Mutluluk Reçetesi, Refah ve Aydınlık Rotasına Bakın Hele!
Tunceli’de dağlara yazılan “Ne Mutlu Türküm Diyene” sloganıyla yeniden tebarüz eden cahili gelişmeyi değerlendiren Kenan Alpay, “İslam kardeşliğinin edebiyatını yapıp Ata/Türkçü ideolojinin ayrıştırıcı slogan ve sembollerine sarılmak olmaz.” diyor.
Kenan Alpay’ın sitemiz için genişlettiği Yeni Akit gazetesindeki yazısından öne çıkan bazı soru ve tespitler şöyle:
-Türkiye Tek Adam ve Tek Parti modelinin hayırlı ve bereketli bir kurtuluş reçetesi olduğuna inanıyor mu? Bu toplum Ebedi Şef ve Ulu Önder’in kurduğu ülkü ve gösterdiği hedef doğrultusunda hiç durmaksızın yürüyerek dünya ve ahirette selamete erişebileceğine inanmakta mıdır? Mustafa Kemal ve Kemalizm eğer bu toplum için mutluluğun reçetesini, bu ülke için refah ve aydınlığın yol haritasını çizebilseydi neden siyaset ve toplum olarak ağır bedeller ödeyerek adalet, özgürlük, çok partili hayat, sivil toplum mücadelesi verdik, veriyoruz? Resmi ideolojinin anayasa, eğitim, siyasi partiler, toplumsal yapı vd. üzerindeki bunaltıcı tahakkümünü kırmak için askeri vesayete, bürokratik oligarşiye karşı elde edilen hiçbir kazanım lütuf değildi, bilakis tabiri caizse söke söke alındı.
-Bir süredir tuhaf bir biçimde FETÖ ve PKK’ya karşı güya önce 28 Şubat’ın aktörleriyle sonra da bürokratik oligarşinin söylem ve sembolleriyle işbirliği arayışları göze çarpıyor. FETÖ ve PKK’ya karşı değil medet ummak yan yana dahi anılmaya tahammül edilmemesi gereken aktörlere, sembol ve söylemlere bir ilaç misali sarılmaya gidiliyor.
-Eğer dağlara, tepelere, okul veya hastanelere bir şeyler yazılacaksa Allah’ın rahmeti ve Hz. Muhammed Mustafa’nın merhametiyle ilgili müjdelerini yazmak gerekmez mi? Neden dağlara ovalara sadece ve sadece Rahmet İklimi’ni hâkim kılmayı ahdeden sözler yazmayalım? Neden şehirlerin, köylerin, mezraların, vadilerin ancak kardeşlik rüzgârlarıyla kaynaşıp bereketleneceğini unutmuş gibi yapalım? Nehirlerin, çayların herkes için adalet, özgürlük ve merhamet duygularıyla çağladığı bir ülkeye hiçbir düşmanın sarsamayacağı ferahlık, huzur ve sükûnetin hâkim olacağını neden haykırmayalım?
*