1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Neden insanlar harcayabileceklerinden daha fazla kazanmak için bu kadar uğraşıyor?
Neden insanlar harcayabileceklerinden daha fazla kazanmak için bu kadar uğraşıyor?

Neden insanlar harcayabileceklerinden daha fazla kazanmak için bu kadar uğraşıyor?

Gökhan Özcan, para kazanmanın sadece gelir ve gelecek kaygısı ile alakalı olmadığını söylüyor.

10 Ağustos 2023 Perşembe 11:00A+A-

Gökhan Özcan / Yeni Şafak

Kazancın metafiziği

İnsanın parayla ilişkisinde maddiyat ihtirasının ötesine taşan metafizik bir şeyler var gibi geliyor bana. Karun gibi zengin olup ömrünün sonlarına yaklaşan insanların daha fazlasını kazanmak için gecelerini gündüzlerine katmalarının daha fazla kazanmakla çok da ilgisi olmasa gerek. Çünkü böylelerinin zaten harcamaya ömürlerinin yetmeyeceği kadar çok servetleri var. Çoluk çocuklarını düşünerek uğraşıp didiniyorlar desek, bu da çok mantıklı değil; çünkü bırakın çocuklarını, sülale boyu yetecek birikimleri bir kıyıda bekliyor.

Ne o zaman bunun açıklaması?

Neden insanlar harcayabileceklerinden daha fazla para kazanmak için bu kadar uğraşıp didiniyor? Öyle ya, kazanıp bir kenarda istif ettiğin parayla yapabileceğin bir şey yok, yapmak istediğin ve paranın satın alabildiği her şeyi zaten yapabiliyor, satın alabiliyorsun!

Burada acizane kanaatim kazanma hissinin tutkulaşması gibi bir durum var. Nefsin aracı amaçsallaştırması, bunu duygusal bir tatmine, daha doğru bir deyişle bir tatminsizliğe dönüştürmesi... Öyle ki, kazandıkça kazanıyor, satın alabildiğiniz her şeyi alabiliyor ve her imkana erişebiliyor, bir manada dünyanın size vadettiği her türlü maddi hedefi yakalayıp tüketiyorsunuz. Ama içinizde yine de doymayan bir şey kalıyor, açlığından vazgeçmeyen, açlığı giderilemeyen bir şey...

Bu maddiyatın kendisiyle çözebileceğiniz bir denklem değil! Belki, kazanmayı metafizik bir ide, ‘ibadet’ kıvamında bir yönelim, bütün hissiyatınızı kaplayan, işgal eden bir zihni bağımlılık, hatta bir inanç gibi düşünebilirsek biraz daha anlam kazanabilecek bir durum, bir hal bu! Tedbiri elden bırakıp biraz daha fazlasını söylemeye cüret edersek; paranın tanrısallaştığı bir modern kulluk biçimi bu. Bağlılarının sadakatlerini yitirmediği yeni tip bir putperestlik...

Eski putperestler, putlarını hamurdan kendi elleriyle yapar, onlara tapar, acıkınca da onları yerdi. Şimdikiler yapamıyor bunu, çünkü zaten yenebilecek her şey için yeterince toklar!

“Bunca yemeği neden sipariş ediyorsun, istesen de hepsini yiyemezsin!” diye söylenmedi kadın. O söylenmeyince, “Ne biliyorsun, belki de ben yiyebileceğimden daha fazlasına açım!” diye karşılık vermedi adam. Böyle şeyleri pek düşünmüyorlardı yiyip içerken.

Herkes, hepimiz, durma noktasını az ya da çok kaybetmiş insanlara dönüştük. İsterken aslında neye ihtiyacımız olduğunu pek düşünmüyoruz. İstememiz için önümüze konan şeyleri istemenin memuru kıldık kendimizi. Canımızın istediği her şeye sahip olmak istiyoruz. Oysa canımız değil isteyen bütün bunları, nefsimiz! Nefsimiz, yani canımızın düşmanı... O sebeple olacak onun isteklerine boyun eğmemiz canımızı memnun etmiyor hiç. Nefsimiz istiyor, biz onun isteklerinin peşinde koşuyoruz ama canımız huzur bulmuyor. Çünkü canımızın kendi Rabbi var, başka tanrıları gözü görmüyor.

“Eskiler dünya malına rağbet etmediler. Ateşmiş gibi ondan kaçtılar. Yeteri kadar sahip olduktan sonra, fazlasının hesabını verememekten korktular. Yeteri kadarına sahip olma konusunda da titiz davrandılar, helal sınırının da hep biraz gerisinde kalmaya gayret ettiler” diye yazmış rahmetli Cahit Zarifoğlu, ‘Bir Değirmendir Bu Dünya’ kitabında.

“Sen mi onları yiyorsun” dedi meczup, “yoksa yediklerin mi seni yiyor!”

HABERE YORUM KAT

3 Yorum