1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Normalleşme çağrıları yükselen trend mi oluyor?
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Normalleşme çağrıları yükselen trend mi oluyor?

12 Ocak 2021 Salı 09:53A+A-

Körfez monarşilerinin en açgözlüsü, Amerika ve İsrail’in lejyoneri olmaya en meraklı ülkesi Birleşik Arap Emirlikleri’nden gelen mesajı işitmişsinizdir. BAE’nin Dışişleri Bakanı Enver Gargaş, Skynews kanalına verdiği beyanatta Türkiye-BAE ilişkilerine dair geniş bir değerlendirme yapmış. Gargaş’ın beyanatındaki vurgulardan ilki “Türkiye ile ihtilaflara veya sorunların yaşanmasına yol açacak herhangi bir sebep söz konusu değil” şeklindeyken ikincisi de “Türkiye'nin son dönemlerde Avrupa Birliği'ne yönelik ümit verici ifadelerini görüyoruz” şeklinde.

Birleşik Arap Emirlikleri’nden gelen “Türkiye'yle karışlıklı olarak egemenliğe saygı çerçevesinde ilişkilerimizin normalleşmesini istiyoruz” çağrısına Gargaş ülkesi adına bir iki şerh de düşmüyor değil. Neymiş o şerhler? Birinci şerh; “Ankara'nın Müslüman Kardeşler'in (İhvan-ı Müslimin) ana destekçisi olmasından vazgeçmesini istiyoruz.” İkinci şerh de “Ankara'nın Arap (dünyası) ile ilişkiler yörüngesini yeniden düzeltmesinden yanayız.” Bu şerhlerin Türkiye’ye bir ikaz olmaktan önce iç kamuoyunu teselliye yönelik “dostlar alışverişte görsün” kabilinden sözler olduğu besbelli. Çünkü daha geçen hafta (5 Ocak’ta) Haziran 2017’den bu yana Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn olarak Katar’a karşı uyguladıkları 3,5 yıllık ambargo kararının iflasını itiraf ve ilan etmişlerdi.

Asrın Anlaşması’ndan Asrın Bozgunu’na

Suudi Arabistan’ın tarihi El Ula kentinde toplanan 41. Körfez İşbirliği Konseyi Zirvesi’nde Katar’a yönelik uygulanan kara, hava ve deniz ambargosu kaldırılmış, sınır kapılarını açmak ve Doha’ya uçak seferlerini başlatmak üzere karar alınmıştı bile. Hemen ertesinde (7 Ocak) Dışişleri Bakanı Gargaş “BAE, Türkiye’nin Orta Doğu’daki bir numaralı ticaret ortağıdır” mesajını tekraren vurgulama ihtiyacı hissetmişti. Oysa Birleşik Arap Emirlikleri Suriye ve Libya’da Mısır ve Suudi Arabistan’la birlikte, Ege ve Doğu Akdeniz’de Fransa ve İsrail’le birlikte Türkiye’yi tasfiye etmek üzere uzun bir zamandan bu yana kimi açık kimi örtülü taktik ve stratejik bir dizi operasyonlar tertipliyordu. Donald Trump ve Benyamin Netenyahu’nun kudret ve teminatlarına yaslanarak ilan edilen “Asrın Anlaşması” basit bir pamuk ipliğine yani Amerika’daki seçimlere bağlıydı. Joe Biden’ın başkan seçilmesiyle birlikte bütün Körfez ülkeleri kabak gibi açıkta kalıp panik halinde daha düne kadar meydan okuyup tuzaklar kurduğu Katar ve Türkiye’yle ilişkileri normalleştirmenin yollarını aramaya giriştiler. Körfez monarşileri bölgedeki askeri darbeleri, işgal ve katliam politikalarını destekleyerek ve halkın iradesini temsil eden İslami hareketleri bastırarak iktidarlarını ilelebed koruyabileceklerini varsaydılar ama çok kısa zamanda fena bir şekilde duvara tosladılar.

Normalleşme çağrılarının bir diğer adresiyse Fransa’ydı. Fransa-Türkiye ilişkileri hemen her bölgede gerilim ve çatışma durumundaydı. Afrika’da Libya ve Mali, Doğu Akdeniz, Suriye ve Dağlık Karabağ bu gerilim ve çatışmanın en sıcak yaşandığı hatları oluşturuyordu. Üstelik Fransa, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini sabote etme hususunda başı çekiyor, Charlie Hebdo gibi çirkin psikolojik harp araçlarıyla Türkiye ve İslam dünyasının sinir uçlarıyla oynayarak küresel bir provokasyona dahi girişiyordu. Türkiye’nin AB ve NATO’yla olan ilişkileri farklı kriz alanlarıyla yıpranmış olsa da yumuşama ve ilişkileri tekrar onarma sürecine dair çeşitli adımlar atılırken Türkiye-Fransa ilişkileri için hiç de ümit verici gelişmeler yaşanmıyordu.

Aynaya Baksınlar, Aynaya Bakalım

Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini yeniden canlandırma, AB’yle bölgesel ve ortak sorumluluk alanlarında işbirliği yapma yönündeki çağrıları Brüksel’de de bir karşılık bulunca Fransa’dan gelen sinyaller de haliyle mahiyet değiştirmeye başladı. Örneğin Fransa Savunma Bakanı Florence Parly iki ülke arasındaki ilişkilerin kademeli olarak kötüleştiğinden şikâyet ederken “Ankara’nın bir müttefik gibi hareket etmediği”ni vurguluyordu. France İnter radyosuna konuşan Parly “Türkiye resmi olarak NATO’nun bir parçası ama aylardan bu yana öyleymiş gibi davranmıyor” diyerek şikâyetlerinin dozunu arttırıyordu. Fakat asıl önemli vurgusu “Türkiye karşısında Fransa NATO’da yalnız bırakıldı” cümlesinde öne çıkıyordu. Tabii Doğu Akdeniz’de Fransız gemilerinin tacize maruz kaldığı yönünde birkaç örnek veriyorsa da bu iddialar zaten Türkiye tarafından reddediliyor ve agresif tutumların Fransa’ya ait olduğu somut bilgi ve belgelerle ilan ediliyordu. Ancak Parly’nin beyanatında asıl üzerinde durulması gereken çağrı söz ve eylem birlikteliğine, samimiyete özel vurgu yaparak “Türkiye-Fransa ilişkilerinde normalleşmeye hazır oldukları” mesajındaydı.

Normalleşme çağrıları hemen ve gerektiği gibi karşılık görür mü, görmez mi zaman gösterecek. Ancak çığırından çıkan uluslara arası ve bölgesel ilişkilerin yeni toplumsal patlamalara, kitlesel göçlere, etnik ve mezhebi çatışmalara, bölgesel savaşlara evrilmemesi için makul ve adil bir işleyişe geçilmesi gerekiyor. Ulusal çıkar üzerine kurulu yağma siyasetiyle gidilecek bir yer olmadığı aşikâr. Ancak normalleşme çağrıları sadece uluslararası ve bölgesel ilişkileri için olduğu kadar her bir ülke ve toplum için de acilen gerekli.

Onca acı tecrübeye rağmen ülkeyi bugün bile türban-başörtüsü ayrımı üzerinden vesayete mahkum etmeye matuf söylemlere, seçilmiş Cumhurbaşkanı’nı eski moda psikolojik harp söylemleriyle “sözde” ilan etmeye kalkışan siyaset tarzına güçlü bir biçimde itiraz etmek icap ediyor. Abartılı ve hukuk dışı çıkarımlarla ülke ve toplumu kesintisiz bir biçimde beka ve güvenlik kaygısına sürüklemekten de vazgeçmek gerekiyor. Birey ve toplumun temel hak ve özgürlüklerine karşı devletin ve bürokrasinin üstünlüğünü vurgulayarak adaleti de refah ve özgürlüğü de teminat altına alamayacağımızı daha fazla gecikmeden idrak etmemiz gerekiyor. Normalleşme her alanda ve herkes için hukukun üstünlüğüne gösterilecek sadakatle, insanın şeref ve haysiyetine iktisadi, siyasi, ticari, akademik, kültürel, dini-mezhebi tüm alanlarda gösterilecek saygıyla mümkün olacaktır.

Yeni Akit

YAZIYA YORUM KAT