Nihai Tespitiniz ‘Son Kale’ ve ‘Son Savaş’ Söylemi mi?
Türkiye açısından yoğun bir biçimde Amerika ve Avrupa’nın güvenilmezliğine yapılan vurgular kim ne derse desin Rusya ve İran’a yönelik en küçük bir güven duygusu oluşturmuyor. Fakat bu arada çok garip hatta çok ayıp bir şekilde Rusya ve İran’ın Astana Anlaşması’nda varılan mutabakatı çiğnemesini dahi tevil ederek veya ‘radikal örgütleri’ bahane edip meşrulaştıracak son derece kompleksli bir ruh halinin tezahür edişine şahitlik ediyoruz.
Tahran Zirvesi’ne eşlik eden hayal kırıklığı ve anlaşmaları sabote eden saldırıları makul bir biçimde izah edememenin derinleştirdiği şaşkınlık güya Hükümet’e müzahir bazı stratejist ve analistleri “Rusya bombardıman ediyor ama hele bir sor neden?!” kıvamına sokuverdi. Aynı zirvede İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin sarf ettiği “Amerika’yı Fırat’ın doğusundan çıkarmak gerek” cümlesinde esas olarak PKK-PYD’nin değil bu örgütün kontrolüne dair rekabet yaşandığını izhar eden sinsi siyasetinden dahi umut ve memnuniyet devşirilebildi ne yazık ki.
Rusya’nın Demokrasi Getirme Hakkı
Rusya ve İran’ın gerek Tahran Zirvesi öncesinde gerekse sonrasında çatışmasızlık bölgesi kararını neden defalarca ihlal ettikleri, Türkiye’nin muhalefetine rağmen İdlip’i niçin bombardıman ettikleri sır değil. Amerika ve İsrail gibi Rusya ve İran da “terör örgütleri ve radikalizmle savaş” parolasıyla hız veriyorlar işgal ve katliamlarına. Amerika Irak ve Afganistan’a ne getirdiyse Rusya ve İran da aynısını Suriye’ye getirdi. Ne var ki başta Kemalist-Atatürkçü, sol-sosyalist ve HDP-Kürtçü örgütler olmak üzere İslam karşıtı kesimler Rusya ve İran’ın Suriye halkının başına getirdiği, getireceği her şeyden ziyadesiyle memnun olup dualar, şükürler etmekteler. Suriye’nin, Suriye halkının geleceği için Kemalistler, Sosyalistler, Kürtçüler özetle Rusya ve İran tarafından uygun görülen rejime yatırım yapıyorlar.
İdlip’e yönelik saldırıların Halep’e yönelik saldırılar gibi sökün edeceği tahmin ediliyor. Rusya ve Esed rejimi tarafından ilk vurulan hedeflerin hastane ve okul olması şaşırtıcı değil elbette. İran askerleri ve Suriye’ye getirdiği Şii milisler Ruhani’nin ifadesiyle “sivillere zarar vermeden teröristlerle mücadele” için son derece hassas hareket ediyor. Rusya ve İran Suriye ve bölge üzerindeki egemenliğini pekiştirmek ve Esed rejimini tahkim etmek için son saldırıya hazırlık yapıyor. Son Kale’yi yıkmak için Son Savaş’a günler belki de saatler kaldı diye ilanlar veriliyor, kutlama hazırlıkları yapılıyor.
Son Savaş iddiasıyla Amerika’nın Afganistan’a girmesinin üzerinden kaç yıl geçti acaba? Afganistan’da Taliban radikalizmine karşı 40’tan fazla devletin destek verdiği askeri koalisyon 17 yılın sonunda ne elde etmiş oldu? Evet, Rusya nüfusu bir milyonu bile bulmayan Çeçenistan’ı ezdi geçti ve kukla bir rejimle durumu idare ediyor şimdilik. Peki, onca katliam ve askeri yatırımına rağmen Rusya’nın öngörülebilir bir gelecekte Çeçenistan’dan çekilebilme ihtimali var mı? Aynı durum İran için de geçerli; çok kısa bir süre önce Ayetullah Hamaney’in bir sözcüsü “Pers/Fars imparatorluğu Bağdat, Beyrut, San’a ve Şam gibi dört Arap başkentine hükmediyor” diye gururla meydan okuyordu.
Şimdilik Basra eyaletiyle sınırlı kalan İran karşıtı protesto eylemlerine şöyle bir göz atalım, bakalım neler göreceğiz! Hemen tamamı Şii olan protestocular Ayetullah Hamaney’den başlayıp Velayet-i Fakih müessesine, Haşdi Şaabi’den başlayıp Nüceba Hareketine değin öfke ve nefretlerini en ağır ifadelerle haykırıp önce İran bayraklarını sonra İran’la bağlantılı örgütlerin merkezlerini ve nihayet İran’in diplomatik temsilciliklerini ateşe verip bir güzel yağmaladılar. Bütün bunlar olurken onlarca insanın öldürüldüğünü, yüzlerce insanın yaralandığını kameralar kaydediyordu. İşgal ve katliam politikaları bağlamında Rusya’nın Amerika’dan, İran’ın da Rusya ve Amerika’dan hiçbir farkı olmadığı Suriye sahasında defalarca teyid edilmiş oldu.
İdlip’in Kaderine ve Zaferine Seyirci Kalamayız
Son sorumuz şu: Rusya ve İran istedikleri anda İdlip’i ezip geçebilirler mi? Çok hevesli oldukları, büyük hazırlıklar yaptıkları kesin ama İdlip resmedildiği gibi öyle kolay bir lokma olmayacaktır. Rusya’nın karada savaşacak, İran’ın ise Rusya’sız savaşa girişecek cesareti hiç ama hiç yok ve olmadı da. Esed’in irapta mahalli bile yok zaten.
Peki, İdlip için Türkiye’nin önündeki gerçekçi ve ahlaki seçenekler nelerdir? Askeri yığınak yapmaksızın, emperyalist devletlerin ılımlı-radikal ayrımına kulak vererek diplomatik ilişkilerle sonuç almak sadece bir hayaldir. İlaveten bu süreç sadece hayal kırıklığı olarak kalmaz ve sahada aşama aşama gerilemek ve kuşatılmak mukadder olur. Yumuşak konuşmaya devam ama sahada sert-caydırıcı tedbirleri almak şartıyla. İdlip’te askeri operasyona pasif ve edilgen kalmak önce Zeytin Dalı sonra da Fırat Kalkanı bölgelerinden çekilmeye şimdiden razı olmak anlamına gelir. İşin sonu ise Amerika kontrolündeki bağımsız bir PKK-PYD kantonu tarafından değil de Rusya ve İran kontrolündeki Esed rejimiyle anlaşmış özerk bir PKK-PYD kantonları tarafından güneyden kuşatılmaya kendi elimizle zemin hazırlamak olacaktır.
İdlip ne kadar ve nasıl direnir birlikte göreceğiz ama seyirci gibi tribünlerden izlersek sıranın buralara gelmesini de hızlandırmış ve kolaylaştırış olacağız. Direnişe destek olmak, İdlip’le beraber bütün bir Suriye’nin kurtuluşuna katkı sağlamak önümüzdeki tek gerçek ve ahlaki seçenek olarak duruyor.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT