Naziler ve İsrail
İstanbul'un bir ilçesi büyüklüğündeki bir yer Gazze. Bir sınırını Mısır, diğerini İsrail tutuyor. Gerisi denize bakıyor. Gazze halkı, yıllardır bitmek bilmeyen bir abluka altında, yoklukla, hastalıkla ve ölümle sınanıyor. İsrail ordusu, evleri, okulları, hastaneleri, engelli destek merkezlerini, plajda oynayan çocukları bombalıyor. Ve Gazze yine teslim olmuyor.
Gerçi İsrail, bu sefer farklı olacağını düşünmüştü.
Hamas'la bağlantısı kanıtlanamayan üç Yahudi gencin cinayeti sadece bir bahaneydi.
Üzerine yağan tonlarca bombaya karşılık, patlayıcı başlığı bile olmayan füzelerin fırlatılması da öyle.
İsrail ordu sözcüsünün, New York Times'a açıkladığı gibi, İsrail bu saldırıyı tam bir yıldır planlıyordu.
Bir yıl önce ne oldu peki?
Mısır'da Müslüman Kardeşler'in iktidarı kanlı bir askeri darbeyle devrildi. Yerine İsrail'le iyi geçinmek isteyen, Müslüman Kardeşler kökenli Hamas'a düşman askerî bir diktatörlük rejimi kuruldu.
Zaten Esed'e karşı pozisyon aldığı için Suriye ve dolayısıyla İran da Hamas'a sırtını dönmüş durumdaydı.
Hamas'ı yok etmek için en elverişli şartları yakaladığına inandı ve saldırı için düğmeye bastı.
İsrail bu sefer farklı olacağını düşünmüştü.
Ama yanıldı.
Gelinen noktada, İsrail ordusu, son yılların en ağır yenilgilerinden birisini yaşıyor.
İsrail rakamlarına göre ölü asker sayısı 13, Gazze rakamlarına göre ise 53 ve her geçen gün artıyor. Ayrıca El Kassam Tugayları, bir İsrail askerini savaş esiri olarak rehin aldığını duyurdu.
Yüzlerce Filistinli çocuğun cesetleri, ABD, Almanya, İngiltere, Fransa ve Rusya yöneticilerinin ezberlediği 'İsrail'in kendini savunma hakkı' klişelerinin altına sığmıyor.
Dünyanın dört bir köşesinde İsrail'in soykırımcı politikalarına karşı halklar sesini yükseltiyor.
BBC ölen Filistinli çocuklar yerine ağlayan İsrailli çocukların resmini kullansa da, Washington Post haber başlığına yüzlerce ölü Filistinli sivili değil de iki İsrail askerini koymayı uygun bulsa da, CNN yıkım içinde olan Gazze değil de Tel Aviv'miş gibi KJ'ler yazsa da dünya halkları Filistinlilerin daha az insan olmadığını her yerde haykırıyor.
John Kerry bizleri kuşatma altında olanın Gazze değil de İsrail olduğuna inandırmaya çalışsa da, pop corn eşliğinde Gazze semalarında patlayan bombaları temaşa eden İsraillilerin resimleri onu anında yalanlıyor.
Stephen Hawking, Noam Chomsky, Desmond Tutu ve Naomi Klein gibi entelektüeller, İsrail'i boykot etmeye çağırıyor.
İsrail taraftarı lobi de kaybettikleri PR savaşını altı üstü #freeplaestine yazan Rihanna'yı sansüre zorlayarak telafi etmeye çabalıyor.
Ancak İsrail'in yanılgısı sadece konjonktürü okuyamamasından kaynaklanmıyor. İsrail'in yanılgısı çok daha derinde.
İsrail'in yanılgısı, sınırlarını ilan etmeyen tek ülke olarak, Filistinlilerin topraklarını işgal ettikçe prosper edeceğini sanmaktan geçiyor.
İsrail'in yanılgısı, kendi varlığını, Filistin'in yokluğu üzerine kurabileceğini sanmaktan geliyor.
İsrail'in yanılgısı, üst üste dizdiği Filistinli naaşlarından oluşan duvarın güvenliğini sağlayacağını düşünmekten geliyor.
İsrail'in yanılgısı, işgal ettiği topraklarda yaşayan bir halkı tankla tüfekle, açlıkla, aşağılamayla ve ölümle dize getirebileceğini varsaymakta yatıyor.
Nazilerin yanılgısı da aynıydı. Ancak siyonistler, bu yanılgıdan ders almaktansa, onu tekrar etmeyi tercih ettiler.
Oysa dünyanın en güçlü silah teknolojilerinin dahi kıramayacağı, en büyük propaganda makinelerinin dahi görünmez kılamayacağı bir şeydir insan iradesi. Bu yüzden toprağı işgal edilirken, kadın-çocuk demeden halkı katledilirken, zeytin ağaçları yakılırken, en temel insanî ihtiyaçlar olan temiz su veya ilaçtan bile mahrum bırakılarak ölüme terk edilirken Filistin direnmeye devam edecektir.
Bir Filistin vardı; bir Filistin gene var.
Yeni Şafak
YAZIYA YORUM KAT