"Neden yapmadınız" denilecek
AK Parti Hükümeti'nin yarınlarda eleştirileceği en önemli konu, demokratikleşme alanında yeterli yasal adımları atamamış olması olacaktır.
Şayet başına bir şey gelmiş olsa, peşinden gelecek yorum, "Bunu önleyecek bir şey yapmadılar, işte olacak olan oldu" şeklinde olacaktır.
Yarınlarda hükümetin önüne gelecek net eleştiriler şunlardır:
- Parti kapatmayı zorlaştıracak Anayasa değişikliğini neden yapmadınız?
- Seçim Kanunu'nu, Siyasi Partiler Yasası'nı neden değiştirmediniz?
- EMASYA protokolünü neden iptal etmediniz ya da sivil iradenin belirleyici olacağı bir duruma getirmediniz?
- TSK İç Hizmet Kanunu 35'inci maddeyi, neden iptal etmediniz ya da hükümetin- Meclis'in belirleyici olduğu bir duruma getirmediniz?
Bu sorular çok net olarak sorulacaktır.
Çünkü şu anda bu sorular, toplum zemininde dolaşım halindedir.
Gittiğimiz her yerde, bize "Hükümet bunları neden yapmıyor" sorusu sorulmaktadır.
EMASYA'yı ele alalım:
28 Şubat günlerinde çıkmış bir protokol bu. "Gizli"lik damgası taşıyor. Bilinen kısmında, jandarmaya, sivil mülki erkana sormadan meydana gelen olaylara müdahale yetkisi veriyor.
Jandarma, bu protokole dayanarak istihbarat yapıyor, yaşanan olayları, süreci değerlendiriyor ve ne yapacağına "re'sen" karar veriyor. Jandarma, yasal anlamda İçişleri'ne ama komuta hiyerarşisi itibarıyla Genelkurmay'a bağlı. Bu niteliği ile EMASYA hadisesi, askeri kadrolarla iç içe gerçekleşiyor.
TSK İç Hizmet Kanunu 35'inci maddedeki "Cumhuriyeti koruma-kollama" görevi de bugüne kadar TSK tarafından "re'sen" işletilen bir görev. Yani ortamı değerlendirme, 28 Şubat'ta Çevik Bir tarafından ifade edilen jargon gereğince, "durumdan vazife çıkarma..." ve en hafifi e-bildiri olmak üzere, sonra balans ayarı, sonra, MGK'nın kullanımı, sonra muhtıra, sonra darbeye kadar uzanan fiili inisiyatif...
Asker, bu mantıkla defalarca hareketlenmiş... Kendini göstermiş. "Ben buradayım, demiş. Rahatsızım, demiş. Kafam kızıyor, demiş. Canımı sıkmayın" demiş.
Bir de bakmışsınız, sivil iradenin ayakları yerden kesilmiş... Askerin silah gücüyle yargı kullanılmış, medya kullanılmış, sivil toplum kuruluşları kullanılmış, üniversite kullanılmış... Seçimle gelen muallâkta kalmış...
Silahlı Kuvvetler, dışa karşı bir harekâtta Meclis'in ve hükümetin kararını beklerken, içerideki bir silahlı harekâtta, kimseye danışma gereği duymamış.
Üstelik bunu "yasal bir görev" olarak yaptığına inanmış.
Elindeki silahı, halk iradesi ile oluşan Meclis'i ve hükümeti devirmek için kullanırken, en doğrusunu kendisinin bildiğini düşünmüş.
Yasal çerçeve ona bu imkânı vermiş.
Şimdi bunun nasıl abes bir durum olduğunu dünya alem biliyor.
Bu düzenlemeler üstelik asker-egemen bir ortamda gerçekleşmiş.
Durum, neresinden bakarsanız bakın abesten başka türlü izah edilemez.
Askerin bütçesini Meclis ve hükümet yapıyor ama asker, üstelik bir kurum olarak, Meclis'i ve hükümeti izliyor, değerlendiriyor ve alaşağı edilmesi kararını verebiliyor.
Abes.
Peki, hükümetler ne yapıyor, Meclisler ne yapıyor?
Yutkunuyor.
Durumun abes niteliğini biliyor, bunun değiştirilmesi gerektiğine inanıyor ama yutkunuyor.
Neden?
"Asker ne der" sorusuna takılıyor.
AK Parti 8 yıldır iktidarda.
Askerin kaç kere hareketlendiğini biliyor. "Bunları biliyorduk" diyor Başbakan.
Peki, ne yaptınız?
"Gerilim olmasın diye bir şey yapmadık."
İşte böyle yapıyor sivil irade.
Ve bir gün, hareketlenen, plan yapan, yeni dönemi kurgulayan asker, diyelim kendi planının dış konjonktürün hesaplarına uygun düştüğü anı buluyor ve son sözü söylüyor, ondan sonra sivil irade hiçbir şey yapamaz hale geliyor.
AK Parti hükümetleri, yaylım ateş altında canını korumuş, bunu anlıyoruz.
Anadolu'nun yüreğine sorarsanız, "Dualarla ayakta duruyor" deniyor.
Oysa dua kültürü, bir de "Fiili dua"yı bilir.
Herkes şu anda, EMASYA protokolünün masaya yatırılmasını bekliyor.
Herkes şu anda, TSK İç Hizmet Kanunu'nun, Genelkurmay Başkanı ile haftalık görüşmede "Bu böyle olmuyor Sayın Başbuğ, Cumhuriyeti korumak kollamak tamam ama bu, hükümetin ve Meclis'in iradesi dahilinde olmalı, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde böyle kıpırdanmalara, fesat oluşumlarına sebebiyet veren bir düzenleme bir an önce sona ermeli. Bu yasayı, 'TSK Cumhuriyeti, hükümetin ve Meclis'in görevlendirmesi çerçevesinde korumakla yükümlüdür' şeklinde değiştirilmeli" diyerek gündeme konmasını bekliyor.
Herkes şu anda, Anayasa değişikliği paketinin devreye sokulmasını bekliyor.
Herhalde bir iktidar için en kötü şey, "8 yıl, on yıl geçti, neden sakatlığı bu kadar aşikâr olan düzenlemelerin değiştirilmesi için bir şey yapılmadı" diye sorgulanmak, yargılanmaktır.
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT