Nasıl değişebiliriz?
İslam dünyası köklü bir değişimden geçmek zorunda. Mevcut varlığını bu şekilde devam ettiremez.
Batı'nın ve aydınlarımızın kabul etmesi gereken bir gerçek şu ki, İslam dünyası kendi iç dinamikleriyle ve kendi referans kaynaklarına göre değişebilir ancak. Dışarıdan, iki yüz senedir Batı'dan empoze edilen reform paketleri demokratik müzakereye açık olmadıklarından iktidar seçkinlerinin, devlet ve hükümetlerin projeleri olarak kalıyorlar. Bu yüzden toplum tarafından içselleştirilemiyorlar.
Tabii ki reform yaparken Batı'dan yararlanacağız. Ama kavramsal çerçevelere semantik müdahale yapmak gerekir. Bugün Batı veya başka bir kültür havzası tarafından üretilmiş olan anahtar kavramlar, kurumlar, maddi ve politik yapılar (sosyalizm, Marksizm, liberalizm vs.) kendi dünyalarında tarihi bir arkaplan, felsefeye sahiptirler. Bunları olduğu gibi ithal ettiğimizde bize aslında mal olamazlar, bu kavram ve bunlardan türeyen modelleri kendi asli kaynaklarımız ışığında ciddi bir kritiğe tabi tutmamız gerekir. Bunun da yolu özellikle kavramlara semantik müdahalede bulunmaktan geçer. Kur'an-ı Kerim, indiği toplumun diline semantik müdahalede bulundu. Kelimelerin formel yapılarını muhafaza ederken içeriklerini, iç anlamlarını köklü bir değişime uğrattı. Tarihimizde ikinci büyük semantik müdahale Farabi tarafından yapıldı: Farabi, Yunan metafiziğinin, felsefesinin temel kavramlarını aldı, değişikliğe uğrattı, bazılarını yeniden tanımladı. Müslüman bilginler bunu yapmasaydı, Yunan felsefesi arkaik bir kaynak olarak kalır, modern bilimin oluşmasında kullanışlı olmazdı.
19. yüzyılda böyle bir imkân doğmuştu. Fakat Tanzimatçılar, Meşrutiyetçiler ve Cumhuriyetçiler Batı ile ilişkiyi semboller düzeyinde kurdular, kavramlar düzeyinde kurmayı düşünmediler. Eğer Abbasilerde olduğu gibi Batı ile ilişkiyi kavramsal düzeyde kurabilselerdi, bundan verimli bir sonuç çıkabilirdi. Bu yanlış teması ilk kuran Sultan II. Mahmut oldu: Caz müziğini almak, resmi toplantılarda alkollü içki ikramında bulunmak, kılık kıyafeti değiştirmek, sarık yerine fes, sonra fes yerine şapka giydirmek, başörtüsünü yasaklamak, sakala müdahale etmek vs. 20. yüzyılda kabul edilen model II. Mahmut'unki oldu.
Rusya'da da yukarıdan aşağıya devletin empoze etmesi yoluyla modern tarihe katılma tarzı takip edildi. Çar Deli Petro bir ara sakal bırakmayı yasakladı. İran Şahı da 1923'te aynı yolu takip etti. Bugün hâlâ İranlılar kravat takmıyor. Çünkü Türkiye'de şapka kanunu çıktığı zaman, İran'da da kravat kanunu çıktı, kravat takmak istemeyenler baskıya maruz bırakıldı.
Yukarıda Abbasilerin Yunan felsefesiyle ilişkiyi "hayranlık ve semboller" düzeyinde değil, akılcı ve kavramsal düzeyde kurduklarına değinmiştim. Sadece Yunan değil, Hint, Babil, İran, Mısır, Mezopotamya kadim kültürleriyle de kavramsal düzeyde ilişkiler kurdular. Müslümanlar Arapçaya Yunan şiirini, mitolojiyi, tragedyayı tercüme etmediler. Felsefeyi ve ilimleri tercüme ettiler. Bunu yapmalarının amacı başka kültür ve medeniyet havzalarından yararlanmak, bu arada kendi dinlerinin imkânlarını kullanarak semantik müdahalelerde bulunmaktı. Bu açıdan bakıldığında Osmanlı-Türk modernleşmesi başarısızdır, İslam dünyasına örnek olamaz; referans alınması gereken Abbasi modelidir.
Aynı yöntemi, bizler de demokrasi, insan hakları, sivil toplum, iktisadi ve sosyal politikalar vb. kavramların yeni bir anlam çerçevesinde işe yarar hale gelmesi için kullanabiliriz. Bu elbette, söz konusu kavramları işimize geldiği gibi, keyfi bir biçimde değişikliğe uğratacağımız anlamına gelmez, gelmemelidir. Ama Batı'dan olduğu gibi de iktibas edemeyiz, kendi kültürel köklerimize, tarihî toplumsal tecrübemize göre yeniden şekillendirebiliriz. Toplumsal değişimin seyrini, dinamiklerini ve enstrümanlarını bu çerçevede ele aldığımız zaman, kendi iç dinamiklerimizle değişebiliriz. Batı bize bir değişim projesi sunuyorsa, bizi kendi bildiği ve çıkarına hizmet ettiği yönde değiştirmek istediği içindir. Bundan hayır çıkmaz.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT