1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Namaz ile ahlâk eğitimi arasında nasıl bir ilişki var?
Namaz ile ahlâk eğitimi arasında nasıl bir ilişki var?

Namaz ile ahlâk eğitimi arasında nasıl bir ilişki var?

Hayrettin Karaman, namazın ahlak ile ilişkisini izah etmeye çalışırken bir Müslüman için her eyleminde ahlakiliğin esas olduğunu vurguluyor.

09 Temmuz 2023 Pazar 10:20A+A-

Hayrettin Karaman / Yeni Şafak

Namaz kılanın ahlâkı

“Namaz kılmayanın ahlâkı yok” demiyorum, ama namaz kılmayan Müslüman ise kulluk vazifesini yapmadığı için ahlâkı eksiktir. Müslüman değil ise farklı ahlâk anlayışlarına göre onun da bir ahlâkı olabilir, lakin İslâm’a göre en önemli eksiği imandır ve İslâmî hayattır, onların hidayete ulaşması için dua ederiz.

Namaz kılan Allah’a, kendine, ailesine, cemiyete, ümmete… karşı vazifelerini yapmıyorsa, haram helal ayırt etmeden yiyor içiyor, davranıyorsa bu kişinin ahlâksızlığı yalnızca kendinde kalmıyor üstelik din eğitimi bakımından çok zararlı oluyor.

Peki, namaz ile ahlâk eğitimi arasında nasıl bir ilişki var?

Bunu biraz güncelleyerek Kur’ân Yolu’ndan özetleyeceğim:

“Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin. 43. Namazı kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle beraber rükû edin. 44. Sizler kitabı okuduğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz? 45. Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz bunlar, Allah’a huşû ile boyun eğenlerden başkasına ağır gelir. 46. Onlar kesinlikle rablerine kavuşacaklarını ve O’na döneceklerini bilen kimselerdir” (Bakara Suresi).

Kur’ân-ı Kerîm’de, rahatlık ve bolluk kadar sıkıntı ve darlık da bir hayat gerçeği olarak gösterilmiş (Bakara 2/155), Hz. Peygamber’e hitaben, “Azim sahiplerinin sabrettiği gibi sen de sabret” buyurulmuş (Ahkåf 46/35); Allah yolunda cihad eden müminlerin yiğit, sebatkâr ve kararlı tutumlarından verilen örnekle (Bakara 2/249-250) sabrın, zorluklar karşısında âcizlik gösterip sıkıntılara teslim olmak anlamına gelmediğine; aksine, Allah’ın inâyetine güvenerek güçlükleri aşma iradesini göstermek olduğuna işaret edilmiştir…

Pek çok psikolojik ve hâricî baskılar insanların eski yanlış inanç ve tutumlarını sürdürmelerinde etkili olmaktadır. Kur’ân bu güçlüğün aşılmasında belirtilen baskılara sabır denilen psikolojik ve ahlâkî irade ile direnmeyi, ayrıca bu iradeyi namazla da fiilî olarak destekleyip güçlendirmeyi öğütlemektedir. Namaz, Allah ile kul arasındaki ilişkiyi bir ömür boyu amelî olarak sürdüren en canlı ve sürekli bir ibadet olduğu için âyette bu ibadetin, insanın inancını ve inancı doğrultusunda oluşturacağı kararlarını güçlendirip eylemlerini dinî ve ahlâkî hükümler çerçevesinde geliştirmesine yardımcı olacağına işaret edilmektedir. Nitekim “Kuşkusuz namaz hayâsızlık ve kötülükten meneder” meâlindeki âyette de (Ankebût 29/45) namazın bu tesiri açıkça ifade edilmiştir.

Terim olarak huşû “Allah’a gönülden saygı duyup bağlanmak, boyun eğip itaat etmek” demektir. Sabrın ve özellikle namazın yukarıdaki olumlu tesirinden nasibini alacak olanlar, ancak Allah’a huşû ile bağlanan, boyun eğenlerdir. 46. âyete göre onların Allah’a olan bu içten bağlılık ve saygılarının en başta gelen sebebi ise rablerine kavuşacaklarına, sonunda mutlaka O’na döneceklerine olan kesin inançlarıdır. Ancak bu inanç sayesindedir ki insan, rabbine kavuşmayı ve dolayısıyla âhiret kurtuluşunu dünyanın bütün nimetlerinden daha önemli görür ve bu uğurda her türlü meşakkate rıza gösterir…

“Kitaptan sana vahyedilenleri oku, namazı özenle kıl. Kuşkusuz namaz hayâsızlık ve kötülükten meneder. Allah’ı anmak her şeyden önemlidir. Allah yaptıklarınızı bilir” (Ankebût:29/45).

“Hayâsızlık” diye çevirdiğimiz fahşâ kelimesi, Arapça’da aynı kökten olan fuhuş kelimesiyle eş anlamlı olup genellikle çirkin sözler ve fiiller için kullanılır daha genel olarak başta zina olmak üzere edep, iffet, haya gibi erdemlerle çelişen söz ve davranışları ifade eder. “Kötülük” şeklinde çevirdiğimiz münker ise ma‘rûf kavramının zıddı olarak genellikle “aklın ve sağduyunun çirkin bulduğu, erdemli toplumun yadırgadığı tutum ve davranışlar” anlamına gelir (bilgi için bk. A‘râf 7/157).

Âyete göre gerek abdest, kıraat, rükû, secde, ta‘dîl-i erkân gibi zâhirî şartlarına ve rükünlerine gerekse ihlâs, huşû, takvâ gibi mânevî şartlarına özen göstererek kılınan namaz, İslâm’ın ve sağ duyu sahibi erdemli toplumların edepsizlik, hayâsızlık ve kötülük sayıp reddettiği tutum ve davranışlarla uyuşmaz, âdeta bir nasihatçi, bir uyarıcı gibi namaz kılan kişiyi bu davranışlardan meneder. Böylece âyette namazın ahlâkî tesirlerine, kötülüklere karşı koruyucu özelliğine işaret edilmekte; namaz kıldıkları halde hak hukuk gözetmeyen, edep ve ahlâk kurallarına uymayanlara da dolaylı bir uyarı yapılmaktadır.

Yaygın yoruma göre “Allah’ı anmak” diye çevirdiğimiz zikrullahtan maksat namazdır. Nitekim Cum‘a sûresinde de cuma namazı için aynı tabir kullanılmıştır. Namazın zikir kelimesiyle anılması, onun tam bir ibadet bilinciyle, Allah’ın huzurunda bulunulduğu şuuru ve sorumluluğu ile eda edilmesi şartıyladır ki belirtilen ahlâkî etkiyi gösterecek kaliteye ulaşmış olacağını ima eder. Bu şekilde namaz kılarak Allah’ı anmak en büyük ibadettir. Namazın insandaki Allah şuurunu güçlendirme işlevi, diğer faydalarından daha önemlidir. Âyette namazın böyle bir bilinç ve sorumluluk duygusundan uzak olarak kılındığı oranda ibadet kalitesini de kaybedeceğine işaret vardır.

Not:

Bundan önceki yazımdan bir tashih:

Doğrusu:

“aç yatan müminler var iken tok yatanlar günü geldiğinde sorguya çekileceklerdir”.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum