Normalleşme: Bir adım daha
Dışarıda tarihin normalleşmesi.
İçeride, sistemin normalleşmesi...
Erdoğan'ın Lübnan'da bulduğu sevgi, Türkiye'nin bölgede inşa ettiği iklim, tarihin normalleşmesi...
Generallerin bakan emri ile açığa alınması, içeride sistemin normalleşmesi...
Askerlerin başbakan astığı günlerden... Askerlerin muhtıra ile hükümet devirdiği günlerden... Askerlerin iktidarı-muhalefeti sürgüne gönderdiği günlerden... Askerlerin cumhurbaşkanını devreye sokarak, millet iradesini güdümlediği günlerden... Askerlerin her bir araya geldiklerinde "Ne olacak bu memleketin hali" diye başlayıp, darbe ihtimallerini tartıştıkları günlerden... Askerlerin gece yarısı muhtıralarıyla devreye girmek istediği günlerden bugünlere...
1996-97'de, Erbakan başbakan olduğunda, bir 30 Ağustos resepsiyonuna, eşiyle katılıp katılamayacağını tartışıyorduk. Bugün hâlâ cumhurbaşkanı eşi başörtülü oldu ama resepsiyonlar, netameli toplantılar olmaktan çıkmadı. Demek hâlâ sistem sancısı bitmedi.
AK Parti iktidarının ilk zamanlarında, bir Yüksek Askeri Şûra sonunda, ihraçlar için Başbakan'ın, Milli Savunma Bakanı'nın şerh koyması büyük olaydı. Ne cesaretti! Adeta sistem suçu işlenmiş gibi görülürdü.
Cumhurbaşkanı seçiminde, asker devreye giriyor, sivil kadro bunu milletin hakemliği ile püskürtüyordu.
Türkiye, halktan yüzde 47 oy almış bir iktidar partisinin yargı marifetiyle kapatılma riskinden kıl payı kurtuluyordu.
Sistem sancısı sarsıyordu.
Ama sandığa yansıyan millet iradesi... 1946'dan bu yana, tam bir tanzim operasyonu yürütmekteydi.
O zamandan bu zamana, iç dinamik devreye girdi, dış dinamik devreye girdi, medya sivil misyon üstlendi, yargıda 28 Şubat ikliminden çok farklı bir başka sivil damar gelişti, epeyce bir değişiklik oldu.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Geçen 8 yılda neler neler oldu, dışarıya yansıtmadık" diyecekti. Kan içmiş, kızılcık şerbeti yudumladık demek istemişti.
Ergenekon davaları, kaç yıla kaç darbe girişimi sığdığını ortaya koyuyor. Ama Türkiye, darbe girişimlerini yargılayacak noktaya da geldi.
Genelkurmay adına gece yarısı e-muhtıra diye nitelenecek olan bir bildiri yayınlandığında, sabah hükümet muhtıraya muhtıra ile cevap vermiş, bu da bir ilk olmuştu.
Başbakan'la Genelkurmay Başkanları arasında neler geçtiği henüz bir sır gibi duruyor ama orada da, "Tayyip Erdoğan usulü" bir sivil irade beyanı bulunduğu tahmin edilebilir.
Son YAŞ, başka bir YAŞ oldu. Hasan Iğsız'ın yolunun kesilmesi önemliydi.
Ancak o YAŞ'ta bile henüz millet iradesinin belirleyiciliği ile askeri vesayetin varlık iddiaları çok netleşmiş değildir.
Soruyoruz ya:
-Geç kalmadı mı? Neden o zaman değil. Neden Balyoz davasının diğer 22 sanık generali için aynı uygulama değil?
Cevabı belli:
-Normalleşme tam olarak gerçekleşmediği için...
Bundan sonraki YAŞ'lar çok daha başka YAŞ'lar olacak.
Dedik ya, içeride sistem normalleşiyor.
....
Askerler, 29 Ekim resepsiyonuna gelmediler.
Acaba Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan, 30 Ağustos'ta askerlerin vereceği resepsiyona eşleriyle birlikte gelirler mi, geldiklerinde resepsiyon tatil mi edilir?
Ne komik değil mi?
......
Türkiye normalleşecek.
Dışarıda tarihin normalleşmesi için içeride sistemin normalleşmesi gerekiyor.
Çünkü sistem normalleşirse, içeride milletin rolü ile onun görevlendirdiklerinin rolleri netleşecek, herkes millet karşısında hesap verir hale gelecek, kimse milleti dizayn etmeye kalkışmayacak, bu durumda da milletin gücü, seçtiklerinin yanında, arkasında olacak. Devletle millet, hayatın hiçbir alanında kavgalı olmayacak.
Türkiye doğru ilerliyor.
CHP'li Anadol'un "normal" bir uygulamayı "sivil darbe" diye nitelemesi, tarihi bir garabet örneği olarak anılacak.
Birisinin ona, "silahlı siyaset" devrinin bittiğini söylemesi lazım.
Hoş, Öcalan, Osman Baydemir'e "silahlı siyaset"i hatırlatıyor "Ve silah olmasa sen ne işe yararsın" gibisinden zılgıtlar veriyor ama artık Kürt siyasetinde de "Arkamda silah var" efelenmeleri sona eriyor.
Böyle bir süreçte CHP adına silahlı güçle yandaşlık beyanlarında bulunulması, gerçekten dramatik bir görüntü.
Ama CHP de normalleşecek.
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT