Ne bölünemedin be Türkiye...
İlk kim kime bölücü dedi bilinmiyor. İttihatçılar, adem-i merkeziyeti savunduğu için Prens Sabahattin’e bölücü demişlerdi. 1908’den sonraki Meclis’te Ahmet Rıza Bey de Arnavut mebusları bölücülük yapmamaları için uyarmıştı. Nutuk’ta Atatürk İstiklal Savaşı’nın komutanlarından Kazım Karabekir’i, partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın verdiği vaatlerle Doğu isyanlarını örgütlemek ve kışkırtmakla suçlamıştı.
İnönü, Dersim Katliamı sırasında başbakan olan İttihatçı Bayar’a bile Demokrat Parti için izin verirken ülkeyi bölüp bölmeyeceğinden endişeliydi. İleri sürdüğü şartlardan biri; DP’nin şark vilayetlerinde teşkilat kurmamasıydı.
O şarta uymayıp Kürt ağaları, kanaat önderlerini vekil yapan Menderes’i de muhalifleri bölücülükle suçladılar.
27 Mayıs cuntasının önde gelenlerinden Numan Esin Yassıada’da yargılanırken görüştüğü Menderes’e “Kürt sorunu için hükümet olarak ne yapmayı düşünüyordunuz” diye sorunca şu cevabı almıştı: “Bizim çözümümüz demokrasiydi. Halka vereceğimiz serbestlikle bu işe bir çözüm geleceği kanaatindeydik. O yönde hareket ettik. Böylece, halkı yönetime ve ülkeye bağlama yolunu seçtik.”
70’lerde de birbirini bölücülükle suçlamayan kalmamıştı. 1975’te “Bu delikanlı ateşle oynuyor, boyundan büyük işler yapıyor. CHP’liler ülkede bölücülük yapıyor” diyen Türkeş’in hedefinde “Kıbrıs Fatihi” Ecevit vardı. Aynı Ecevit 1979’da Başbakan olarak Hakkâri’deki mitingde “Cumhuriyetin bölgeye hizmet getirmediğini” söyleyince bu kez onu Demirel bölücü ilan etti: “Hükümetin başı Hakkâri’de bölücülüğe yeni bir bölücülük eklemiştir. Mıntıkanın ahalisine Türk devletini şikâyet etmekte, bundan medet ummaktadır.”
Aynı “Bölücü” Ecevit, birkaç ay sonra, bakanı Şerafettin Elçi’nin Kürtlüğünü ilan etmesinden hemen sonra, MGK’da altı doğu ilinde “bölücülük” tehlikesi yüzünden sıkıyönetim ilan edildiğini açıkladı.
1991’de SHP’nin HEP’le seçim ittifakına en ateşli karşı çıkan da bu kez DSP’nin lideri olan o “bölücü” Ecevit’ten başkası değildi. Bölücülük sopasını kullanma sırası ona gelmişti. SHP’yi bölücüleri Meclis’e taşımakla suçladı, Demirel’i koalisyonu sürdürme pahasına ülkenin bölünmesine göz yummakla. TRT’deki bir tartışmada Milli Şef’in oğluna “Siz taşımasaydınız, HEP seçime tek başına girse ağzının payını alırdı” diye çıkıştı.
Her fani başbakan bir gün Türkiye’yi bölmekle suçlanacaktı. 1989’da muhalefetteyken Kürdoloji Enstitüsü’ne yeşil ışık yakan Demirel’in sırası 1991’de Diyarbakır’da Kürt realitesini tanıyınca geldi. “Demirel hükümeti yanlış yoldadır, Demirel devletin bütünlüğü üzerinde şov yapıyor. Kürt realitesini kabul ettiğini söylerken neyi ifade etmeye çalışıyor. Bunun açıklaması lazımdır” sözlerinin sahibi muhalefetteki ANAP’ın önde gelen isimlerinden Hasan Celal Güzel. Neyse ki dağa çıkmadı.
Demirel’in bölücülüğü de kısa sürdü. 1992’de Özal GAP Tv’de Kürtçe yayın önerince ilk ayağa kalkan, Başbakan olan Demirel oldu. En yakın adamı Cavit Çağlar, Özal’ı “Ülkenin altını dinamitlemekle, ülkeyi uçuruma götürmekle” bile suçladı, Özal ihanetle suçlanıp Yüce Divan’a götürülmeye çalışıldı. Gazeteler konuşan Türkeş, Muhsin Batur, GAP Tv ile ülkenin adım adım bölüneceğini söyledi. Özal’a kızanlardan biri de ANAP’ı bıraktığı Mesut Yılmaz’dı.
Gelenek değişmedi. 1993’te başbakanlık koltuğuna oturan Tansu Çiller Kürt sorununa çözüm için Bask Modeli’ni önerince kıyamet koptu. Cumhurbaşkanı Demirel “Çözümü İspanya’da arama” diye sert çıktı. Ecevit, pazarlıklara dikkat çekti, MHP sözcüleri içinde bolca “ihanet, bölücülük, tehlike” geçen sözlerle Çiller’i suçladılar.
Kısa süre bölücülükle suçlanan Çiller, bir ara Meclis’te PKK’lılara yanlışlıkla “evlatlarım” dedi ama sonra toparlanıp kendine geldi, 1993 ile 1995 arasında devleti Kürtlere karşı rutin dışına çıkardı, adını kirli savaş tarihine yazdırdı.
Yıl 1996. Başbakan Erbakan. Erbakan’ın aracılar üzerinden Öcalan’a haber gönderdiği ve PKK ile müzakere için arayışlarda bulunduğu haberleri ortalıklara döküldü, manşetler yıkıldı. Şeriatçı Refah Partisi artık bölücü de olmuştu. Askerler Erbakan’ı MGK’da uyardı. MHP ihanet, bölücülük şarkısını çaldı. Erbakan gelen tepkiler üzerine diyalog iddialarını reddetti “Terörle masaya oturmayız” diyerek geri adım attı.
Ve Başbakan Mesut Yılmaz. 2000’lerde bir aydınlanma yaşadı. “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer”, “Kürtçe seçmeli ders için dilekçe verenlere ılımlı davranalım”, “Kürtçe yayını tartışalım” dedi, Milli Güvenlik sendromundan şikâyet etti. Evet, sürpriz yok bölücülükle suçlandı. Dilekçe eylemi PKK’nın siyasi bir oyunudur diyen muhalifi Çiller’di. Bölücülüğe yol açmakla suçlayan ise iktidar ortağı Bahçeli.
Aynı Bahçeli 2000 yılında Diyarbakır’a gitti. HADEP’li Belediye Başkanı Feridun Çelik ile biraraya geldi, onun yaptığı konuşmayı alkışladı, elini sıktı. HADEP’li siyasetçi “Bu buluşma toplumu rahatlatacak. Bahçeli gerçekçi tespitler yaptı, meselelere dar bakmıyor” diye memnuniyetini dile getirdi, MED TV’ye konuşan PKK liderleri ziyaretten ümitlenmişti: “Bugünkü ortamda MHP’ye de sorumluluklar düşüyor. MHP, barış koşullarında daha mantıklı davranır, kendi ifadeleriyle Kürtleri kardeş görürse, Kürt halkının 1970’lerde bu partiye gösterdiği tepki ortadan kalkar.”
Evet. Bahçeli’yi aynı kader bekliyordu. Parti içi muhalifleri onu “bölücülerle dirsek temasına girmekle” suçladılar.
Aynı MHP’li iktidar 2002’de idamı kaldırdı, Kürtçe yayına yeşil ışık yaktı. O gün idamın kaldırılmasına karşı oy verenler arasında yeni kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi de bulunuyordu. AKP’li sözcüler iktidarı sert sözlerle eleştirdiler. Sonra...
Sonrasını zaten biliyoruz...
TARAF
YAZIYA YORUM KAT