1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. Antalya’da 28 Şubat Darbe Protestosu
Antalya’da 28 Şubat Darbe Protestosu

Antalya’da 28 Şubat Darbe Protestosu

Antalya Özgür-Der Temsilciliği bugün “28 ŞUBAT DARBESİ” ile ilgili bir basın açıklaması yaptı. Antalya kapalı yol havuz yanında gerçekleştirilen basın açıklaması Nazik Hoyraz tarafından okundu.

28 Şubat 2010 Pazar 15:33A+A-

Basın açıklamasında darbeler lanetlenerek 28 Şubatta isimlerini sıkça duyduğumuz; Çevik Bir, Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz, Müslüm Gündüz, Vural Savaş, Kemal Gürüz, Ali Kalkancı, Fadime Şahin gibilerinin şu anda nerede olduklarına dikkat çekilmesi gerektiği üzerinde durularak basın açıklamasında "Bugün geldiğimiz noktada iliklerine kadar röntgeni çekilmiş bu karanlık zihniyet, vesayetini daim kılmak maksadıyla demir yumruğunu halkın başına indirebilmek, sağlıklı bir insanın aklına hayaline gelmeyecek yöntemlerini gerçekleştirmek için her türlü terörün de üreticisi ve taşıyıcısı olmuştur. İslami kimliğimize ve insanlığın değerlerine açılmış bu bin yıl sürmesi umulan zorbalığı Rabbimizin ve halkımızın huzurunda lanetliyoruz!" denildi.

Basın açıklamasına katılan Özgür-Der mensupları "Zulme Karşı Direniş, Herkes İçin Adalet!", "Unutmayacağız!", "987 Yıl Daha Mı?", "Bize Her Gün 28 Şubat", "Militarist Dayatmalar Son Bulsun!" , "Militarist Tahakküme Son", "Darbeci Şefler Yargılansın", "Uyan Diren Özgürleş!", "Yasak Sürüyor (D)Uyuyor musnuz?" yazılı dövizler taşıdılar.

Topluluk "Müslüman Uyuma İnancına Sahip Çık!", "Uyan Diren Özgürleş!", "Cuntacılar Halka Hesap Verecek!", "Gün Gelecek devran Dönecek Darbeciler Halka Hesap Verecek!", "Darbelere Karşı Omuz Omuza!" şeklinde sloganlar attı.

Basın açıklamasından sonra topluluk tekbir getirerek dağıldı.

 

Basın Açıklamasının Tam Metni

28 Şubat 1997 bundan 13 yıl evvel azgın bir azınlığın halka karşı gerçekleştirdiği DARBE'ler zincirinin son  halkası. Darbeler zinciri çünkü, rejim ve rejime bağlı olarak varlığını sürdüren darbe yanlısı seçkinler, iktidarlarını payidar kılabilmek dürtüsüyle darbeciliği bir yönetim biçimi olarak benimseyip, bunu mümkün kılabilmek için her türlü iftira, komplo, kaos planı ve terör faaliyetini yaşam biçimine dönüştürmüşlerdir.

Halk düşmanı cunta ve bunlara eklemlenmiş bürokrat, medya patronu, siyasi ve sermayedarın gözetimi altında VESAYET REJİM 'ine yaslanarak asalak yaşamını sürekli kılmak maksadıyla uluslararası güç odaklarının maşası haline gelmiş köhne bir zihniyetin röntgenidir 28 Şubat.

O günleri bir daha anımsayacak olursak; sahte şeyhler, iftiralar, komplo ve düzmece tarikatler oluşturmak suretiyle hergün gazete ve ekranlardan pazarlanan korku ve terör marifetiyle karanlık emellerini bir kez daha gerçekleştiren cuntanın eliyle halkın sırtına sadece bu operasyonla 40 milyar dolarlık bir yük daha bindirilmiş, yorgan çalınınca sular durulmuştur.

Vesayet rejimini, sürekli krizler ve terör ile mümkün hale getiren azgın azınlık, karanlık yüzü ayyuka çıktığı her dönem darbe silahını halkına çevirmekten imtina etmemiştir. Kurulduğu günden beri halkının değerlerini tehdit, halkının bir kısmını  da "iç düşman" olarak tanımlamaktan utanç duymayan bu arsızlık, komplo ve iftira marifetiyle olgunlaştırdığı şartları bahane ederek halkına silah doğrultmaktan bir an olsun imtina etmemiştir. Halkın değerlerine düşmanlık İslam'ın sembolleri üzerinden yürütülürken, halkın temsilcisi siyasileri idam etmek suretiyle gerçekleştirdikleri zulüm, temel hak ve özgürlük düşmanlığını varlığının güvencesi sayan bu karanlık zihniyetin zorbalık noktasında sınır tanımazlığının da somut ifadeleri olmuştur.

Vesayet rejimi, varlığını borçlu olduğu darbeleri sadece asker marifetiyle yapmıyor. Asker tek başına darbe yapamıyor. Demek ki, darbeler tek başına askerlerin eseri değil. 28 Şubat; büyük sermaye, Meclis'teki muhalefet partileri, yargı ve üniversite bürokrasisi, medya ve "bir kısım" sivil toplum ile geniş bir koalisyonun eseriydi. Balyoz ve Kafes planları bugün askerin bu işi tek başına yapmaya kalktığını gösteriyor. Bu karşılaştırmadan elde edilecek en değerli tecrübe darbeciliğin askerlere özgü bir meslek ve meşrep olmadığı. Türkiye'de devleti ele geçirmek için kullanılan kirli bir iktidar yöntemi var. Rant ekonomisi ile yaşayan büyük sermaye, finans araçlarına sahip olmak için devlet içindeki iktidara şöyle bir huruç hareketi düzenliyor. Elindeki silahın kendisine iktidar olmak için verildiğini düşünen askerler zaten "Hazır ol" da. Sonuç; asker gücü doğrudan eline alıyor, bu güç büyük sermayeye para, üniversite despotlarına ve muhalefet partilerine iktidar kapısını açıyor. Olan Türkiye'ye oluyor. Ekonomi, 13 yıl önce yapılan bu darbe yüzünden üçte bir oranında küçüldü. İşsizliğin ve yoksulluğun içinde bu darbenin payı çok büyük.

28 ŞUBAT AKTÖRLERİ NEREDELER?

Çevik Bir: Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı, 'Batı Çalışma Grubu'nun planlayıcısı ve 'demokrasiye yapılan balans ayarı'nın kahramanı. Postmodern darbe sonrası, cumhurbaşkanlığına çıkmak istedi ancak başarılı olamadı. Ergenekon soruşturması kapsamında savcılara ifade verdi.

Fadime Şahin: Dönemin Aczimendi tarikatı lideri Gündüz'ün mağdur ettiği 'genç kız' daha sonra başını açtı. Şahin'in son olarak, "Tanık Koruma Programı" kapsamında estetik ameliyat olduğu, A.Y ismiyle yeni bir kimlik numarası aldığı iddia edildi.

AliKalkancı: Dönemin 'Sahte şeyhi'. Siyasete zemin hazırlayan irtica tehdinin 'tarikat liderleri'nden. Kalkancı geçtiğimiz yıl İstanbul polisinin ortaya çıkardığı büyük bir uyuşturucu fabrikasının sahibi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Şu anda cezaevinde. Kalkancı'nın ismi Ergenekon sanıklarından Zekeriya Öztürk'ün iş ortağı olarak da geçiyordu. Öztürk'ün, iddianameye de giren bir telefon konuşmasında Kalkancı için "bizim hoca" ifadesini kullandığı ortaya çıkmıştı.

Mesut Yılmaz: Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk ve tek "Sanık Başbakanı" oldu, Yüce Divan'da yargılandı. Yılmaz şimdi, DP Rize Milletvekili.

Süleyman Demirel: 'Başkomutan' olarak darbeyi önlediğini söyledi, döneminde Refah-yol hükümeti düştü. İkinci kez köşke çıkma formülü "5+5? kabul görmedi. Şimdi, Güniz Sokak'taki evinde dinleniyor.

Müslüm Gündüz: Aczimendi tarikatının lideri olarak, irticacı örgüt kurarak cumhuriyeti yıkmak iddiasıyla 15 arkadaşıyla birlikte yargılandı, 5 yıl hapis cezası aldı ve 2000'de şartlı tahliye edildi. Geçen ay Türkiye aleyhine 'Adil yargılama yapılmadı' iddiasıyla açtığı üçüncü davayı da kazandı.

Kemal Gürüz: YÖK Başkanı olarak, MGK kararlarının üniversitelerde uygulanmasını sağladı. Başörtüsü yasağının mimarı Gürüz de Ergenekon soruşturması sanığı.

Vural Savaş: Dönemin başsavcısı. İki partinin kapatılması ve postmodern darbenin hukuki altyapısını hazırlayan isimdi. Savaş, şimdi marjinal bir haftalık dergide yazılar yazıyor.

28 Şubat süreci "kamusal alan" gibi terimleri günlük hayatımıza yerleştirdi. Hukukçuların bile tanımlamaktan aciz kaldığı bu terimi; kafasına esen, başörtülüleri toplumsal alandan tecrit etmek için kullandı. Kamusal alan, toplumun yaşam alanlarını ifade ederken, 28 Şubat müslüman kimliğin yaşamdan kovulması girişimiyle engizisyonu aratmayacak bir cadı ve sürek avının da takipçisi olmuştur. Kamusal alan yalanıyla başörtülü kadınlar; hastanelerden, hava alanlarından, hatta okul aile birliği toplantılarından kovuldular.

Vesayet rejiminin kendini ayrımcılıkla ikame edebildiği, bu uğurda aklın ve izanın kabul edemeyeceği bin bir türlü toplum mühendisliği projesini tedavüle süren cunta; bu saçma zihniyetinden sadır olan karanlığı bütün bir ülkenin üzerinde 1000 yıl sürdürebilme hevesiyle zorbalığın bin bir çeşidini tarihin karanlık sayfalarına yazdırmıştır. Sayısı on binleri bulan kovuşturma ve tutuklamalar, sayıları milyonlarla ifade edilebilecek başörtülü öğrencileri diri diri toprağa gömme yani kamusal alanın dışına çıkarma, hayattan koparma girişimi.

Bugün geldiğimiz noktada iliklerine kadar röntgeni çekilmiş bu karanlık zihniyet, vesayetini daim kılmak maksadıyla demir yumruğunu halkın başına indirebilmek, sağlıklı bir insanın aklına hayaline gelmeyecek yöntemlerini gerçekleştirmek için her türlü terörün de üreticisi ve taşıyıcısı olmuştur. İslami kimliğimize ve insanlığın değerlerine açılmış bu bin yıl sürmesi umulan zorbalığı Rabbimizin ve halkımızın huzurunda lanetliyoruz!