Neymiş, Fitneymiş?!
Hakikaten anlamıyorum. Uzun süredir meclis ile külliye arasında bir soğukluk olduğuna dair yazılanlar ve konuşulanlar üzerinden yazılan ve konuşulanları dinliyorum. C.Başkanı ve Başbakan arasında sıkıntıların belli olduğu bir vasatta, özellikle de “Pelikan Dosyası” adında bir blog sayfasının yazdıklarından sonra da bir hayli gerginleşen ortamın sıcaklığıyla yazılanlar ve konuşulanlar üzerinden yazılan ve konuşulanları hayretle seyrediyorum.
Neymiş, bunların hepsi fitneymiş?!
Kimsenin mezkur blog sayfasında yazılanların yanlışlığı veya doğruluğu üzerinde tartıştığı yok. Tek bir söz: Fitne de fitne! Tıpkısının aynısı. Suriye'nin mazlum halkının bir despota ve bu despotun aile hanedanlığının yıllarca sürdürdüğü tiranlığa karşı isyan etme hakkını fitne olarak nitelendirenlerin ağzı gibi… Her türlü zulmün, haksızlığın, adam kayırmanın olduğu bir yerde aman huzurumuz kaçmasın da zamanla her şey düzelir mazeretine sığınanların baldan tatlı görünen oysa zehirden acı sözleri gibi…
Bu şekilde düşünenlere sormak gerek. Sizler için hak, hakikat, adalet kavramlarının hiç mi önemi yok?! “Ama istikrar, gelecek, refah…” Sakın demeyin bana! Yani varsın, olsun. Zenginleşelim... Refahlaşalım… İstikrar sürsün yeter ki. Hak, hakikat, adalet yerle yeksan olsun öyle mi?!
C.Başkan'ı kendine kukla arıyormuş. Sözünden kimse çıkmasın istiyormuş. Her şeyi berbat etmiş. Şimdi, bunca kazanım ne olacak mış… Mış mış da mış! Erdoğan aleyhine yığınca sitem cümlesi.
"beyler ülke yönetiyoruz ülke… millet yönetiyoruz, oyuncak değil"
Bu sözü, Erdoğan, darbe darbe üstüne darbe aldığı dönemlerde meclisteki AK Parti grup konuşmasında serddetmişti. Hatırladınız mı? Bilemem! Fakat C.Başkanı ile Başbakan arasında cereyan eden konularda Erdoğan aleyhine konuşurken birçok şeyi unuttuğunuz çok açık.
Yazık!
Şahsım bir AK Parti üyesi değil. Hocacı ya da Reisçi olmadığı gibi, bir AK nefer ya da AK Parti gönüllüsü dahi değil. Sadece ilkelerini belirleyen iman ettiği değişmez ve evrensel değerleri olan birisiyim. Bu ilkeleri doğrultusunda ve bu ilkelerinin/iman esaslarının şahsıma vermiş ilham derecesinde bu düşüncelere haiz olduğumu belirtmek istiyorum.
Erdoğan karşıtı söylemlere karşı oluşum da yine bu ilkelerim neticesindedir. “Pelikan Dosyası”nda söz konusu edilen (katılmadığım birkaç husus da var) iddialar çürütmeden bu işin bir fitne olduğu sonucuna varmak ancak rahatından vazgeçemeyecek olanların işidir.
Hemen hemen bir çok konuda halkı çıkmış, dik durmuş, kefenini cebine koymuş, baldıran zehri içmiş, idam ile tehdit edilmiş, kaçacak denilerek tahkir edilmiş, kendisine, eşine, ailesine canlı yayınlarda küfredilmiş ve tüm bunlara rağmen ise yılmamış/yıkılmamış her daim ille de (zahiren) millet/ümmet demiş… Kelle koltukta dahi olsa mazlumlara sırt çevirmemiş bir şahsa reva görülen bu olmamalıydı. Hele şahsına karşı muhabbetimi kazanmasının yegane vesilesi olan üç milyon muhacire sadece ülkesinin kapılarını değil her şeyden önce gönül kapılarını açmış olması da ortadayken!
Elbette ki tüm bunlar, C.Başkanı’nı kayıtsız, şartsız kabul ettiğim anlamlarına da gelmemeli. Kendisinin de bir beşer olduğunu ve yanlışlarının/zaaflarının olacağını (bknz: daha önceki yazılarım) herkes gibi ben de kabul ediyorum. Lakin kastettiğim şey; siyasi arenada bir insan evladının varabileceği en üst noktaya varmış olmasına rağmen -ki bunca tecrübeye sahip ve neredeyse çoğu konuda haklı çıkmış birinin - hangi ihtirası söz konusu edeceği meselesidir.
Gördüğüm ve izlediğim kadarıyla gerçek şu ki; Birçoğu Erdoğan’ın neyi amaçladığını ya anlamıyor a da anlamazlıktan geliyor. Bu konular konuşulmadan önce de sıkça bu düşüncemi paylaşırdım. Yaşanan son süreçte yine bunu göstermekte.
Kimse merak etmesin. Özellikle de refah, istikrar, kazanım’dan yana olanlar hiç merak etmesin. Erdoğan’da (zahiren) bu millet/ümmet sevdası varken öyle bir kalem de her şeyi silmez. Sadece, “Bazen, bir yangını söndürmek için başka bir yangın çıkarmak gerekir.” Düşüncesiyle hareket ediyor, o kadar!
YAZIYA YORUM KAT