Ne Bahçeli ne Kışanak
Ne bekleniyordu, Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli gibi konuşsun.
Ne bekleniyordu, Tayyip Erdoğan, Gülten Kışanak gibi konuşsun.
Oysa belliydi ki ne Bahçeli'nin konuşması ne de Kışanak'ın, Türkiye'yi kapsayabilirdi.
Ne Bahçeli'nin konuşması Türkler için iyi olandı ne Kışanak'ın konuşması Kürtler için iyi olandı.
Ve ne Bahçeli'nin ne Kışanak'ın konuşması Türkiye için iyi olandı.
2005 yılında Başbakan "Kürt sorunu benim sorunum" dediğinde ve sorunu "etnik sorun" boyutuna taşıdığında ona itiraz etmiş ve "Kendin ol yeter" demiştim.
Bugün de onu söylüyorum; Diyarbakır konuşması Tayyip Erdoğan'ın kendisiydi ve bana göre de, Türkiye'nin doğusunda batısında, kuzeyinde güneyinde yapılabilecek en iyi konuşmaydı.
İddialı bir şey söylediğimin farkındayım.
Ama aynı zamanda kesinlikle bir Tayyip Erdoğan güzellemesi yapmadığımın da bilincindeyim.
Ben ki, Tayyip Erdoğan'a bu sorun vesilesiyle, 2005 yılında en ağır eleştiriyi getirmiş bir insanım.
Ama yine ben, bildiğim Tayyip Erdoğan kimliğinin, fikri muhtevasının, kişiliğinin, siyasi-sosyal-kültürel çizgisinin, bu sorunu çözmekte "Türkiye'nin imkanı" olduğuna inanıyorum.
Ve bu sorunun hâlâ Türkiye'nin ali menfaatleri istikametinde çözülmesi imkanının bulunduğuna inanılıyorsa, bunun da Tayyip Erdoğan'ın verdiği emeklerin ürünü olduğunu düşünüyorum.
Şöyle düşünelim:
Diyelim Gülten Kışanak, tamam Diyarbakır'da konuşabilir. Ama çıksın Kayseri'de konuşsun ve Kayseri'den "Maşallah" dedirtecek bir karşılık alsın. Mümkün mü?
Niye hep birlikte bunun imkansız olduğunu düşünüyoruz? Kayseri bir orta Anadolu şehri. Yani Türkiye'nin göbeğinde. Öyle düşünüyoruz çünkü Kışanak'ın politikalarının Türkiye'nin bütününü kapsamadığına inanıyoruz.
Şöyle düşünelim:
Diyelim Devlet Bahçeli, tamam Kayseri'de konuşabilir ama çıksın Diyarbakır'da konuşsun ve Diyarbakırlı kadınların "zılgıtlı" tezahüratına mazhar olsun. Mümkün mü?
Niye hep birlikte bunun imkansız olduğunu düşünüyoruz? Diyarbakır bir Güneydoğu Anadolu şehri. Yani Türkiye'nin bağrında. Bahçeli için de herhalde Türkiye'nin ayrılmaz bir parçası ama öyle düşünüyoruz çünkü Bahçeli'nin politikalarının Türkiye'nin bütününü kapsamadığına inanıyoruz.
Durum maalesef bu.
Peki Tayyip Erdoğan neden farklı?
Çünkü Kürtlük konusunda en duyarlı olan Diyarbakırlı bile, Tayyip Erdoğan'da kendisinden bir şey buluyor ve Türklük konusunda en duyarlı Kayserili de, Tayyip Erdoğan'da kendisinden bir şey buluyor.
Başbakan'ın Diyarbakır konuşması, Kürt sorunu konusunda hassas yazarlardan "düşük profilli" vs. diye eleştiri alıyor. Ben de onlara "Kışanaklaşmayın" derim. Bir başkası Başbakan'ın konuşmalarında hâlâ "ihanet" aramaya devam ediyorsa, onlara da "Bahçelileşmeyin" derim.
Evet bugün Türkiye'nin hem doğusunda hem batısında hem kuzeyinde hem güneyinde, yanlış anlaşılmayacak bir konuşma yapmak kolay değil. Çünkü sinir uçları açılmış durumda.
Ben "profil düşüklüğü"ne işaret eden çevrelere, üç günlüğüne Türkiye'yi yönetmelerini ve Kayseri ile Diyarbakır'ı, Hakkari ile Edirne'yi birlikte memnun edecek bir konuşma çerçevesi çizmelerini öneririm. Var mı bunun tılsımı?
İşte Tayyip Erdoğan iki gün önce Tekirdağ'da coşkulu insanlarla buluşuyor, iki gün sonra Diyarbakır'da "Maşallah" denecek bir coşkuyu tetikliyor.
Gazete köşesinde "Şunları neden söylemedi" demek kolay.
Ya da Diyarbakır sokaklarında Kışanak diliyle Tayyip Erdoğan'ı biçmenin keyfi bulunmaz.
Ama iş Türkiye'nin bütünlüğü içinde, yani çocuğu karnından ikiye yarmadan sorunlarla baş etmek söz konusu olduğunda, Tayyip Erdoğan'ın yürüttüğü "duygudaşlık" politikasına şapka çıkarmak zorundasınız.
Ne MHP çizgisi çıkabilir işin içinden ne BDP çizgisi.
Türkiye'de MHP ve BDP etkinliği arttığı ölçüde, bölünme riski artacaktır. Bölünme riski arttıkça da Türkiye, içinden çıkılmaz bir kaosa sürüklenecektir.
BDP'nin karnında şayet "ayrılma" diye bir şey varsa, o da asla çözüm değildir. Evet, çözüm değildir, ne yapacaksınız İstanbul'un Kürtleri'ni ya da Diyarbakır'ın Kürt olmayanlarını? Mübadele mi olacak?
Tayyip Erdoğan'ın dili önemli. Emek verilmiş bir "kardeşlik dili" o ve bu toprakların çıkış yolu onda. Barış ve sevgi onda. Türk'ün, Kürt'ün yürek tınısı onda.
Geriye kalanın tamamında öfke var, hesaplaşma var ve sonunda herkes için yıkım var.
Bakınız, şu anda BDP'nin yürüttüğü "boykot" politikası bile, bölge halkı üzerinde "terör uygulaması" olarak algılanıyor. "Sandığa gidebilene aşkolsun" gibi bir cesaret gösterisinin gereğine inanılıyor. Bu haliyle BDP politikalarının Kürtler için bile tehdide dönüştüğü bir olayın içindeyiz.
Bunun anlamı ne?
Kürtler ve bölge için bile daha şimdiden tehdide dönüşen bir hareket, bölgeye tam hakim olduğunda nasıl bir cendere düzeni ortaya çıkacak, düşünmek lazım.
Ben derim ki, Türkiye'nin doğusu batısı, böyle "delicesine" koşturan ve "Sizin hizmetinizdeyim" diyen, hizmetlerini anlatabilmek için saatlerce dil döken bir adamı bulmuş...
"Kullanmalı" onu...
"Hadi evladım Tayyip koş demeli, yolun açık olsun" demeli...
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT