Neden bildiri, neden şimdi?
Yargıtay'dan gelen, hem zamanlama hem de içerik olarak 'şoke' edici bildiriyi en iyi özetleyen Taraf'ın 'altı postal üstü cübbe' başlıklı haberiydi belki. Ama bu başlık Yargıtay Başkanlar Kurulu üyeleri ile ordu arasında bir 'ilişki' olduğu izlenimi veriyor. Bence gerçek hiç de öyle değil; 28 Şubat sürecinin altından çok sular geçti. O dönem yargı Genelkurmay'dan brifing alıyordu, bugün durum biraz farklı...
'Demokratik, laik ve demokratik hukuk devleti' ilkesinden söz edip, sonra da böyle bir bildiri yayınlamak mümkün mü? Bu 'ideal ve ilkeleri yüceltmeyecek kişi ve kurum yoktur' diyorlar ki ben hiç emin değilim. Bu bildirinin kendisi bu ideal ve ilkelere doğrudan aykırı... Evet, bildiride denildiği gibi hukuksuzluk bir milleti ve devleti çökertebilir. İyi de neden bu yapılıyor o zaman? Kendilerinin 'egemen' olmadıkları bir Türkiye'ye neden bu kadar acımasız olsunlar ki?
Milli iradenin bir tezahürü olan Meclis çoğunluğunun anayasa yapma ve değiştirme iradesini 'fırsatçılık' olarak tasvir edecek kadar bir sertlik egemen bildiriye. 'Yargının tarafsızlığı' fikrinden bile rahatsızlık var. Bildiri, AK Parti hakkında açılan davaya ve iddianameye de sahip çıkıyor. İddianame, sanki salt başsavcı tarafından değil başkanlar kurulu tarafından hazırlanmış gibi. İddianameye eleştiri getirenleri kapatma talebinin muhatabının 'yandaşları' olarak niteleyecek kadar siyasileşmiş ve devam etmekte olan bir dava ile ilgili görüşlerini açıklayabilecek bir yargıçlar heyeti var karşımızda.
Açıkçası, 'yargı bildirisi' bana 27 Nisan'ı hatırlattı. Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turunun ardından aynı gün 367 talebinin Anayasa Mahkemesi'ne intikali gecesi yayınlanmıştı e-bildiri. Zamanlaması ve temel amacı üzerine yapılan yorumlarda 27 Nisan bildirisinin Anayasa Mahkemesi'nin 367 kararını etkilemek olduğu iddia edildi. Sonuçta da bir hukuk garabeti yaratıldı ve 367 gereği kabul gördü. Amaç hasıl oldu yani.
Yargıtay bildirisi, 'ne alaka' dediğimiz bir zamanda geldi; bunun bir 'hikmet'i olmalı. Acaba, Anayasa Mahkemesi'nin kapatmaya ve yasaklara yanaşmayacağı bilgisi, duyumu ve sezgisi mi tetikledi bu bildiriyi? Olabilir...
İkinci ihtimal, Anayasa Mahkemesi'nde görüşülmekte olan diğer davayı, Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinin değiştirilmesi üzerine açılan iptal davasını etkilemek olabilir. Raportörün geçen hafta yayınlanan ve davanın reddini öngören raporu ve önceki gün Haşim Kılıç'ın beyanı da bu bildiriyi tetiklemiş olabilir. Kapatma davası üzerinde de belirleyici olacağı kuşkusuz olan anayasa değişikliğine ilişkin davanın sonucundan da kaygı duymuş olmaları muhtemel. Her iki durumda da, Anayasa Mahkemesi'nde görülmekte olan iki davayı açıkça etkilemeye yönelik bu girişim hukuk adına hiç de övünülecek bir metin değil. 27 Nisan bildirisinin bile sahipsiz kaldığını hatırlatalım; yazarı belli olmayan bir metin olarak kaldı. Ama Yargıtay bildirisinin altında kurul üyelerinin imzaları var. Yüksek yargıçlık kariyerinden bu bildiri mi geriye kalmalıydı?
Yazık, bu işlere girişenlerin kendilerini hukukla ve demokratik ilkelerle bağlı görmedikleri anlaşılmıştır. Yüksek yargıçlardan bir grup siyasetle, milli iradeyle ve demokrasiyle 'hesaplaşma'ya kalkışmaktadır. Cumhuriyetin temeli olan 'milli egemenlik'ten dönüş yoktur. Neredeyse yüz yıldır bu milletin aklına yer eden bu ilke 'bürokratik' egemenliğe izin vermeyecektir, hele mevcut ekonomik, siyasal ve kültürel koşullarda.
Hülasa, bu bildiri yargı reformunun ne kadar acil ve gerekli olduğunun bir kanıtıdır.
Zaman gazetesi
YAZIYA YORUM KAT