1. YAZARLAR

  2. Ali Ünal

  3. Nereden nereye
Ali Ünal

Ali Ünal

Yazarın Tüm Yazıları >

Nereden nereye

28 Eylül 2009 Pazartesi 03:35A+A-

Modern ekonomi bilimi, faize ve spekülatif muameleye dayalı ekonomik düzeni bazı yanlarıyla izah etse de, ekonominin halkın hayatındaki pratiğini asla izah edemez.

Meselâ, Batı'da vergi kaçırma vatana ihanetle aynı manâya gelip, en ağır şekilde cezalandırılmasına mukabil Türkiye'de âdeta vergi kaçırmayan kimse yoksa da, millî gelirin üçte biri her yıl denetlenemez savunma harcamalarına gitse de, yolsuzluklar âdiyattan olsa da, Türkiye'de halkın "yaşam kalitesi", en gelişmiş ülkelerin bile gerisinde değildir. Dünyada Türkiye halkı kadar az çalışan, işten, mesaiden kaçan ama rahat yaşayan bir Batı ülkesi halkı yoktur. Çünkü rızk, hayata bakar; hayat, varlığın meyvesidir ve hayat gibi rızk da öncelikle Allah'ın elindedir, imtihan sebebidir ve elbette zenginlik ve fakirlikte insan emeğinin büyük rolü varsa da, Allah, dilediğine bol, dilediğine az; dilediği zaman bol, dilediği zaman az verir.

Mahir Kaynak, ülkelerin yükseliş ve düşüşlerinde, ülkeler arası münasebetlerde karar mekanizmaları kadar şansın da rolü olduğunu yazıyor. Çünkü rızk meselesinde olduğu gibi, tarihin akışında, ülkelerin, milletlerin yükseliş veya düşüşlerinde insan zihninin kendi değerlendirme kalıplarına sığdıramadığı bambaşka faktörler vardır. Bu faktörler ise, asla şans değildir; çünkü küllî bir iradenin hükmettiği hayatta şansa ve tesadüfe yer yoktur. İnsanlar, toplumlar, hayatın görünen, bilinen kanunları, kaideleri kadar, düşünceleri, tavırları, inançları, ahlâkî-manevî tutumları ve davranışlarıyla da kendilerine yön verirler. Allah, insanların düşüncelerinden, tavırlarından, ahlâkî-manevî tutumlarından, sözlerinden sayısız varlıklar yaratır ve her insan kendi manevî atmosferini belli ölçülerde kendi oluşturduğu gibi, toplumlar da söz konusu faktörlerle atmosferlerini kendileri oluştururlar. Manâ, daima maddeye hükmeder. Mahir Kaynak'ın şans dediği şey, toplumun ve toplumların genel yönelişidir; ahlâkî-manevî tutumudur; gidişatıdır ve bütün bunlara Allah'ın tayin buyurduğu karşılıktır.

Bu sütunda defalarca dile getirildiği gibi, AK Parti iktidarıyla birlikte Türkiye'de "İslâmcı" kökene dayalı İslâm hassasiyetli farz edilen kesimler, bilhassa insafsız hücumlar karşısında tuzağa düşerek, kendilerini iktidarın da savunucusu olarak konumlayıp, maalesef adaletsiz ve değerden yoksun sisteme entegre oldular ve ideallerinden büyük ölçüde koptular. İktidar da, AB, demokratik açılım, reel politika gibi gerekçelerle toplumun İslâm'dan kaynaklanan tarihî ve toplum dokusunu oluşturan değerlerini savunamadı. Bir yanda zina gibi, eşcinsellik gibi, alkol gibi marjinal ve toplum çoğunluğunun ahlâk kriterlerinin dışındaki eğilimler koruma altına alınırken, bu eğilimleri eleştirmek bile suçlanır hale geldi. Eğitim sistemimiz, özellikle manevî değerler açısından âdeta felç yaşıyor. Bunların yanı sıra, liberalizm ve düşünce özgürlüğü adı altında, İslâm'ın, Müslüman halkın, hattâ bütün inanç sahiplerinin en kutsal değerleri, meselâ, bir Müslüman o şekilde gelecek olsa medyada kıyametin koparılacağı bir hadiseyle kamuoyu gündemine gelen biri tarafından Danimarka'daki karikatür krizinden çok daha seviyesiz, ilkel ve provokatif cümlelerle aşağılanabiliyor. Bu kişi ile, Peygamber Efendimiz'in peygamberliğine ve Kur'an'ın kaynağına kendince şüphe ekebilecek bir iddiası sebebiyle internet üzerinden yazışmıştık ve o zaman da hiç yeri olmadığı halde gayet saygısızca inanmadığını belirtmiş ve İslâm hakkında seviyesini ortaya koyan ifadelerde bulunmuştu ve bunu da kendisine ifade etmiştim. En kutsal değerlerimize ve inanç esaslarımıza tarihte görülmedik seviyesizlikte bir saldırı bir gazetede yer alabiliyor ve bu, etnik kökeni belli bir gayrimüslim tarafından yapılıyor da kendi tarafından bir karşılık görmüyorsa, böyle bir saldırı, en bayağısından bir provokasyon olabilir.

Bugün sosyal dokumuzda açılan rahnelerin 10 yıl sonra bu ülkede ne yıkımlara sebep olacağını yaşayanlar görecektir.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum