1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Ne olacak bu Nusayrilerin durumu?
Ne olacak bu Nusayrilerin durumu?

Ne olacak bu Nusayrilerin durumu?

İsmail Kılıçarslan, "Siyasal İslam" kavramının Batı tarafından nasıl çarpıtıldığını ve Suriye’deki azınlık diktatörlüğünün sona ermesinin ardından Türkiye’deki bazı grupların imtiyazlarını kaybetme korkusuyla karışıklık çıkarmalarını eleştiriyor.

29 Aralık 2024 Pazar 16:45A+A-

İsmail Kılıçarslan/Yeni Şafak

Ne olacak bu Nusayrilerin durumu?

Yine kimseye yaranamayacağım bir yazı yazmaya karar vermiş bulunmaktayımdır. Olsun. Sadece hakikate yaransam, yazma ödevinin hakkını vermiş sayarım kendimi.

Önce bir çirkinlikten başlayayım. “Siyasal İslam” tanımından yani. Çıkışı ve ilerleyişi bakımından son derece sağlıklı bir ideolojik yönelim olan, Müslümanlara emperyalizm ve sömürgecilik karşıtı bir direniş hattı kurmayı önermekten başkaca bir ajanda ile hareket etmeyen İslamcılığı iki bakımdan iğdiş etmeye çabaladı batı aklı. İlki, yöntem bakımından iğdiş etmekti. Bugün gelinen noktada İslamcılık, bizatihi Müslümanlar tarafından bile “ya gerek yok bunlara” falan diye değerlendiriliyorsa bunu bütünüyle bu iğdiş çabasının bir sonucu olarak görmeliyiz. İslam ile terörü kendi kurup besledikleri örgütler üzerinden eşitlemeye çabalayan batı zihni tam bu noktada “Siyasal İslam” diye bir alçakça tanımlama yaptı ve bunu da bütün dünyaya hem kendi kanallarıyla hem de kendini batıya iliştiren müstemleke zihinlerle yaygınlaştırdı.

İkincisi algı bakımından başarmaya çalıştı bunu. “Terörist kimdir, kime denir?” sorusunun nesnel cevabını bulanıklaştırıp sözgelimi İsrail’i yahut ABD’yi bu tanımın dışında tutarak, sözgelimi Afganistan’da, Filistin’de, Suriye’de işgale direnen insanlara terörist dedi. Bunu da devasa prodüksiyon imkanlarıyla ve algı çalışmalarıyla yerleşik hale getirmeye çabaladı.

Şimdi ve şu an, komşumuz Suriye’de “aslında ne olduğunu” bulanıklaştırmak ve dikkatlerden kaçırmak için o “küresel kültür makinesi” yeniden devreye girdi. Olmayan gerginlikler, yakılmayan türbeler, öldürülmeyen insanlar üzerinden “varmış gibi, yakılmış gibi, öldürülmüş gibi” yaparak Suriye’de olan biteni anlamamızı zorlaştırmaya çalışıyorlar. Ağızlarında da o meşhur, leşe dönmüş “siyasal İslam” sakızı var.

Gayet açıktır ki Suriye halkı, kendilerine 60 yıldır zulmeden bir azınlık diktatoryasını gayet meşru yöntemlerle sonlandırdı. Şu ana kadar da kendilerine senelerdi zulmeden o azınlık hakkında hiçbir şekilde “intikam yemini” etmediler. Gördüğümüz tüm gelişmeler, Suriye’de Sünni çoğunluğun ve Nusayri, Dürzi, Hıristiyan gibi azınlıkların bir arada yaşama zemini kurmaya çalıştıkları yönünde. Bunu başarıp başaramayacaklarını henüz bilmiyoruz elbette ancak bunu başaracaklarsa bu ancak Suriye üzerinde emelleri olan emperyalist merkezlere sırt dönmekle olacak, bunu biliyoruz. Çünkü Suriye, Suriyelilerindir ve kendilerine kalacak bir ülkede yeni bir gerginliğe asla tahammülleri yoktur. Bunu görmemek için kör olmak gerekir.

Türkiye’de görünen o ki Suriye’de yenilen iki ülke ile bir topluluk Suriyeli Sünnilerin yendiği azınlığa karşı etmediği “intikam yemini”ni tüm Sünnilere karşı etmiş gibi davranmaktadırlar. Evet. İran, Rusya ve Nusayriler Suriye’de yenildi. Bu yenilginin sonrasında da inanılmaz bir öfkeyle intikam arayışına başladı üç taraf da.

Rusya’nın ve İran’ın Türkiye’de mebzul miktar etki ajanı var. Bunu biliyoruz.

Ancak beni şaşırtan asıl şey, Suriye’deki geniş imtiyazlarını kaybeden, kendilerini Türkiye  içerisinde yaşayan BAAS ve Esed yanlıları olarak değerlendiren Türkiye Nusayrilerinin yanlarına Türkmen Alevileri ve Kamalistleri de alması oldu.

“İmtiyaz” dediğim şudur. Bu meseleleri azıcık kurcalayan herkes bilir ki eski Suriye rejimi ile sıkı fıkı olup ticaret yapmanız için de, sınırsız destek almanız için de Nusayri olmanız gerekirdi. Bu da Türkiye’deki Nusayrilere epeyce bir zenginlik olarak geri dönerdi. Şimdi Suriye’deki yeni durum üzerinden Türkiye Nusayrilerinin bu ayrıcalıklarını kaybedeceklerine kesin gözüyle bakabiliriz.

Yani Kamalistlerin de, Türkmen Alevilerin de aslında düştüğü tuzak nettir: “Birilerinin imtiyazı için çıkarılan iftiralara, yalanlara, dolanlara ortak olmak.”

Bakınız bir şeyi netleştirelim: Suriye’den sanatçı getirip düğünlerinde “Allah, Suriye, Beşşar, bes” türküleri eşliğinde halay çeken Nusayrilere, adını adam gibi koymak gerekirse “aidiyetleri Türkiye Cumhuriyetine değil de Suriye’deki zalim BAAS rejimine olan” Nusayrilere şu ana kadar hiçbir şekilde hiçbir müdahale edilmemiştir devlet tarafından. Edilmeyecektir de bence. Ancak o Nusayriler şu an Türkiye’de barış içinde yaşayan Sünnileri ve Alevileri birbirine düşürmenin tehlikeli oyununu kurgulamanın peşine düşmüşlerdir.

Sünnileri senelerdir “siyasal İslam” çirkinliğiyle dövmek isteyen herkes bu kurguyu görüp olan biteni “siyasal Alevilik” olarak tanımlayan insanları en azından “anlayışla karşılamak” zorundadır. Zira Türkiye de kimsenin babasının malı değildir, kavramsallaştırma hakkı da kimsenin babasının malı değildir.

Açıkça söylemek isterim ki Kamalistler de, Aleviler de, hatta Nusayriler de emin olabilir ki Türkiye, İran değildir. Ancak burada Nusayrilerin anlaması gereken de bir şey vardır. Suriye’de Nusayri azınlığın çoğunluğa hükmettiği o karanlık dönem sona ermiştir. Suriye’de Nusayriler artık “eşit yurttaş” statüsünde olacaklardır ve bütün imtiyazlarını kaybetmişlerdir. Emperyalistler imdada yetişir de Suriye’de istedikleri karışıklığı çıkarmayı başarırlarsa orasını bilemem. Ancak şu an görünen budur ve anlaşılan o ki Suriye’deki Nusayriler bu duruma Türkiye’deki Nusayrilerden çok daha çabuk uyumlanacaklardır. Dolayısıyla hiç kimsenin emperyalizme destek vermek için Türkiye düşmanlığı üretenlerin kayığına binmesine tahammülümüz kalmamıştır.

HABERE YORUM KAT

2 Yorum