Ne kaos ne umutsuzluk: Bayram
Umut ve endişenin yahut 'havf ve recâ'nın iç içe olduğu bir süreçten geçiyoruz... Bir yanda mevcut halin ufku karartan albasanı, diğer tarafta nereye evrileceğinden emin olamadığımız altüst oluşlar hengâmesi...
Yapay gündemlerin, yabancı siyasaların albastısını atamadık henüz. Yaşadığımız bir kaos, belki de kendini arayış evresi... Kendi köklerini, kendi dilini, kendi varoluş imkânlarını yeniden inşa etmenin sancılarını yaşıyoruz...
Kaos bir bakıma arayışı işaret eder. Kendi diliyle, "medeniyet idraki"nden beslenen irade ile yeniden söz söylemenin sancıları yaşadığımız... Yanlışlar, düşüşler, düşükler ve hayal kırıklıklarıyla dolu bir kaotik ortam dışarıdan bakanlar için... Aslında muazzam bir enerjinin yeniden harekete geçme sarsıntılarını yaşıyoruz.
İslam dünyası birkaç yüzyıldır içinden geçtiği yangının küllerinden yeniden doğmaya çalışıyor. Batı uygarlığının maddi, düşünsel, ideolojik tasallutundan yeni yeni kurtulmaya başlamışken küresel sistemin albenileriyle gözü kamaştırılmak isteniyor... Bir yanda ulusdevlet artığı rejimlerin ceberut baskılarıyla baş etmeye çalışırken diğer tarafta sömürü sisteminin ideolojik aygıtlarına karşı direniyor...
Bir yanda geleneğinden koparılan birikiminin kökleriyle yeniden temas kurmaya çalışıyor diğer tarafta yaşayan hayata müdahil olma savaşı veriyor. Bu her anlamda bir varoluş savaşı. İçerde elitlerin yaşadığı "akıl tutulması"nın yol açtığı yıkımlarla, insan kaybıyla baş etmeye çalışırken ve Batı düşüyle aklı kamaşan nesillere kaybettiği öz değerlerini hatırlatırken dışarıda tüm otantik ve yerli değerleri tahrip ederek, hatta gerekirse içselleştirerek yayılan, yaygınlaşan küresel sisteme karşı direnç oluşturmaya çalışıyor.
Tam bu hengamede, bu kaos ortamından 'inşa edici' bir süreci devşirmek umudu varken küresel sistem hem kültürel aygıtları hem ekonomik kolları ile İslam dünyasını sarmakta, adeta zihinleri felç etmekte. Ortadoğu'da çok açık biçimde tüm boyutlarıyla sergilenen bu kaotik müdahale, İslam dünyasının kaostan çıkış imkânını elinden alma operasyonuna dönüşüyor. Sömürgecilik mirası yerli despotlar marifetiyle ezilen, özgürlükleri ve kişilikleri yok sayılan, fakir ve adaletten mahrum bırakılan kitlelere; liberal müdahaleciliğin çıkış yolu, kurtuluş umudu olarak sunulduğu tarihin gördüğü en hayâsız propagandaya maruz bırakılıyor.
Batı iğvası bir kez daha etkin imkânlarla ve daha büyük yalanlarla geliyor... Üstelik maddi olarak tükendiği ve her anlamda çürüdüğü bir dönemde...
Önümüzdeki en büyük tehlike; Batı dışı dünyayı, özellikle İslam dünyasını sahte bağımsızlıklarla oyalayan dünya sistemi sahiplerinin ulusdevleti de aşan küresel kapitalizmim ifsat edici, tüketici, kurutucu soluğunu ruhlarımıza üfleyerek sahte bir bahar havası estirmeye çalışması. Gerçekte yeşermekte olan ve derinden gelen filizleri kurutacak bir sam yeli...
Küresel kapitalizm, İslam'ın insan tekine ve tüm insanlığa sunduğu varoluş imkânlarını elinden alacak medyatik, ideolojik, sistemik ve askeri hamleler peşinde... Müslüman olma özgüveni elinden alınmış yığınların kutsalla, kutsal kitapla ilişkilerini kesen bir sam yeli adeta... Sanattan düşünceye, siyasetten tekniğe kadim insanlık meselelerine dair açılım yapmaya durduğu bir kavşakta bereketsiz bir esinti, henüz kendi sesini bulamamış nesilleri efsunlama çabasında...
Despotlardan kurtulurken kurtuluş reçetesi olarak küresel sistemin müşterisi olmamız öneriliyor!
Medeniyet bilincimiz savsatılarak küresel hegemonyalara beyin olarak, beden olarak, hatta inanç olarak elverişli hale getirilmek isteniyoruz... Kur'an'ı tarihsel bir metne dönüştüren, dini bireysel tercihlerin insafına bırakan edilgen bir inanışı dayatan hegemon bir kültür üfürülüyor sürekli...
Bu yangın yerinin vahametini daha da tasvir edebiliriz... Ne var ki, tüm dünyada yerli ve otantik tüm kültürleri tahrip eden, dönüştüren, kendisine müşteri haline getiren modern kültürün siyasasına karşı hâlâ varoluş imkanına sahip yegane coğrafya İslam âlemidir.
Eğer Müslümanlar hâlâ haram ve helal gibi kavramlara hayatlarında yer veriyorlarsa; adalet gibi evrensel bir ideali yüreklerinde diri tutuyorlarsa; faizin haram olduğuna hâlâ inanıyor ve buna bulaşmamaya çalışıyorlarsa; ahlak, merhamet, erdem gibi modern dünyanın çoktan unuttuğu değerleri içlerinde, evlerinde, çevrelerinde yaşatmaya çalışıyorlarsa; dilini, dinini bile bilmedikleri dünyanın dört bir yanındaki açlıktan kemikleri çıkan yetimlerin hesabını sormayı, merhamet elini uzatmayı, adaleti arzuluyorlarsa...
İnsanlık adına hâlâ umut olmayı sürdürüyorlar demektir. "Bayram içre bayram" vakti yakında demektir.
Çünkü... "Senden umut kesmem, kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır!"
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT