Mütevazılığı yeniden düşünmek
Nicolas Bommarito, Fikir Turu için çevrilen makalesinde tevazuunun hayata dair nasıl bir bakış açısı geliştirdiğini inceliyor. Bommarito mütevazı olmanın bir eksiklik gibi gösterilmeye çalışıldığına dikkat çekiyor.
Nicolas Bommarito / Fikir Turu
Mütevazılığı yeniden düşünmek
“Bir felsefeci olarak hayatımın büyük bir bölümünü mütevazılık üzerine düşünerek geçirdim. Dürüstçe söyleyebilirim ki bunun olumsuz pek çok yönü var. Mütevazılık modası geçmiş bir kavram gibi görülüyor. (…) Bu kelime aynı zamanda bazı şeylerin usturuplu şekilde söylenmesi amacıyla da fazlasıyla kullanılıyor. Örneğin bir emlakçının size ‘gösterecek daha mütevazı bir ev’ olduğunu söylemesi, evin ucuz ve küçük olduğu anlamına gelir. Bir kişi yoksul değil, sadece ‘mütevazı imkânlarla geçiniyordur’ ya da kısa değil, ‘mütevazı bir boydadır’. (…) Mütevazılığın en hoş tarafı insanları böbürlenmekten vazgeçirdiği zaman ortaya çıkar. Bu şekilde değerli bir sosyal hizmet vermiş olur. Hiç kimse, insanların ne kadar ağırlık kaldırabilecekleri veya işlerinin ne kadar önemli olduğu hakkında boş konuşmalarını duymaktan hoşlanmaz. (…)
Filozofların en çok ilgilendiği de bu böbürlenme karşıtı mütevazılıktır, ancak onlar bile bunun iyi olup olmadığı konusunda ikiye bölünmüştür. Erken dönem modern İskoç filozof David Hume, mütevazılığı kötü şöhretli bir şekilde ‘keşiş erdemi’ olarak sınıflandırmıştır; yani insanların erdem dediği, ama gerçekte yaşamı reddeden ve açıkçası hiç eğlenceli olmayan bir şeydir. Bu anlamıyla mütevazılık ürkek, uysal, sade ve yavan bir imajı çağrıştırır. Kendini gizle. Sessiz ol. Çok büyüğü hedefleme. Kulağa ‘ne kadar iyi’ geliyor, değil mi?
Mütevazılık bu kadar kötü bir şeyse, neden zamanımın çoğunu bunu düşünerek geçirdim? Çünkü mütevazılığa dair yıllar içinde oluşmuş tüm nahoş görüşlere rağmen bence onda sadece hayattaki en önemli şeylerden biri değil, aynı zamanda hayatı olumlayan bir yön var. Bunu görmek için mütevazılığın ne olduğu ve neden iyi olabileceği üzerine yakın zamanda ortaya atılan bazı düşüncelere kısaca bakmak faydalı olacaktır.
Mütevazılık mı, cahillik mi?
Mütevazılığın filozofları en çok cezbeden yönü, anlaşılmasının güç olmasıdır. Böbürlenmenin karşıtı anlamındaki mütevazılık, hakkında gerçekten böbürlenemeyeceğiniz bir şeydir. Diğer insanların mütevazı olduğunu söylemek sorun değildir, ancak ‘mütevazıyım’ demek genellikle ya kendini küçük görmek için kullanılır ya da bir şakadır. Bu, gözden uzak tutulması gereken türden bir şeydir, çünkü özfarkındalık onu bozar. Eğer sizde varsa, farkına varmazsınız; sahip olduğunuzu düşünüyorsanız, gerçekten yoktur.
1989’da Amerikalı filozof Julia Driver, mütevazılığın bu özelliğini fark etmiş ve bu da onu kavramı ‘cehalet erdemi’ olarak tanımlamaya yöneltmiştir. Driver, birinin iyi niteliklerinin farkında olmamasının genellikle hoşumuza gittiğine dikkat çekmiştir. Gerçekten ne kadar zeki ya da kibar olduğunu anlayamayan zeki ya da kibar bir insanda büyüleyici bir yön vardır. Kendinin fazlasıyla farkında olan güzellik, bir şekilde bozulmuş görünebilir. Driver’a göre mütevazı olmak, gerçekte ne kadar iyi olduğunuzu bilmemekle ilgilidir.
Özellikle Aristoteles ve Immanuel Kant’tan etkilenen başka filozoflar, mütevazılığı cehalet olarak gören vizyonu reddetmişlerdir. Bu reddin çeşitli nedenleri olsa da çoğunlukla belirli bir insan mükemmelliği vizyonunun sonucudur. Ahlakı, kişinin rasyonel güçlerinin kullanımıyla yakından ilişkili görmek, belirli irrasyonellik türlerinin (örneğin kendi iyi nitelikleriniz hakkındaki kanıtları göz ardı etmek) ahlaki açıdan iyi olabileceğini kabul etmeyi zorlaştırır. Bilgisel ve ahlaki ideallerin bir arada olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bazen ahlaki olarak iyi olabileceği fikri size hiç de hoş gelmeyecektir. Başka bir deyişle mütevazılık gibi bazı ahlaki erdemlerin, her şeyi bilen bir varlık için ulaşılamaz olabileceğini düşünmek garip gelebilir. Fakat bilgisel bir ideal, ahlaki olana nasıl müdahale edebilir? Bazı filozoflar için cehalet kötüdür ve kötü şeyler erdem olamaz.
Cehalet olarak mütevazılık görüşünü reddedenler, bazı alternatifler ortaya koyuyor. Bu kişiler mütevazı olanın herhangi bir konuda cahil olmadığını söylüyor. Bazıları mütevazı insanın tüm insanların ahlaki eşitliğini net bir şekilde anladığını; bazıları da mütevazılığın kendinizi diğer insanlardan daha yüksek bir standartta tutmak anlamına geldiğini ifade ediyor. Bazıları da mütevazı kişinin kendini daha büyük sosyal veya manevi dünyada gördüğünü söylüyor. Tüm farklılıklarına rağmen bu görüşlerde, bir şeyi bilmek konusunda tevazu söz konusudur. Mütevazı insan hiçbir konuda cahil değildir, bunun yerine özel bir şey hakkında doğru olanı yapar. Bu teoriler, mütevazı bir kişinin tam olarak neyi bildiği konusunda farklılaşabilirse de hepsi mütevazılığın cehaletle hiçbir ilgisi olmadığı konusunda hemfikirdir.”
Dünyayı benmerkezci şekilde deneyimlemek
Yazar, mütevazılığın yaptığımız veya bilmediğimiz şeylerle pek ilgisi olmadığını belirtiyor: “Mütevazılığın ya cehaletle ya da bilgiyle ilgili olduğunu düşünmek, olayları yanlış çerçevelemeye neden olur. Oysa mütevazılık, neye önem verdiğiniz ve bunun dünya deneyiminizi nasıl değiştirdiği ile ilgilidir. Mütevazı insan ne kadar iyi olduğunu bilsin ya da bilmesin, dünyayı benmerkezci bir şekilde deneyimlemez. Kendi iyiliği genellikle zihninde yer etmiş değildir. Mütevazılığı bu şekilde anlamak, onu daha az modası geçmiş ve en azından benim için gerçekten sahip olmaya değer bir şey yapıyor.
Önem verdikleriniz, hayatta olanları nasıl deneyimlediğinizi etkiler. Nasıl hissettiğinizi, neye dikkat ettiğinizi ve ne düşündüğünüzü değiştirir. Zengin olmayı çok önemseyen birini düşünün. Bu kişi, bir başkasının hangi model arabayı kullandığına ve bunun lüks bir araç olup olmadığına dikkat edecektir. Araba kendisininkinden daha pahalıysa, kendini yetersiz ya da kıskançlık ve hayranlık karışımı bir duygu hissedecektir. Banka bakiyesini ve bu rakamı nasıl yükseltebileceğini düşünmeye çok zaman harcayacaktır. İnsanları ‘benden daha zengin’, ‘benim kadar zengin’ ve ‘benden daha fakir’ olarak sınıflandırması muhtemeldir. Bunu bilinçli veya bilinçsiz olarak yapar, ancak zengin olmayı önemsediği gerçeği, yaşadığı deneyimin çoğunu yapılandırır.
Mütevazılığın da aynı şekilde işlediğini düşünebiliriz. Bunu görmenin en kolay yolu, tam tersi, yani kendini beğenmişlik üzerine düşünmektir. Kendini beğenmiş bir kişinin deneyimi benlik etrafında şekillenir; olayların kendisini nasıl etkilediğini, karşılaştırmalı yargıları önemser. Mütevazı bir insansa aksine, bunlarla çok fazla ilgilenmez ve deneyiminde kendini merkeze alan kaygılar bulunmaz.
Karşılaştırmalı üstünlüğü önemsemek, her zaman diğer insanlardan daha iyi, daha akıllı ve daha hızlı olmayı istemek kadar net değildir. Bazen ilk bakışta karşılaştırmalı görünmeyen bir şey, üstü kapalı olarak önemsenir. Zengin olmak isteyen kişiye dönelim. Sadece çok parası olsun isteyebilir. Sonuçta, zengin olmak bu demektir. Ancak zengin olmayı istemek aynı zamanda çoğu zaman derin bir ayrımı, çevrenizdeki insanlardan daha zengin olma arzusunu da içerir. Bazı insanlar herkes milyoner olduğunda milyoner olmaktan memnun olacaktır. Diğerleri için herkes milyonerse, milyoner olmak yeterli değildir; zengin olmanın bütün amacı diğerlerinden daha fazla paraya sahip olmaktır.”
Yazar, mütevazı olmanın, kendi sağlığımızı, iyilik halimizi veya yeteneklerimizi hiç umursamadığınız anlamına gelmediğini; bunun, diğer insanlara üstün gelmekle ilgili karşılaştırmalı üstünlük yargılarına pek aldırış etmediğimizi gösterdiğini vurguluyor: “Bir şeyleri önemsemek, neye dikkat ettiğinizi, nasıl hissettiğinizi ve ne düşündüğünüzü etkiler, bir şeyleri umursamamak da öyle. Modayı umursamayan biri, muhtemelen karşısındakinin ne tür küpe taktığına, gömleğinin kesimine ve kumaşına dikkat etmeyecektir. Futbolu umursamayan biri, kimin şampiyon olduğunu öğrendiğinde muhtemelen fazla bir şey hissetmeyecek ve oyun hakkında düşünmeye fazla zaman harcamayacaktır.
Aynı şekilde mütevazı biri, diğer insanlardan ne kadar daha iyi olduğunu düşünmeye çok fazla zaman harcamaz ya da birinin yanlış telaffuzunu düzelttiğinde kendini beğenmiş bir üstünlük duygusu hissetmez. Bu kaygısızlık, farklı alanlarda pek çok biçim alabilir. Bazılarımız, bazı alanlarda diğerlerinden daha fazla (veya daha az) kaygıya sahip oluruz.
Farklı deneyimlerden mahrum kalmak
Peki, bu tür karşılaştırmalı yargıları umursamamanın nesi iyi? En iyi olmayı, sınıfta ya da listelerde birinci olmayı istemek kötü bir şey mi?
Bunun kötü yanı, deneyiminizi, sizi hayatı yaşamaya değer kılan birçok şeyden mahrum bırakacak şekilde yapılandırmasıdır. Örneğin Jeff, sanat müzelerine gitmekten nefret eder. Sanatı sevmediğinden değil, bu durumda olmak onu strese soktuğundan. Her zaman yanlış resimlerin önünde çok fazla, doğru resimlerin önünde yeterince zaman harcamadığından endişe duyar. Birisinin bir eser hakkında ne düşündüğünü soracağından ve yeterince etkileyici bir cevabı olmayacağından endişelenir. Davranışları sanat hakkında onlar kadar bilgi sahibi olmadığını gösterdiğinden, her zaman insanların onu sessizce yargıladığını hisseder.
Jeff’in bu tatsız durumu üzücü ama aynı zamanda belirli bir benmerkezci yönelimin belirtisidir. Jeff, harika sanat eserleriyle dolu bir odada insanların dikkatini ona yönelteceğini düşünür. Biri soru sorduğunda, sanat hakkında fikir edinmek yerine ona değer biçmeye çalıştığını varsayar. Jeff’in kaygıları, Jeff’i merkeze alan bir dünya görüşünden kaynaklanır. Onun için müze gezisi bile sanatla ilgili olmaktan çok Jeff’in sanatı izlemesiyle ilgilidir.
Jeff bu durumda harika sanat eserleriyle dolu bir müzede olmasına rağmen bunların hiçbirinin kıymetini gerçekten bilemez. Diğerlerinden daha zeki ya da daha rafine görünmeyi pek umursamayan biri ise dikkatini kendine değer biçmeye yönlendirmeden sanat eserlerinin büyüsüne kapılabilir veya onlardan etkilenebilir. (…) Diğerlerinden daha akıllı olmayı pek umursamıyorsa, Jeff’in içinde bulunduğu üzücü durumdan kaçınabilir. Bunun nedeni, bir şeyleri onlar hakkında fazla düşünmeden bilebilmemizdir. Satürn’ün Michigan’dan daha büyük olduğunu bilirsiniz ama muhtemelen konuyu gündeme getirene kadar bunu düşünmemişsinizdir. Mütevazı insan bir şeyi bilir ama yine de başka biri gündeme getirene kadar onun üzerine düşünmeye fazla zaman harcamaz.”
Eksikleri giderme yolu olarak böbürlenmek
Yazar, hayatın tamamen kendinizle ilgili olmadığını düşünmenin moral bozucu görünebileceğini ancak mütevazılığı hayatı olumlar hale getirenin de bu olduğunu söylüyor: “Hayatın merkezinde kendiniz olduğu hissini bir yana bırakmak, hayatın olabileceği diğer tüm harika şeylere kapı açmak demektir. Başkalarıyla daha derinden bağlantı kurmanıza ve kendinizi dünyanın daha bütünleşmiş bir parçası gibi hissetmenize olanak tanır. Diğerlerinden daha iyi olmaya bu denli odaklanmadığınızda, içinizdeki skor tablosuna çok sık bakmayı bırakırsınız ve bunu yaptığınızda bakışlarınızı daha iyi yerlere yöneltebilirsiniz. Jeff, müzeyi tamamen kendisiyle ilgiliymiş gibi deneyimlemeyi bırakırsa, sanata kendini kaptırabilir.
Bu, mütevazı olmanın çok iyi olmayı önemsemekle veya yaptığınız işte gerçekten iyi olmakla çeliştiği anlamına gelmez. Harika bir anne olmak istemekle komşunuzdan daha iyi bir anne olmak istemek arasında fark vardır. Aşçılık okulunda, sınıfınızdaki herkesten daha iyi olmaya odaklanmadan da harika bir şef olmak isteyebilirsiniz. (…)
Mütevazılık, kendinizi başkalarıyla karşılaştırmaya dayanan yaşam deneyimleme biçiminden uzaklaşmaktır. (…) Bir an için iş arkadaşınızın muhteşem tatilinin fotoğraflarınıza baktığınızı ve aslında onlar için mutlu hissettiğinizi hayal edin. Naif ve imkânsız arasında bir yerde görünebilir ve bunu başarmak kolay olmayabilir, ancak kendinizi başkalarıyla daha az karşılaştırmanız, hayatınızı iyileştirebilir.
Öte yandan insanlar bazen kendini beğenmişliği özgüvenle böbürlenmekle ilişkilendirir, ancak bu bağlantılar her zaman geçerli değildir. Kendini beğenmişlik ve böbürlenme genellikle güvensiz noktadan, gerçekten hiç iyi olmadığınıza dair sinsi bir şüpheden kaynaklanır. Böbürlenmek, eksikleri gidermek için gösterilen aşırı çabanın, bunları üstünlükler ve başarı öyküleriyle ortaya koymaya çalışmanın bir yoludur.
Aksine güvenlik ve kendine güvenle ilişkili olan, mütevazılıktır. Güvensiz hissetmeyen kişiler, kendileri ve başarıları hakkında konuşmalar yapmaya gerek duymaz. (…) Kendileri ve en son başarıları hakkında konuşmak için iltifatlar aramaya, üstü kapalı böbürlenmelere veya sohbetlere hâkim olmaya ihtiyaçları yoktur.
Mütevazılık, etrafınızdaki iyilikleri ve diğer insanların başarılarını kendinize atıfta bulunmadan takdir edebilecek kadar güvende olmak anlamına gelir. (…) Karşılaştırmalı üstünlüğe bu kadar odaklanmadığınızda, aksi takdirde kaçıracağınız şeyleri deneyimleyebilirsiniz. Bir başkasının şansı yaver gittiğinde iyi hissedebilirsiniz. Sıfır toplamlı bir oyunda kaybediyormuşsunuz gibi hissetmeden başkalarının hedeflerine ulaşmasına yardımcı olabilirsiniz. (…)”
HABERE YORUM KAT