Neler Değişecek?
Koronavirüs ile beraber toplumların değişimi aşamasını ve yeni bir dünya düzeninin baş göstermesini yorumlayan Beşer, bu yaşanan süreç içinde Müslümanların hayatı yeniden nasıl okuması gerektiğine değiniyor.
Yeni Şafak / Faruk Beşer
Koronadan yeni bir dünya kurulur mu?
Bu mucize virüs konusunda herkesin ittifak ettiği nokta şu: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Peki, ne olacak?
Bu konuda ittifak olmasa bile kısaca şunları söyleyebiliriz: Hayata bakış büyük ölçüde değişecek. Bu değişince de mevcut bakışı oluşturan bütün ilişkiler, üretim ve tüketim biçimleri, siyasal yapılar, uluslararası ilişkiler, savaş biçimleri, eğlence sektörü ve sosyal güvenlik ve sağlık sistemleri, gıda politikaları öyle ya da böyle değişecek. Belki dünya, ya daha az zevk peşinde koşacak, ya da zevk enstrümanlarını değiştirecek. Sadece bu dünyası olanlar için birinci ihtimal imkânsız gibi gözüküyor. Onun üzerinde daha çok müslümanım diyenler düşünmelidir.
Bunlara bağlı olarak din algısı da değişecek. Artık tek başına bilimin ve teknolojinin insanı kurtaramayacağı hatta bunlar kontrol edilemez olduklarında insanlığı felakete götürebilecekleri görülüp üzerinde yeniden kafa yorulacak. Çünkü bilim de teknoloji de birer güçtür ve kontrolsüz güç, yapmaktan çok yıkar.
Batı’da reklam panolarına ayet ve hadis mealleri asılıyor, şimdiye dek ezanı yasaklayan ülkelerde dışarıya açık ezan okunmasına müsaade ediliyor. Bunlar bizim için belki sevindirici ama başkaları için denize düşenin yılana sarılmasından ve koronodan beter. Rusya’da Dmitri Smirnov adında bir başpapaz ‘Avrupa’nın 30 yıl içinde, Rusya’nın ise belki 50 yıl içinde İslam’a geçeceğini, Hıristiyanların kendi dinlerinden yüz çevirdikleri için Avrupa’nın sonu geleceğini’ söyledi. Bunu Hıristiyanlara bir tehdit ve uyarı için dillendiren başpapaza göre, ‘Yakında Hristiyanlar baskı altına alınacak ve kısmen yeraltına çekilerek yaşamlarına devam edecekler’. Yani tıpkı ilk Roma yıllarında oldukları gibi olacaklar. Smirnov bu uyarısını geçen yıllarda da yapmıştı. Anlaşılan baş döndüren bilimsel ve teknolojik gelişmeler Auguste Comte’un Üç Hal Yasası’nı ve ona bağlı tahminlerini ve iddialarını bir kez daha yanlışladı ve dine ilgi azalacağına arttı. O halde meseleye dini karıştırmayın demek bundan böyle artık ‘gericilik’ sayılabilir. İşte şekilde görüldüğü gibi, dünyanın en ‘güçlü’ devletleri bile dini, hatta şimdiye kadar düşman belledikleri İslam’ı bile meseleye karıştırmak zorunda kalıyorlar. Yani muhtemelen artık eskisi gibi olmayacak şeylerden biri de dine bakış.
Ne var ki, Müslümanlar olarak bizler de ümidimizi kendi meziyetlerimize, gücümüze ve başarılarımıza değil, başkalarının güç yitirmesine ve başarısızlığına bağlıyoruz. Aslında bu da zilletin bir başka tezahürü. ‘Gelişmiş’ ülkelerin stratejistleri, NGO ları geleceklerini kurtarmak ve zararı aza indirmek, hatta kâra çevirmek için şimdiden çalışmalara başladılar bile. O halde Müslümanlar da başkalarının yıkılmasına bel bağlayacaklarına yıkılmamanın ve ayağa kalkmanın yollarını ahlaklı bir bilimle aramaya başlamalıdırlar.
Elbette yaşadığımız felakete bir Müslüman gayrimüslim felaketi olarak değil bir insanlık felaketi olarak bakmalıyız ve önce insan diye işe başlamalıyız. Gerçi böyle düşünmenin adı da İslam’dır, yani İslam da bize zaten bunu emreder. ‘Bir kişiyi ölümden kurtaran bütün insanları kurtarmış gibidir’ mealindeki ayeti kerime bunu anlatır. Ayette ‘bir Müslümanı’ değil de, ‘bir insanı’, hatta ‘bir canı’ denmiş olması hep dikkatimi çekmiştir. Bu ayetin mealini şimdi Amsterdam caddelerindeki billboardlarda görmek çok ilginç değil mi? Artık Müslümanlar münzel ve kevnî ayetleri birlikte okumanın yollarını bulmalıdırlar.
Bu bir lokma bir hırka edebiyatını nereden almışız bilmiyorum. Yoksa sahabe ve hulefa-i raşidîn dönemine ve ardından İslam’ın şahlandığı bütün asırlara baktığımızda bunun böyle olmadığını görüyoruz. Fert olarak tüketme ve yaşama tarzlarında böyle olsa bile dünyayı imar etmelerinde böyle değildi. Gerçekten mesela Fatih Sultan Mehmet, Akşemseddin’in dizinin dibine çökmüş ve o ne demişse onu yaptığı için mi zaferler kazanmıştır? Yoksa, ‘hoca sen işine bak, öyle bilmediğin işlere müdahale etmeye kalkışma’ demiş ve buna alınan Akşemseddin de İstanbul’dan terk-i diyar ederek Göynük’e hicret mi etmiştir? Bunu erbabına sormak lazım… O halde meseleyi nasıl anlayacağız? Bir İslam toplumunda önemli olan inisiyatifi elinde tutanlardır, bir de ulemadır. Söz konusu o iki türlü ayeti öncelikle ve özellikle onların iyi okuması gerekir. Her toplumda zühd hayatı yaşayanlar da olabilir ama İslam devletini onlar temsil etmez mi diyeceğiz?
Hulasa hayatı ve dünyayı herkes gibi biz de yeniden okumaya başlıyoruz. Hadi Bismillah.
HABERE YORUM KAT