
Ordu içinde de bu zihniyetten kurtulmak isteyen güçlü bir damarın olduğunu hissediyoruz. Eskiye göre çok cesur davranan hukukçular var.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın hukukun arkasında kararlılıkla durduğunu görüyoruz. Mahkemenin ‘kuvvetli suç şüphesiyle’ yakalama kararı verdiği generallerin terfi ettirilmesine geçit vermeyen bu duruş, öncelikle hukuk ve sivil siyaseti güçlendirmektedir.
Kolay değil, Genelkurmay Başkanı’nın atamasını istediği birine hükümetlerin itiraz edemediği bir geçmişimiz var bizim. Bütün bunlara bakınca, geçmişte yaşananları bugün yaşananlarla karşılaştırınca, sivil-asker ilişkilerinin normalleşme yolunda seyrettiğini görüyoruz.
Bu da ordunun profesyonelleşmesini, siyasete karışmamasını ve kendi işine terkiz olmasını zorlamaktadır. Sözün özü, darbe planları üzerine çalışmak, sivilleri yönetmeye kalkışmak yerine sınır güvenliğini sağlamak.
Ülke için hayırlı olan da budur...
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT