N.Ç. davası kamu vicdanını yaraladı
N.Ç. davası kamu vicdanını kanatacak şekilde sonlandı. Yerel mahkemenin bütün hafifletici enstrümanları kullanarak verdiği karar Yargıtay'da onandı. Konunun ayrıntıları haber sayfalarında olduğundan ben çok kısa geçeceğim.
İlçede görevli asker-sivil bürokratların aralarında bulunduğu 32 kişinin 13 yaşındaki N.Ç.'ye tecavüz ettiği ortaya çıktı. Yapılan yargılamada yerel mahkeme üç aşamalı şekilde sanıklara verilebilecek en az cezayı takdir etti. Önce suçun mağdurun rızasıyla gerçekleştiğine karar verdi. Ortada iki suç vardı: Irza geçmek ve alıkoymak. Sihirli kelime olan 'rıza' her şeyi değiştirdi. Bu kritik karar, verilecek cezanın alt limitini 10 yıldan 5 yıla indirdi. Aksi halde mahkeme en az 10 yıl vermek zorunda kalacaktı. Alıkoymak fiili için istenen ceza indiği için zamanaşımı süresi de kısaldı. Böylece alıkoymak suçu tamamen cezasız kaldı. Üstüne bir de iyi hal indirimi gelince ceza kuşa döndü diyebiliriz. Yerel mahkemenin 'mağdurun rızası vardı' kanaatini paylaşan Yargıtay, karara büyük oranda onay vermiş oldu. Sadece mağdurun koruma altında olması ve suçun aynı anda birden fazla kişi tarafından işlenmesini gerekçe göstererek bozdu. Mahkeme eski kararında direnmezse bazı sanıkların cezalarında yarı yarıya artış olacak. Fakat bu artış rıza sebebiyle ortaya çıkan mağduriyeti telafi etmekten çok uzak.
Dayandığı 'rıza' gerekçesi söz konusu kararı sakatlıyor ve kamu vicdanını yaralıyor. Mahkemenin kararını dayandırdığı bir adli tıp raporu bulunması da sonucu değiştirmiyor. O yaştaki bir çocuğun gönül ilişkisi içinde olduğu biriyle münasebetinde belki bahsedebilirsiniz. Sanığın ileri yaşlarda olması halinde bu ihtimal bile kendiliğinden çöker. Kaldı ki -ayrıntıya gerek yok- hem suçun niteliği hem de 32 sanık bulunması 'rıza' tezini kökten çürütüyor. Karşılığında para alınmış olması da çok önemli değil. Daha küçük yaştaki bir çocuğu daha basit ödüllerle razı edebilirsiniz. 'Ahlaken kötülüğün farkında' bahanesi ondan küçük çocuklar için de söylenebilir.
Aslında kararların aksine en üst tavandan ceza uygulanmasını gerektiren bir örnekle karşı karşıyayız. Mağdurenin kimliği bunu emrediyor. Sadece çocuk değil, koruma altında bir çocuktan söz ediyoruz. Zaten Yargıtay da ceza artırımını o gerekçeyle talep ediyor. Sanıkların pek çoğunun kimliği de üst limiti mecburi istikamet gösteriyor. Muhtar, vilayet yazı işleri müdürü, jandarma komutanı gibi normalde N.Ç.'yi koruması ve suça müdahale etmesi gereken kişilerin istismarı ağırlaştırıcı sebep olarak yorumlanmalıydı. Yeni ceza kanunu ve diğer mevzuat, bırakın tecavüzü, tacizi bile eskiye oranla daha ağır cezalandırıyor. Yani hukukumuzun gidiş yönünün aksine karar verilmiş. Eski TCK'dan yararlanmak sanığın hakkı ama en azından ondaki ağır cezalar tercih edilmeliydi.
Vicdanın kabul etmediği bir de yan karar var. N.Ç. 18 yaşını geçtiğinden devlet korumasından yararlanamayacağı, bu sebeple Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu avukatlarının çekilmesi istendi. SHÇEK avukatlarının temyiz talebi dikkate alınmadı. Koruman gereken çocuğu koruyamamışsın, yetmemiş adaleti vaktinde tahakkuk ettirememiş suçluların cezasını verememişsin. Dava 7 yıl sürmüş. Bunun faturasını da mağdura kesiyorsun. Normalde geciken adaletten dolayı üste tazminat ödenmesi gerekirdi. Neresinden tutsanız elinizde kalan bir karar.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT