Nezaketen Dinleme Dönemi Nasıl Biter?
İlki 1963 yılında düzenlenen ve bu yıl 53. buluşması organize edilen Münih Güvenlik Konferansı her ne kadar uluslararası çapta seçkin bir think-thank organizasyonu olarak tanımlanıyorsa da bu konumu fazlasıyla aşan bir misyona sahip. Hem Alman devleti hem de sponsorlar tarafından milyonlarca Euroluk maddi destekle sürdürülen bu organizasyon üst düzeyde siyasetçileri, diplomat ve bürokratların yanı sıra uluslararası kurum temsilcilerinin de katılımıyla bu hafta gerçekleştirildi.
Amerika, Avrupa, Rusya ve diğer ülkelerden çok sayıda temsilcinin katıldığı Güvenlik Konferansı’na Türkiye Başbakan Binali Yıldırım, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı Fikri Işık ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan tarafından temsil edildi. Başbakan Yıldırım’ın Amerikan Başkan Yardımcısı Mike Pence’yle ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’yle yaptığı görüşmeler hassaten Suriye ve Irak’a yönelik Türkiye’nin aldığı pozisyonu muhkemleştirmek üzere hızlanan mutabakat arayışlarını teyid ediyor.
Müttefiklerin Hidayeti mi?
Trump yönetiminin İslam coğrafyasına ve Müslüman halklara Obama yönetiminden daha büyük musibetler getirmemesi için bir oranda ikna bir oranda da diğer seçeneklerle dengelenmesine yönelik yeni bir işbirliği teklifiydi görüşmenin esas konusu. Ki Münih’teki Yıldırım-Pence zirvesi Türkiye ile Amerika arasında son hafta zirve yapan üst düzey görüşmeler trafiğinin şimdilik nihai halkasını teşkil ediyordu.
Daha dün Amerika’nın AB Büyükelçiliğine getirilmesine kesin gözüyle bakılan Ted Malloch artan ‘yapıcı görüşmelere’ atıf yaparak Obama yönetimin tam aksi istikamette Trump’lı Amerikan yönetiminin Türkiye için “sadece ticari değil askeri ve siyasi konularda da uygun politikalar üretilebileceği”ne dair vurgular içeren bir mülakat vermesi dikkate değer bir gelişmedir. Bu sempatik mesajlar, yumuşak ve yapıcı göndermeler ırkçı ve İslam düşmanlığı karakteriyle maruf Trump ve kadrosunun iyilik ve adalet arayışından kaynaklanmadığı elbette malum. Türkiye ve bölgemiz açısından yaşanan gelişmeleri Trump ve kadrolarından safça ve temelsiz bir beklentiyle hayra yormak anlamsız olmaktan öteye zararlıdır da. Ancak bütün olumsuz ve yıkıcı potansiyeliyle önümüzde bir vaka var ve bu durumun dengelenmesi için acilen yapılması gerekenleri göz önünde tutmak durumundayız.
Türkiye’nin olanca sorunlu ve çetrefilli mahiyetine rağmen Rusya ile farklı bir konseptte ilişkiler tanzim etmesi bu süreçte Avrupa’nın olduğu kadar Amerika’nın da yeni bir denge kurmasını zorladı. Yeni denge arayışının sebepleri üzerine Münih’teki zirvede Hürriyet’ten Murat Yetkin’e MSB Fikri Işık’ın verdiği beyanlara bakmakta fayda var. Fikri Işık hem 15-16 Şubat’taki NATO zirvesi hem de Münih’teki Güvenlik Konferansı’nda gelişmeleri özetlerken IŞİD’e karşı PKK/PYD ile işbirliği yapmanın yanlışlığı anlattıkları dönemde Amerikalı yetkililerin kendilerini ‘nezaket icabı dinliyor’ olduklarını vurguluyordu. Hatta uyarı, eleştiri ve itirazlara aldırış etmediklerini aksine bildiklerini okuyorlardı diyor Işık.
Amerika’nın tavrını değiştiren, tutumunu farklılaştıran neydi peki? Gerisini mülakattan okuyalım: “Bu (değişim) Fırat Kalkanı sayesinde oldu. Cerablus o kadar değil belki ama, Dabık’ın alınması Amerikalıların bakışını değiştirmeye başladı. Sonra Rusya ile uçak düşürme sonrasındaki krizi aşabilmiş olmamız ve nihayet El-Bab operasyonu Amerikalıların bakışını değiştirdi.”
Askeri Risk, Diplomatik Ağırlık
Suriye’de savaşan, askeri varlığıyla güvenlik politikasını icra eden, PKK ve IŞİD gibi örgütlerin bölgenin doğal yapısını tahrip eden terör faaliyetlerini bastırmak üzere geçen her gün inisiyatif alan Türkiye’nin doğal olarak ağırlığı, muhatap alınma tarzı ve atacağı adımlar farklı bir mahiyet kazanıyordu.
Önümüzdeki zaman dilimi El Bab kadar Rakka ve Münbiç ile ilgili alınacak kararlar ve atılacak stratejik kararlara göre şekillenecek. Bir taraftan Amerika ve Rusya arasında açılan makas diğer tarafta İran’a yönelik Trump yönetiminin tecrit ve ambargo gibi politikaları yeniden devreye sokma tehditleri Suriye ve Irak’a dönük Türkiye’nin stratejisini hassas bir dengede yürütmesini dayatıyor.
Esas konu Amerika ve Rusya arasında ezilmemek, birinin tehditlerinden korunmak maksadıyla diğerine aşırı önem atfederek iltisaklı ve müzahir bir ülke görüntüsü vermemektir. Bu sebeple sadece ahmakça değil daha fazlasıyla Putin’e/Rusya’ya veya Trump’a/Amerika’ya hatta bazen de her ikisine birden ölçüsüz, temelsiz, karşılıksız iltifatlar ve anlamlar yükleyen “sözde reisçi, ısmarlama vatansever, dönemsel dindar” lakin her biri kısa vadeli menfaatlerine tapan hastalıklı tipleri medya ve kamusal alandan temizlemek de gerekiyor. Bu tiplerin hezeyanları salt kendilerinde kalsa hiç sorun değil. Çirkin ve çürütücü olan bunların güya Hükümet hesabına diplomasi yürütüyor havasıyla siyaseti ve toplumu hizaya çeker tarzda edepsizce ahkâm kesiyor oluşu.
YAZIYA YORUM KAT