Neden Paris Bu Kadar Yakınken, Rakka O Kadar Uzak?
Üzerinde herkesin kesin bir tarzda ittifak ettiği bir tanımı bulunmamakla birlikte, ‘terör’ kavramının ‘siyasal amaçlarla savunmasız sivilleri hedef alan şiddet eylemleri’ şeklinde tanımlanmasının objektif kriterlerle uyumlu olduğu söylenebilir. Bu manada dün gece Paris’te yaşananların tipik bir terör eylemi olarak tanımlanması yanlış olmaz.
IŞİD tarafından üstlenildiği açıklanan bu saldırılarda sadece Fransa vatandaşı oldukları, hatta sadece Fransa’da yaşadıkları için yüzlerce insanın hedef alınmış olması şüphesiz hiçbir gerekçeyle savunulabilecek, haklı ve meşru görülebilecek bir eylem değildir. Bu bağlamda Fransa’nın ve diğer Batılı güçlerin dünden bugüne emperyal çıkarları için İslam dünyasında işledikleri ve hala da işlemekte oldukları suçların alt alta sıralanarak Paris saldırılarına açık ya da örtük bir meşruiyet arayışına girişmenin veya dolaylı biçimde de olsa mazur gösterme çabasına yönelmenin yanlışlığı açıktır.
Şöyle ki, bu saldırılarda Fransa devleti, Fransız emperyalizmi, işgali ya da işgal unsurları değil, doğrudan savunmasız siviller hedef alınmıştır. Oysa Kur’an-ı Kerim kimsenin bir başkasının suçundan ötürü cezalandırılamayacağını sarih biçimde bildirmiştir. Savaşın doğrudan tarafı olmayan unsurları ve bilhassa da savunmasız sivilleri hedef alan eylemleri bir savaş suçu kabul eden evrensel hukuk ilkeleri, bu konuda İslam fıkhının netlikle belirlediği bu kuralla uyum içindedir. Bu itibarla hangi sebeple, mazeretle gerekçelendirilmeye çalışılırsa çalışılsın Paris’te gerçekleştirilen ve benzeri türden saldırılar İslam’a aykırıdır; İslam’ın yeryüzünde tesis etmeye çalıştığı adalet ve merhamet ikliminin tahribi ve Kur’an’ın emirlerinin çiğnenmesi anlamına gelmektedir.
İslam Adına İşlenen Bu Zulümler İslam’ı ve Müslümanları Yaralıyor!
Kur’an’ın emirlerine aykırı olduğu açık olan bu ve benzeri eylemlerin yeryüzü genelinde İslam’ın adının kirletilmesi ve dünya halkları nezdinde Müslümanların ‘tehlikeli’, ‘güvenilmez’ yaratıklar şeklinde algılanması türünden sonuçlara yol açtığı görülmektedir. Ayrıca da bu türden eylemlerin ‘teröre karşı savaş’ adı altında kapsamlı bir tarzda Müslüman halkları tahakküm altına alma ve sindirme operasyonları yürütmekte olan emperyalistlerin ve işbirlikçileri despotik iktidarlara zulümlerini boyutlandırmak için muazzam fırsatlar sağlamaktan başka bir işe de yaramadığı bilinmektedir.
IŞİD ya da herhangi bir başka örgüt, yapı ya da devlet tarafından gerçekleştirilen ve İslam hukukunun ilkelerinin çiğnenmesini içeren bu tür fiiller, saldırılar en temelde Kur’an’ın tanımıyla ‘hevanın ilah edinilmesi’ anlamına gelen açık bir bağy eylemi olarak görülmelidir. Ve tam da bu noktada uluslararası kamuoyunun beklentileri, medya yönlendirmesi, devletlerin ya da birtakım kurumların baskılarına karşı pozisyon alma gayretinin bir sonucu olarak değil, öncelikle ve bütünüyle İslami kimliğimiz ve ilkelerimiz doğrultusunda bu minvalde gerçekleştirilen tüm eylemlerin reddedilmesi, beri olunması gerektiğinin altı çizilmelidir.
Küresel Sistem Dikkatleri Hep Sonuçlara Yöneltiyor, Sebepleri Gizliyor!
Bununla birlikte herkesin bu gelişmeler karşısında adil olması gerektiği, konjonktürel takılmaması, emperyal medya bombardımanının etkisinde kalarak resmin bir kısmını görüp, arka planına göz yummaması gerektiğini de vurguluyoruz. Şüphesiz sözü edilen bu tür zaaflı tavırlar adaletin kaybolması ve hakikatin yitirilmesi demek olacaktır.
Ve ne kadar enteresandır ki, Paris’te gerçekleşen saldırıları ağızlarını doldura doldura kınayanların, lanetleyenlerin kahir ekseriyetinin Paris’te yaşanan bu vahşetin nasıl geliştiğini ısrarla görmezden geldiklerini ibretle izlemekteyiz. Batılı devletlerin kendi topraklarında yaşanan bu tür hadiselerin hepsinde ortaya çıkan bir manzara ile bir kez daha karşı karşıyayız. Batılılar ve dünyayı onlarla aynı frekanstan izleyenler bu tür gelişmeleri hep ‘ilk’, ‘asıl’, ‘sebepsiz’ hadiseler olarak algılama eğilimindedirler. Oya bu açık bir körlük, daha doğrusu bir saptırmadır.
Evet, hiç kuşkusuz Paris’i kana bulayan eylemler vahşettir, insanlık adına üzücü, İslam adına ise korkunçtur! Mamafih Paris saldırısının ‘biricik’ olduğunu, birtakım psikopat ruhlu insanların sebepsiz yere gerçekleştirdikleri bir terör saldırısı olduğunu düşünmek de bizatihi kafayı kuma gömmektir! Daha kötüsü de bu bakış açısı yıllardır yaptığı şekliyle Paris’te olan biten için gözyaşı döker ve tüm dünyaya döktürürken, İslam coğrafyasında yaşanan acıları, bizatihi kendisinin sebep olduğu vahşet tablolarını mahir bir tarzda perdelemektedir.
Bu Çifte Standart Görmezden Gelinemez!
Tam burada soruyoruz: Neden Paris’te ölen insanlar için ayağa kalkan vicdanlar Rakka’da katledilen insanlarımız için hiçbir şey hissetmez? Fransa Savunma Bakanı daha geçen ay muzaffer bir komutan edasıyla kameraların önünde Rakka’nın jetlerle vurulduğunu ve vurulmaya da devam edileceğini açıklarken, bugün Paris’te yaşananlardan ötürü dehşete düşen insanlık Rakka’da nelerin yaşandığını, kaç masum bedenin füzelerle parçalandığını hiç merak etmiş miydi? Yoksa kameraların, ekranların menzilinin dışında kalınca cinayetler vicdanlar da işlemez hale mi geliyor? Medya merkezlerinden uzak mekânlarda işlenmişse katliamlar gayet rahatlıkla görmezden gelinebilir mi denilmek isteniyor?
Ve düşünmek gerekmez mi: Fransa devletine savaş açan IŞİD’in Paris’i kana bulaması ile IŞİD’e savaş açan Fransa’nın Rakka’ya bomba yağdırması özünde çok farklı eylemler midir?
Kim bilir belki de Parisliler Rakkalılardan daha değerli varlıklardır, aynen Siyonist yerleşimcilerin canlarının Filistinlilerin canlarından daha değerli olması gibi!?
Hayır! Adalet, insanlık, vicdan tutarlılık gerektirir! Müslümanlar da can taşımakta, Müslümanlar da öldüklerinde geride acılı aileler, yakınlar bırakmaktadır. Bu yüzden herkesi adil olmaya, en azından tutarlı davranmaya çağırıyoruz. Birtakım grupların, örgütlerin gerçekleştirdikleri vahşi terör eylemlerini kınarken, lanetlerken, küresel haramilerin saldırganlıklarını görmezden gelmenin de bir haksızlık ve zulüm olduğunu hatırlatıyoruz!
YAZIYA YORUM KAT