Müzeli olmak...
Müzeli olmak, müzelik olmak...
İlki sahipliğe, ikincisi sahiplenmeye işaret ediyor.
Daha açık bir söyleyişle ikincisi devrini tamamlamışlığı, bir değer yitiminin farklı bir düzeyde kısmen ve dilgen olarak iadesini ifade ediyor.
Bu manada bakın çevrenize yaşayan kimi siyasilerin, eski darbecilerin, akademik cübbelilerin, paralelci örgüt liderlerinin ne kadar müzelik olduklarını görürsünüz.
Bunların problemleri yaşamak değil, yaşıyorken hükmen ölü oldukları halde ölememeleri nedeniyle maruf olmaktır. Dolayısıyla onlarla ilgili 'müzelik' nitelemesiyle Allah'ın hakkını (ki, tüm ömürlülerin ve ömürlerin sahibi O'dur) gasp etmeye tevessül etmiş olmuyoruz, bilakis ibret-i alem için onlara yeni bir yaşama alanı açılmasını teklif etmiş oluyoruz.
Müzelik olma konusunu daha fazla derinleştirmeyeyim çünkü son yazımda Ayasofya'nın aslına iade edilmemesi yani cami olmaması, müze olarak kalmasıyla ilgili katıldığım bir toplantıya dair izlenimlerimi yazarken 'yahu asıl bunlar nesli tükenen düşüncelerine bir müze istiyorlar' dememek için kendimi zor tuttum; şimdi müze konusunu açmakla kendilerini Parisli sanan o güzellerin camını çerçevesini indirmeyeyim.
Gelelim müzeli olmaya.
Karikatürize ettiğimi sanacaksınız ama değil, müze ihtiyacı sanatçıların, seyyahların, moruk ve kokana levantenlerin Afrika, Orta, Yakın ve Uzak Doğu'dan topladıkları tencereleri, tavaları, maşrapaları, maskeleri, terlikleri, iç ve dış çamaşırları atacak (pardon, koyacak) yer bulamayıp, bunları belli yerlerde birleştirme ve sergileme arzularından doğmuştur. Yani işin bir ucu sömürgeciliğe, diğer ucu yükselen kapitalizme hizmet etmeye dayanıyor. Bu yüzden müze çok eski bir kelime olmasına rağmen, asıl tanımına ve işlevine on sekizinci yüzyılda kavuşuyor.
Bizde de müzecilik, 1845 yılında Tophâne-i Âmire Müşirliği'ne getirilen Fethi Ahmet Paşa'nın (ö. 1857) antika eşyaları Aya İrini Kilisesi'nde toplamasıyla başlıyor. Paşa'nın vefatından sonra Müze-i Hümayun kurularak, 1869'da Galatasaray Sultanisi öğretmenlerinden Goold adlı biri buraya müdür olarak atanıyor. Kısa bir süre iptal edilen bu müdürlüğün, Dr. Deither adlı bir Alman'a teslim edilmesinden sonra kurumlaşma çalışmaları başlıyor ve ilk olarak bir müze komisyonu oluşturuluyor.
Uzun bir hikayeye dair bu ilk bilgileri, sizi teferruata boğmak için değil, Ayasofya'yı bir günde camiden müzeye çeviren iradenin kaç yılda oluştuğunu ve nereden beslendiğini bilesiniz diye aktarıyorum.
İşte 1878 tarihinde söz konusu komisyonu oluşturan isimler: Dr. Deither, Köçeoğlu Kirkor Efendi, Sebikyan Efendi, ressam Osman Hamdi, Mustafa Efendi, Mösyö Mosali, Mösyö Dölone.
Sonrası ölünceye kadar Osman Hamdi Bey, emanetçisi Halit Eldem… Sonrası da Topkapı, Ayasofya, Mevlana… derken dizi dizi yapılan müzeleştirmeler…
Kuruluşu, kurumlaşması ve bir ucunun camilerin işgaline kadar dayanması Batıcı kültürel hegemonya tarafından gerçekleştirilse de bugün, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün denetiminde 183 adet özel müze bulunduğuna göre demek ki biz de zaman içinde müzeli olmayı sevmişiz.
Benim kuşağım kültür müzeciliğini ve bu bağlamda kültür parkı işletmeciliğini iyi kavramış ve onunla gereğince ilgilenmiş sayılmasa da iki önemli isim var ki mütevazı imkanlarıyla konuyu doğru yapılandırmada ve halkın istifadesine sunmada kararlı davranmışlardır. Biri Mustafa Güleç, diğeri ise Mustafa Erim.
Mustafa Güleç'in çabaları bugün hangi noktadadır, büyük gayretlerle ortaya çıkardığı işlerin son durumu nedir bilmiyorum ama Mustafa Erim'in 'Mustafa Erim Mersin Kent Tarihi Müzesi'nin açık ve büyük bir ilgiye mazhar olduğunu biliyorum.
İleriye doğru yürüme niteliğine rağmen kültürel kararlar geçmişi de ihata edebilen kararlardır. Beyaz müstevlilerin mahvettikleri ilgili konu ve durumları yeniden ve doğru yapılandırmanın yolu onların etkilerini bertaraf ederek olaya sahip çıkmayı zorunlu kılmaktadır.
'Zincirler kırılsın Ayasofya açılsın' diye slogan atmak kolay. Diyelim ki, Ayasofya, cami ve müze niteliğini birlikte korumak kaydıyla Müslümanlardan kurulu işi tam bilen, yetkin ve yetkili bir kurula havale edilecek denilse iki Mustafa'dan başka adamınız yok!
Ya, işte böyle adamsızlık yüzünden ve hazırlıksız yakalanma suçluluğuyla hoplarsınız.
Müzelik olmayı değil, kendi inanç ve dünya görüşünüze uygun bir şekilde müzeli olmayı istiyorsanız önce iddianıza güven duyurmalısınız.
Bir kavga, laf olsun torba dolsun diye yapılmaz.
twitter.com/OmerLekesiz
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT