1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Netanyahu'nun Şin Bet skandalı: Siyasi kariyeri savaşa bağımlı olan bir katil!
Netanyahu'nun Şin Bet skandalı: Siyasi kariyeri savaşa bağımlı olan bir katil!

Netanyahu'nun Şin Bet skandalı: Siyasi kariyeri savaşa bağımlı olan bir katil!

Ramz Baroud, 19 Ocak’ta katliamların tekrar başlamasının Siyonistlerin iç politik gündemlerinin bir sonucu olduğunu vurgularken hükümet ile istihbarat teşkilatı arasındaki gerginliğin yol açabileceği kırılmaları analiz ediyor. 

09 Nisan 2025 Çarşamba 17:30A+A-

Ramz Baroud / Middle East Monitor

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, İsrail'in iç güvenlik teşkilatı Shin Bet'in yeni şefi olarak Eli Sharvit'i aday gösterdi ancak sadece 24 saat içinde adayını hızla geri çekmek zorunda kaldı. Bu olay Netanyahu'nun liderliğindeki tutarlılık eksikliğini bir kez daha gösterirken ve hükümetin en üst düzeylerinde kararların düşüncesizce ve net bir plan olmadan alındığı algısını güçlendirmektedir.

Ayrıca Netanyahu'nun sadece koalisyondaki aşırı sağcı müttefikleri tarafından değil aynı zamanda dış güçler, yabancı hükümetler ve hatta İsrail medyasında yer aldığı üzere eşi Sara tarafından da kolayca manipüle edilebildiğinin bir başka kanıtıdır.

Bu kaotik karar alma süreci İsraillilerin liderlerine duydukları derin güven eksikliğini açıklamaya yardımcı oluyor. Son kamuoyu yoklamaları İsraillilerin önemli bir kısmının hükümetlerine güvenmediğini ve erken seçim ya da Netanyahu'nun istifasını istediğini gösteriyor. Bu güvensizlik Netanyahu'nun 7 Ekim saldırılarını önleyememesine ve Gazze'de soykırıma dönüşen savaşı kazanamamasına bağlanıyor.

Ancak mesele bu başarısızlıkların ötesine geçiyor. İsrailliler Netanyahu'ya olan güvenlerini kaybettiler çünkü onu ulusal çıkarlar doğrultusunda hareket eden bir lider olarak görmüyorlar. İktidara o kadar yerleşmiş durumda ki konumunu korumak için İsrail'de iç çatışmaları körüklemeye hazır. Bu nedenle Netanyahu'nun sırf makamında daha fazla kalabilmek için Gazze'de 15.000'den fazla çocuğun ve on binlerce masum sivilin hayatını feda etmeye hazır olması hiç de şaşırtıcı değil.

İsrail siyaseti istikrarsızlığıyla ünlüdür ve koalisyonlar nadiren uzun ömürlü olur. Bu bağlamda Netanyahu'nun parçalı hükümeti İsrail'in siyasi istikrarsızlık tarihinin bir yansıması olarak görülebilir.

Son olaylara hükümet ve ordu arasında süregelen çatışma alışılmadık olmakla birlikte İsrail sağının tarihsel olarak siyasetten ayrı görülen -ordu da dahil olmak üzere- tüm kurumları kontrol etmeye çalıştığı iddiasının bir parçası olarak da anlaşılabilir.

7 Ekim olayları ve ardından gelen başarısız savaş -ki ikisi de şu anda kritik soruşturmaların konusu- Netanyahu ve sağcı koalisyonunun kitlesel muhalefete yol açmadan iktidarı elinde tutmasını sağlayan kırılgan dengeyi paramparça etti. İsrail kamuoyu baskısının bu dengede kilit bir faktör olduğu kanıtlandı. Örneğin, halkın tepkisi Netanyahu'yu eski Savunma Bakanı Yoav Gallant'ı Nisan 2023'te görevine iade etmeye zorladı (ancak geçen yıl Kasım ayında tekrar görevden aldı).

Ancak Gazze, Lübnan ve şimdi de Suriye'de 18 aydır süren savaş Netanyahu'ya olağanüstü hali kullanarak muhalefeti ezmek, savaşın sona erdirilmesi ve nihai bir anlaşmaya varılması çağrılarını görmezden gelmek için bir araç olarak kullanma kozu verdi. Şin Bet ise tamamen başka bir konu.
İsrail'in ilk Başbakanı David Ben-Gurion tarafından 1949 yılında kurulan Şin Bet, uzun zamandır İsrail'in iç güvenliğinin temel taşı. Kurumun birincil görevi terörle mücadele, istihbarat toplama ve İsrailli yetkililerin güvenliğini sağlamak olsa da rolü devletin istikrarı için çok daha büyük önem taşıyor.
Şin Bet'in temel amaçlarından biri casusluk ve iç muhalefeti önlemektir. 7 Ekim'deki olayların ortaya çıkardığı istihbarat başarısızlıkları göz önüne alındığında böylesine kritik bir kurumun önemli ölçüde yeniden yapılandırılması İsrail için felaket olabilir.

Şin Bet'in başkanı doğrudan başbakana bağlı olsa da bu makamın siyasi çekişmelerin üzerinde kalması gerektiği her zaman anlaşılmıştır. Bu nedenle Netanyahu'nun 2 Mart'ta Ronen Bar'ı görevden alma kararı, eski Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi veya Savunma Bakanı Gallant'ı görevden alma kararlarından bile daha fazla İsrail toplumunda şok etkisi yarattı.

Eski Şin Bet şefi Nadav Argaman gizli bilgileri ifşa etmekle bile tehdit ederek teşkilatın bir iç savaş alanına dönüşmesinden korkulan bu iktidar mücadelesine girmeye hazır olduğunun sinyallerini verdi.

Ancak Sharvit'in Bar'ın yerine aday gösterilmesinin iptal edilmesi belki de bu krizin en açıklayıcı yönü. Bu adım Netanyahu'nun dengesiz karar alma mekanizmasının altını çiziyor ve onu devirmek isteyen muhaliflerini güçlendiriyor. İsrail muhalefet lideri Yair Lapid'in de ifade ettiği gibi Netanyahu “İsrail için varoluşsal bir tehdit” haline gelmiştir.

Bazı analistler, özellikle Sharvit'in ABD Başkanı Donald Trump'ı eleştiren bir makale yazmış olması nedeniyle Netanyahu'nun geri adım atmasının ABD'nin baskısından kaynaklandığını öne sürdü. Bazıları bunu Netanyahu'nun gündeminin büyük ölçüde ABD tarafından belirlendiğinin bir kanıtı olarak görse de bu tür çıkarımlar yaşananları fazla basite indirgemiş olur. ABD önemli bir etkiye sahip olsa da Netanyahu'nun kararları karmaşık bir dizi faktör tarafından şekillendirilmektedir.

Netanyahu, Sharvit'in adaylığının geri çekilmesini siyasi bir boyun eğme işareti olarak değil Trump'a stratejik bir taviz ya da “ricada bulunma” olarak sunmaya hevesli. Amacı Gazze ve Ortadoğu'daki savaş gündemi için ABD'nin tam desteğini kazanmaya devam etmek.

Nihayetinde bu sürekli savaş gündemi herhangi bir tutarlı siyasi ideoloji tarafından yönlendirilmemektedir. Netanyahu'nun tek odak noktası koalisyonunu korumak ve siyasi kariyerini devam ettirmek, ne daha fazlası ne de daha azı…

***

Ramz Baroud tarafından Middle East Monitor’de yayımlanan makale Haksözhaber tarafından tercüme edildi.

HABERE YORUM KAT