1. YAZARLAR

  2. HAMZA TÜRKMEN

  3. Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı
HAMZA TÜRKMEN

HAMZA TÜRKMEN

Yazarın Tüm Yazıları >

Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı

25 Ekim 2024 Cuma 08:18A+A-

Rabbimize hamd olsun ki Hamas, nitelikli ve sürdürülebilir sosyal bir birlikteliğin tohumunu ya da ocağını oluşturabildi. Bu ocak başta siyasi lider ve komutan konumunda nice şehidler verdiği halde İslami direniş ve temsiliyet iradesinde hiçbir bocalama yaşamıyor. Çünkü dayandığı sabır, ribat, ıslah, ihya ve talim okulu dünden bugüne hala çalışıyor. Görsellerden izliyoruz: Gazze’de yerle bir edilen binaların, çadırların enkazında açlık ve korku haline rağmen enkazlar arasında derme çatma mekanlar oluşturulup bombalar altında ısrarla ve inatla eğitim-öğrenim faaliyetleri devam ettirilmeye çalışılıyor. Bu direniş, talim ve ıslah okulları yeni mübelliğler, yeni cengaverler, yeni komutanlar yetiştirmeye devam ediyor.

Rabbimize hamd olsun ki Gazze’den gelen son haberlere göre direniş saflarında şehid düşenlerin yerine Kur’an hafızı olarak askeri talimden geçmiş 3 bin civarında yeni mücahid grubu el-Kassam saflarına kabul edildi.

50 yıla yakın merhaleci bir eğitim ve talim sürecinde elde edilen verimlilik ve kararlılık bugünlerde hepimize örnek olacak şekilde sergileniyor. En son örnek de komutan Yahya Sinvar’dı.

Yahya Sinvar, Mûte Savaşı’nda birbiri ardına komutan atanan Zeyd b. Hârise, Ca’fer Ebu Tâlib ve Abdullah b. Revâha’nın vücudları parçalanana kadar mücadeleden vazgeçmeyen adanmışlıkları gibi1, ölüm anında bile şartlara teslim olmayan dik duruşu ile bir dava adamanın nasıl davranması gerektiği konusunda örneklik oluşturacak şekilde dünya hayatına veda etti.

Yahya Sinvar’ın şehadeti ile ilgili olarak 20 Ekim Pazar günü Başakşehir İskenderpaşa Caddesindeki taziye evinde yapılan tebrik ve taziye merasiminde Hamas Şura Başkanı Muhammed Derviş İsmail, Âl-i İmran suresindeki “Muhammed, ancak bir resuldür. Ondan önce de resuller gelip geçti. Eğer o ölür ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz...”2 ayetini hatırlattıktan sonra; Filistin İslami mücadelesine aidiyet duyanlar arasında “Bir ölürüz bin diriliriz” cümlesinin Allah’ın izniyle geride kalanlar arasında tecelli edeceğini vurguladı.

İslami Direniş Hareketi bugüne kadar sabır ve ribat bilinciyle dünyevi ve uhrevi felah / kurtuluş amacı doğrultusunda hem fikri hem ameli bir hazırlık ve talim içinde oldu. Hamas’ın özgürlük mücadelesi, sadece kendileriyle ilgili değil, dünyamızı kaplayan küresel kötülüğe karşı insanlığa özgürlük yolunu göstermek amacıyla da bir hazırlık sürecini takip etti.

İhvan-ı Müslimin ve Hamas, uzun yıllar Filistin halkıyla beraber eza ve cefalara muhatap oldu. Şeytanın veya küresel kötünün ayartıcı haz ve tembellik ayartmalarına uymadan fıtratı, kelime-i tevhidle kabul edilen misakı ve vahyin gösterdiği felah yolunu hiçbir daim unutmadan, ihmal etmeden, Rabbimizle olan sözleşmesini terk etmeden mücadelesini yükseltti. Çünkü Rabbimiz Âl-i İmran süresinin başlangıcında anlatılan tevhid, nübüvvet ve ahiret inancının ve değerlerinin; surenin ortalarında açıklanan hac, cihad gibi ameli konuların yerine getirilmesi yükümlülüğünün, ancak surenin sonunda beyan edilen Ey iman edenler! Sabredin, kararlılıkta yarışın (musâbere yapın), kötülüğe karşı ribat tutun. Allah'a karşı takvâlı (duyarlı) olun ki kurtulasınız.”3 hükmüne uyularak sağlanacağı bilinciyle uzun bir mücadele ve hazırlık süreci yaşadı.

Ayet açık. Sorumluluğunun ve görevlerinin bilincinde olan Müminler hem karşılaştıkları zorluklara sabredecekler hem birbirleriyle kararlılıkla yarışacaklar yani “müsâbere”. Müsâbere, nefsin isteklerine direnmek, gayr-ı meşru istek ve telkinlere muhalefet etmektir. Hayırda yarışmak gibi, sabırda da yarışmak düşmana karşı ribat halinde olmak gibi erdemli bir görevdir.

Ribat’ın sözlük anlamı düşmanın geleceği yeri bekleyip korumaktır. Istılah manası ise Allah yolundan ayrılmamak, düşmana karşı uyanık ve hazırlıklı olmaktır. Muhammed Abduh ise “kimlik olarak taşınan iman sebebiyle sizi ezmek ve ortadan kaldırmak isteyen düşmana karşı teyakkuz içinde olmaktır; size karşı hazırlık yaptıkları gibi sizin de hazırlık yapmanızdır”4 diyor.

Hayrettin Karaman’la birlikte dört kişilik bir heyetin yazdığı “Kur’an Yolu Tefsiri”nde “ribat”ın sabırla yarışmak ile aynı formda olduğu ve “Düşmanın ansızın saldırmasını önlemek için atı bağlayıp hazır tutmak: “ribatu’lhayl”5 ifadesinden alındığı belirtilir. Yani düşmanın saldırısına karşı itikadi ve ameli hazırlık yapmak ve nöbet tutmak keyfiyetidir.

Müslim ve Tırmizi’nin aktardığı bir hadise göre Resululah (s) bir namazı kıldıktan sonra diğer namazı beklemeyi de mecazi anlamda “nöbet bekleme” (ribat)6 olarak isimlendirmiştir. Namaz ibadeti insanı “fahşa”dan / kötülükten koruyucu özelliği gözetildiğinde7 ayetin hakikat olarak her iki anlamı da kucaklayıcı manada olduğu kabul edilir. Çünkü nöbetlerden birisi daru’l İslam veya İslami sınırlar diğeri ise nefsi kötü davranışlardan ve ayartmalardan korumaya yöneliktir.

Ribat bir başka değişle Müslümanların kötülükle yüzleşmesi ve direnç gösterme çabasıdır. Bu ifade büyük bir zulme dikkat çekmektedir. Varlığımızdan önce fıtratımıza, değerlerimize ve Allah’la yaptığımız misak sınırlarımıza yani “hududullah”a8 saldıran küreselleşmiş düşman karşısında Filistinlilerin de dünya insanlığının da karşı karşıya kaldığı durumu Faslı mütefekkir Taha Abdurrahman şöyle özetliyor:

“Her güçlü olanın dilediğini yapacağı şekilde ar damarı çatlayarak hayasını kaybetmiş bu dünyada insan çeşitli şekillerde eziyetlere, sıkıntılara maruz kalmaktadır.”9

Kötülüğün her çeşidiyle karşı karşıya kaldığımız, kendi ürettiği insan hakları ve küresel barış gibi mottoları helvadan putlar gibi tahrip edip yiyen küresel kapitalizmin baronlarının hâkim olduğu bugünkü dünyada daha önce bir benzerine rastlamadığımız, görmediğimiz bir trajedi ile karşı karşıyayız. İsrail siyonizminin bütün küstahlığı da bu ar damarı çatlamış dünya egemenlerinin kötülükle bütünleşmiş şirretliğinden güç alıyor.

Mutlak kötülük “haklar” ve “özgürlükler” adıyla bilinen insanlığa ait fıtri bütün değerlere saldırır, her alanda hududullah’ı çiğner. O zaman sormalıyız: Düşmanın ansızın saldırısı sadece sınır boyunda mı oluyor? Düşmana karşı ribatta bulunmak ve teyakkuz içinde olmak sadece toprak sınırı ile mi ilgili?

Bu arada nefsimizi de ayartan ve ekinin ve neslin, fıtratın bozulmasını amaç edinmiş Modernitenin ürünü mutlak kötünün şirretliğine karşı fikri ve ameli cihad için ribat tutacağına, bazı mutasavvıf felsefeciler Ya eyyuhellezineamenusbiru ve sabiru ve rabitu…” ayetindeki “r.b.t.” kökünden müridin şeyhiyle “rabıta” veya “İrtibat” kurabileceğine ve bunun dinen caiz olacağına hükmetmişlerdi. Ve “Rabıta”yı bir müridin şeyhine konsantre olup onu aklında canlandırarak şeyhinden yardın istemesi olarak tanımladılar. Oysa r.b.t kökünden gelen “ribat” diğer ayetlerde de “Ashab-ı Keyfin kalplerini pekiştirmek10, “Musa’nın annesinin kalbine kuvvet vermek11, “Savaşta sebat ettirmek ve kalplerinizi birbirine bağlamak için gökten su indiriyordu”, “Savaş aracını hazır tutmak12 anlamlarındadır ve böyle kavranmıştır.

Tırmizi ve İbn Hanbel’in aktardığına göre validemiz Ümmü Seleme (r)’a sorulur: “Efendimiz senin yanında iken en çok hangi duayı yapardı?” Validemiz de şöyle cevap vermişti: “Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ın! Benim kalbimi dinin üzerine sabit kıl.” “Sırat-ı müstakim”13 (Hakikate erdiren yol14) Yaratıcımızın çizdiği sınırlardır. Ruhban olsun, dehri olsun kim bu sınırları, hudullahı korumaz, “gayb hakkında atıp tutarsa”15 hem dünyada hem ahirette Rabbimizin şiddetli azabına uğrayacağını Yüce Kur’an açık ayetleriyle mükerreren ilan ediyor. Zira Allah ile kulu arasında boşluk yoktur. Çünkü “Allah, kişiye şah damarından yakındır.”16

Oysa “sabır ve ribat” dirençtir. Eziyet ve sıkıntıya göğüs germektir. Şehid olmaya hazır olmaktır. Lâ ilahe illallah demek, tekbir getirmektir. Kavrayarak Kur’an okumaktır. Bu fiil ve haller Kur’an’ın bildirimlerini tedebbür ederek itikad etmek ve bu itikadla Allah yoluna adanmaktır. “Sabır ve ribat” Filistinli direnişçilerin nezdinde savunma, dik durmak; açlığa, korkuya, ölümlere karşı sabır ve sebat göstermek gibi farklı tezahürlerin ardında yatan sırdır. İşte olağan üstü direnci oluşturan bu nitelik eğitim, öğrenim, talim vasıtasıyla kazanılan inanç-amel bütünlüğüdür. Bu sırra ancak inanç-amel bütünlüğünü yaşayanlar vakıf olur. Tevhid ve adalet davasına kendini adamış Gazzeli direnişçi elde ettiği bütün gücü ile mutlak kötülüğe karşı bir duruş sergilerken, hem Müslümanlara vahyin sosyal şahidliğini yapmakta hem vicdandan ve adaletten yana olan dünya insanlığına özgürleşmenin yolunu göstermektedir.

Âl-i İmran suresinin son cümlesinde “felah”a (kurtuluşa) ermek için “takva”nın yani Allah’tan korkmanın emredilmiş olması, hem sabır hem ribat amelinin birlikte yapılması anlamını içermektedir. Muhammed Abduh, el-Menar tefsirinde takva emri ile ilgili olarak şöyle demektedir: “Takva senin, Allah’ın gazabından kendini korumandır. Bu da ancak Allah’ı gereğince tanımak, O’nu razı edecek ve O’nu kızdıracak şeyleri bilmekle mümkün olur. Bunları bilmek ise Allah’ın kitabını anlamaya, Resulullah’ın Sünnet’ini, geçmiş muslihun ve murabıt önderlerin hayatını bilmeye ve onları örnek almaya bağlıdır. Kim hakkı ve haklıları korumak, hak daveti yaymak uğrunda sabrederse, engellere karşı direnir, tehlikelere karşı uyanık olup gerekeni yaparsa kendisini kurtuluşa ve Allah katındaki mutluluğu elde etmeye hazırlamış olur.”17

Allah’a hamd olsun ki fikri ve fiili küresel cahili kuşatma ve saldırılara karşı Nebilerin, Sıddıkların, Şühedanın, Salihlerin sünnetini Hamas’lı kardeşlerimiz güçleri oranında en güzel şekilde yerine getirmeye çalışıyorlar. Bize düşen de bu küresel özgürlük ve cihad hareketine imkanlarımız oranında her türlü desteği vermeye çalışmak olmalıdır.

Yaşarken İslam davasının şahidliğini veşehidliğini üstlenenlere ve şehidliğe adananlara selam olsun. Bu mutlu kimliğe ulaşanları Rabbimiz iki cihanda da feleha erdirsin.

 

1- Hüseyin Algül, “Mûte Savaşı”, Ankara, TDV İslam Ansiklopedisi, C: 31, s. 385-387

2- Âl-i İmran, 2/144

3- Âl-i İmran, 3/200

4- M. Abdun, R. Rıza, Manar Tefsiri, İstanbul, Ekin Yayınları, 2011, C:4, s. 363

5- Enfal, 8/80

6- Müslim, Tahâret. 41; Tırmizi, Tahâret, 39

7- Ankebut, 29/45

8- 4/13, 65/1

9- Taha Abdurrahman, “Mutlak Kötülük ve Sınır Boylarında Fikir Nöbeti”, Umran, Ekim 2024, S: 362

10- Kayf, 18/14

11- Kasas, 28/10

12- Enfal, 8/11, 60

13- T,rmizi, Kader, 7; Müsned, III, 182

14- Fatiha, 1/6

15- Sebe, 34/53

16- Kaf, 50/6

17- Abduh, Rıza, a.g.e., C:4, s. 365-366

YAZIYA YORUM KAT

3 Yorum