Mütevatir Hadis Var mıdır?
Mütevatir Hadis Var mıdır?
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’a hamd resulüne selam olsun. Hadis konusunu işlemeye devam ediyoruz. Bir önceki yazımızda hadisleri; 1-) Kaynağı açısından, 2) İfade ettiği Bilgi Değeri Açısından 3) Sıhhat açısından yapılan ayırımlar1 diye üçe ayırmıştık. Ayrıca bunlardan “kaynakları açısından hadisler”şıkkını da müzakere etmiştik. Şimdi de bilgi değeri açısından yapılan hadis ayırımların üzerinde durmaya çalışacağız.
2-) İfade ettiği bilgi değeri açısından hadisler
İfade ettiği bilgi değeri açısından hadisler mütevatir ve ahad olarak ikiye ayrılmaktadır.2
Bunları hadis çeşitlerini biraz açmaya çalışalım. İlk önce mütevatir hadis üzerinde duracağız. Ancak mütevatir hadis konusunun anlaşılması için, başta mütevatir haberin mahiyeti üzerinde durmamız gerekecektir.
Mütevatir haber nedir?
Vetr kökünden türeyen mütevatir kelimesi sözlükte, “araya zaman girmekle beraber kesintiye uğramaksızın devam etmek, birbiri ardınca gelmek” anlamına gelmektedir.3 Bu manaya uygun olarak, tevatere’l –haberu denildiği zaman, haberin fasılalarla birbiri arkasına gelerek aynı durumu ifade ettiği anlaşılır. Bu bir bakıma, haberin nesiller boyu herkes tarafından aktarılması ve nesilden nesile haber verilmesi demektir. Bu da, en basit ifade ile haberin her nesilde sayısı bilinmeyen bir kalabalık tarafından nakledildiği manasına gelir. O halde mütevatir haber, nesilden nesile, kalabalık bir cemaat tarafından rivayet edilen haberdir.4 Bazı alimler rivayet eden alimlerin sayısını bazı ayetlerden hareketle, 4, 5, 10, 12, 20, 40, 70, 300,5 1400, 15006 olması gerektiğini iddia etmiş, ama bunlar genel olarak kabul görmemiştir.7
Başka bir tarife göre mütevatir haber, sadık haber kapsamında değerlendirilen haberler içerisinde doğruluğu bizzat haberin kendisiyle sabit olan haberdir. Diğer haberlerin doğruluğunun bilinmesi haber dışında bir delile bağlıdır ve bu yönüyle söz konusu haberlerin doğruluğu bilgisi nazaridir (dolaylı, iktisabi, istidlalidir.)8
Başka bir tarife göre ise mütevatir haber “bütün tabakaları itibariyle, yalan üzere anlaşmaları imkânsız sayıda kişi tarafından rivayet edilen mahsusa dair haberdir”9
Mütevatir haber ile ilgili yapılan tariflerden hareketle, bir haberin mütevatir olması için üç şeye ihtiyaç duyulduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır10;
1-) Tevatür yeter sayısı: Mütevatir haber tarifinde öne çıkan ilk unsur, haberin kesin ve zorunlu bilgi ifade etmesidir. Ancak bu zorunluluk haberi aktaranların sayısının çokluğundan kaynaklanmalıdır. Bunun içinde haberin uydurulma ihtimalini imkânsız kılacak sayıda ravi tarafından rivayet edilmesi gerekir. Bu konuda ihtilaf yoktur11.
2-) Haberi bildirenlerin sayısının bütün tabakalarda aynı olması, en azından tevatür sayısının altına düşmemesi: Yani haber, rivayetin başında, ortasında, sonunda, başka bir ifadeyle bütün tabakalarda aynı şartları taşımalıdır. Bu sebeple, başlangıcı itibariyle, yanılması ve hata yapması mümkün olan kişilerce nakledilen haberler el- Bakillani’nin deyimiyle sonradan, yağmurlar ve kumlar sayısınca insan tarafından da rivayet edilse ilim doğurmaz.12
Pek çok hadis başlangıcı itibariyle bu şartı sağlamadığı veya başlangıçta sağladığı halde sonradan ahad seviyesine düştüğü için mütevatir sayılmamıştır.13 Mesela Hz. Ali’nin imameti konusunda nas bulunduğuna ilişkin haber, bütün tabakalarda tevatürün şartlarını taşımadığı için ilim oluşturmamıştır.14
3-) Haberi nakledenlerin haberin içeriğini duyulara dayalı olarak bilmeleri: Zira zanna dayalı olarak veya akıl yürütme yoluyla ulaşılan bilginin haber vermesiyle ilim (şüpheden uzak kesin bilgi) oluşmaz.15
Prof. Dr. Talat Koçyiğit ise, mütevatir haberin oluşması için dört şart gerektiği düşüncesindedir. Zikrettiği hususlar, yukarıya aldığımız şartlarla neredeyse aynıdır16.
Bu şartlara uygun olarak gelen mütevatir haberlerden örnekler:
Namazın kılınışı, ezan, haccın yapılışı ve zamanı, oruç ve zamanı, bayram günleri ve namazları, Hz. Peygamberin Mekke’de doğduğu, Medine’ye hicret ettiği, Bedir, Uhut, Hendek harplerine katıldığı gibi sireti nebevinin temel hatları, müslümanların elindeki Kur’an’ın, Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği kitap oluşu, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin ilk halifeler oldukları gibi, aklı başında hiç kimsenin tersini iddia edemeyeceği haberler bu tür kesinliği sabit mütevatir haberlerdendir.
Mütevatir haber örnekleri olarak yukarıda yer verdiğimiz haberler, hadisler yoluyla değil (Örneğin ezanın tatbikatı mütevatirdir, ancak ezanla ilgili hadisler ahadtır.) çok büyük toplulukların, çok büyük topluluklara aktardıkları haberlerle, yani tevatür yoluyla sabit olmuş ve sonraki kesimler için ispatlanmaya ve ek bir delil getirmeye ihtiyaç duyulmayan kesin bilgilere dönüşmüşlerdir.17
Zaten bundan dolayı mütevatir haberlerde, senet sorulmaz ve haberi verenlerin adil olup olmamaları hatta müslüman olup olmamaları dahi önemsenmez.18 Zira haberi verenlerin sayıları öylesine çoktur ki mütevatir haberin kendisi, başka bir ihtimale imkân bırakmaz. Nitekim bir haberin mütevatir olması için olmazsa olmaz şartı, o haberde yalanın/yanlışlığın “aklen imkansızlık” içermesidir.19 Ayrıca şu da bilinmelidir ki, tevatür nasların sübutunun kesinliğine ilişkin bir kavram olup anlamın kesinliği ve bağlayıcılığı ayrı bir konudur.20
“Mütevatir” ilk önce kelam ve fıkıh usulü kavramı olarak doğmuştur.
Mütevatir haber kavramı, öncelikle kelam ve daha sonra da fıkıh usulünün kavramıdır.21 Bunlardan da özellikle kelamcılar bu kavramla ilgilenmiş ve geliştirmişlerdir. Zira mütevatir kavramı, kelam ilminde biri dış (nübüvvet inkârcıları) diğeri de iç olmak üzere (Şia) iki muarıza karşı önemli bir delil görevi görmüştür. Bu durum bize tevatür kavramının ve bunun bilgi değerinin niçin kelam kitaplarında daha çok tartışıldığını açıklamakta ve bu kavramın ilk defa kelamcılar tarafında kullanıldığı ihtimalini güçlendirmektedir. Kelamcılar, Yahudilerin Hz. Musa’nın “Benim şeriatımı nesih edeni tekzip edin” rivayetini, Hıristiyanların, Hz. İsa’nın çarmıha gerilişi iddiasını ve Şia’nın Hz. Ali’nin nassen imam seçildiği iddiasını sonradan yaygınlaşmasına karşın, ilk asırda/tabakada mütevatir olmayışından dolayı reddetmişlerdir.22 Öyle ki el-Bakillani, Şia’nın delil gösterdiği hadislerin ahad haberler olduğunu söylerken, başlangıçta ahad olan bir haberin, sonradan yağmur sayısınca kişi tarafından rivayet edilse bile mütevatir seviyesine çıkamayacağını belirterek, onların tevatür iddialarını reddetmiştir.23
Diğer yandan kelamcıların etkisiyle mütevatir haber kavramının erken dönemden başlayarak usulü fıkıh âlimlerin gündemlerine de girdiği görülmektedir. Bu husus usulcüler tarafından da kabul edilmektedir.24 Ama usulcülerin mütevatire yaklaşımında bazı farklılıklar vardır. Usul âlimleri, mütevatir haberi, hadis merkezli olarak tartışmışlardır. Kelamcılar haberi genel bilgi kaynağı olarak ele alırken, usulcüler haberi, hadis merkezli olarak aldıkları için isnadlı haberlerin tevatür imkânını tartışmışlardır. Buna göre mütevatir; çok sayıda olmaları, adalet vasıflarının bulunması ve farklı mekânlarda olmalarından dolayı yalan üzerinde birleşmeleri düşünülmeyen kalabalık bir topluluğun, Hz. Peygamberden bize kadar, muttasıl bir isnadla ondan görülmüş ya da işitilmiş gibi rivayet ettikleri hadistir. Bu tarifte; isnad, ittisal, Hz. Peygamberin haberi gibi şartlar, kelam âlimlerinin tanımında söz konusu değildir.25
Mütevatir kavramının hadis usulüne girişi:
Bilindiği gibi hadisçiler, bilginin değeri ile ilgili tartışmalarla pek ilgilenmemişlerdir. Onlar zahiren asgari sahihlik şartlarını taşımış görünenleri de dâhil, her türlü sünnet malzemesini toplamaya çalışmışlardır. Bunların doğruluk ölçüsü olarak isnadı (raviyi) esas alan bir yöntemi benimsemiş ve bütün dikkatlerini bu noktaya yoğunlaştırmışlardır. Daha sonraları bunlar arasında “amel” edilmeye elverişli olanları, yani sahihlik şartları toplayanlarını tespit etmeye çalıştılar.26 Bu nedenle mütevatir hadisin “Hz. Peygamber’e ittisalinde hiçbir şüphe bulunmayan hadis” şeklinde tavsif edilmesi bu haberin isnadının araştırılmasını gereksiz kıldığı için, mütevatir konusu hadisçilerin ve hadis usulünün gündemine çok sonraları girmiştir.27
Mütevatir kavramının hadisçilerin gündemine girişiyle ilgili Prof. Dr. Hüseyin Hansu, konuyla ilgili tarihi gerçekleri aktarıp şunları ifade etmektedir: “Zebidi’ye göre, Hatip el-Bağdadi (Ö.1071) dışında hadisçilerden bu mütevatir kavramını kullanan yoktur.
İbni Hacer’e (Ö.1449) kadar mütevatir, müstakil bir konu olarak da hadis usulü eserlerinde yer almaz. Hatta ebu Gudde’ye göre, mütevatir haber konusuna müstakil bir başlık altında genişçe yer veren ilk hadis usulü kitabı Tahir el- Cezairi’nin (1852-1927) Tevcihu’n – Nazar’ıdır.
Hicri üçüncü asır ve sonrasında büyük ölçüde tamamlanmış olan temel hadis kaynakları arasında “sahih” hadisleri derleyen eserler bulunurken, mütevatir ismini taşıyan eserlere rastlanılmaması da mütevatir haberlerin hadis rivayetleri arasında değerlendirilmediğini göstermektedir. Dokuzuncu hicri asra kadar mütevatir ismini taşıyan bir rivayet kitabı da yoktur. Mütevatir hadisleri toplayan ilk eser hicri 911 (miladi 1505) yılında vefat eden Suyuti tarafından telif edilmiştir28. Görüldüğü gibi mütevatir teriminin gerek kavram olarak gerekse konu olarak hadisçilerin ilgi alanına girmediği hem hadisçiler, hem de fıkıhçılar tarafından açık bir şekilde dile getirilmiştir.”29
Çok uzun bir süre mütevatir kavramı hadisçilerin gündemine girmediği gibi, sınırlı zamanlarda bu deyimi veya bu kavramı çağrıştıran ifadeler kullandıklarında da mütevatir kavramı anlamında değil, hadisin şöhret bulduğunu ifade etmek için kullanmışlardır.30
Mütevatir, hadisçilerin konusu dışında olduğuna göre, hadisçi ve fakihlerin hadis incelemeleri için kullandıkları ıstılahların ve taksimatın tamamının, ahad haberlerle ilgili olduğu Babanzade tarafından şöyle ifade edilir: “Hadis-i mütevatir için isnat aranmadığı için ve senetsiz olmakla beraber ilm-i yakin ifade ettiği için bu taksimden hariçtir. Ehl-i hadis ve fukahanın bu kadar inceledikleri bu taksimat ve ıstılahat hep haberi vahidin ne dereceye kadar mevsukun bih olduğunu ve hangileriyle amel caiz olup hangileriyle olmadığını tayin etmek içindir.”31
Mütevatir kavramı çok sonraları (Resulullah (a.s)’ın vefatından yaklaşık sekiz asır sonra) hadis usulüne girdiğini yukarıda ifade etmiştik. Bu anlamda İbn-i Hacer, mütevatir hadisin belirlenmesinde isnatlarının çokluğunu esas alan bir anlayış geliştirmiştir. Ona göre musanniflerine ait olduğunda şüphe bulunmayan temel hadis kaynaklarında farklı isnatlarla müştereken rivayet edilen hadislerin kaynağına ait olduğu hususunda ilmi yakın hâsıl olur. Görüldüğü gibi hadis âlimlerinin sıhhati üzerinde icma ettikleri hadis anlamında “ haberü’l- hasse”, “isnad tevatürü” tabirleriyle de belirtilen ve bazı hadis âlimlerine has mütevatir tanımı ortaya çıkmıştır. İbn Hacer, Suyuti, Kettani ve Tahir el cezairi gibi bu konuda telifleri bulunan âlimlerin çok miktarda müevatirin bulunmasından bahsederken kasıtları da bu olmalıdır. Ancak tekrar ifade etmek gerekirse bu kesin ve zorunlu bilgi ifade eden mütevatir değildir ve bu yaklaşım genel kabul görmemiştir.32
Mütevatir kavramının süreciyle ilgili yeterince bilgi verdik. Şimdi “ifade ettiği bilgi değeri açısından” hadislerin mütevatir ve ahad diye ikiye ayrıldığını söylediğimizi tekrar hatırlayalım ve mütevatirden başlayarak konuyu açmaya çalışalım.
Mütevatir hadis nedir?
Mütevatir hadis, aklın ve adedin yalan üzere birleşmelerini imkânsız gördüğü bir topluluğun, senedin başından sonuna kadar yine kendileri gibi bir topluluktan rivayet ettiği sahih hadistir.33
Mütevatir hadisler lafzi ve manevi mütevatir diye ikiye ayrılır.
a-) Lafzi mütevatir: Aklın ve adedin yalan üzere birleşmelerini imkânsız gördüğü bir topluluğun, senedin başından sonuna kadar yine kendileri gibi bir topluluktan rivayet ettiği ve bütün rivayetlerinde lafızları aynı olan, başka bir ifadeyle Hz. Peygamber’in ağzından çıktığı şekilde bize ulaşan hadistir.34
Yukarıda tarifi yapılan hadisin özelliklerini bünyesinde barındıran bir hadis yoktur. Bu konuda hadisçilerce otorite kabul edilen İbn-i Salah şunları söyler: “Bu yüzden hadisçilerin rivayetleri arasında bu tür hadisler neredeyse hiç bulunmaz. Çünkü bu kavram (mütevatir), haberi zorunlu bilgi doğuran kimselerin rivayet ettiği haberdir ve bu şartın senedin başından sonuna kadar bulunması gerekir. Hadisler arasında bunun örneğini bulmak isteyen bu talebinde aciz kalır.”35
İbn-i Salah’ın tek istisna olarak gösterdiği “kim benim üzerime kasıtlı yalan uydurursa…” rivayetidir ki yapılan araştırmalar bu rivayetin de lafzi olarak aynen aktarılmadığını ortaya koymaktadır.36 Nitekim Tirmizi (Ö.279) bu rivayet için “mütevatir” demediği gibi, “sahihun, hasenun, garibun” demiştir. Ebu Dem ise bu hadisin meşhur olduğunu söylemiştir. El- Iraki ve El-Leknevi de bu hadisin mütevatir olmadığını söyleyenlerdir.37
Lafzi mütevatir hadise örnek verilenlerden “mestler üzerine mesh” ve “niyet” hadisine de birçok âlim itiraz etmiş ve bunların ahad hadisler olduğuna dair tespitler ortaya koymuşlardır38.
Aynı şekilde, İbn Hiban, İbn-i Salah, En- Nevevi, el-Cezairi, ez-Zebidi ve Subhi es-Salih de lafzi mütevatir hadis bulunmadığı fikrindedirler. Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu “mütevatir –uygulama olarak değil, ravisi isnadı bulunan bir hadis olarak- mevcut değildir” diyen İslam âlimlerinin görüşü daha doğrudur der.39
Hatta Prof. Dr. Hüseyin Hansu bu konuda şu tespitte bulunur: “Hadisler arasında lafzi mütevatirin bulunmadığı bilgisi neredeyse “tevatür” seviyesinde bilinen bir husustur.”40
Prof. Dr. Hüseyin Hansu’dan, bu konularla ilgili alıntılar yaparak konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamaya çalışalım;
“Daha sonraları mütevatir olarak gösterilen hadislerin, daha önceki âlimler tarafından, daha önce meşhur veya müstefiz olarak gösterilmesi de mütevatir kavramındaki değişimleri ortaya koymaktadır.41 Nitekim Hâkim el Nisaburi’de (Ö. 405/1014) meşhur olarak geçen hadisler, Kettani’de (Ö. 1345/1927) mütevatir olarak değerlendirilmiştir. Bu hadislerden bazıları şunlardır; “ilim talep etmek her müslümana farzdır, benim sözümü işitip başkasına tebliğ eden kimsenin Allah yüzünü ağartsın, Hariciler cehennemin köpekleridir, hacamat yapanın da yaptıranında orucu bozulur, Ammar’ı baği bir grup katledecektir”42 vb.
Aynı şekilde, Hâkim en-Nisaburi ile çağdaş olan Eş’ari kelamcı ve usulcüsü Abdülkadir el-Bağdadi, son dönem hadisçileri tarafından lafzi mütevatire örnek gösterilen rüyet, şefaat, havz, Kevser, mizan, recm, mestler üzerine mesh, kabir azabı, varise vasiyet yoktur, kadın halası üzerine nikahlanmaz gibi ilk çıkışında tevatür derecesine ulaşmayan sayıda sika kişiler tarafından rivayet edilen, ancak daha sonra tevatür seviyesine ulaşacak derecede yaygınlaşan haberleri, müstefiz olarak değerlendirmiştir.
El-Bağdadi, daha sonraları lafzi ve manevi mütevatire örnek gösterilen haberleri dâhil, pek çok haberi müstefiz olarak değerlendirmiştir. Ona göre sadece Kur’an’ın mucize oluşu mütevatirdir.
Zahid el-Kevseri ve Ebu Gudde de müteahir dönemlerde tevatür konusunda yazan kimselerin -es-Suyuti ve el Kettani gibi-tariklerinin çokluğuna dayanarak tevatür hükmü verme konusunda gevşek (tesahul) davrandıklarını belirtmişlerdir.”43 (Ayrıca bakınız44)
b-) Manevi mütevatir.
Manevi mütevarin nasıl anlaşılması gerektiğine dair, Prof. Dr. Ahmet Yücel şunları söylemektedir: “Manevi mütevatir, aynı anlamın farklı lafızlarla rivayet edilmesiyle meydana gelir. Bu tür haberlerde tevatür derecesine yükselen husus, “kadri müşterek: ortak nokta” denilen haberin aslı ve özüdür. Bu tür tevatürde, ravilerin her biri farklı lafızlarla değişik olaylardan söz etseler bile bunların tamamında bir kadri müşterek (ortak nokta) vardır. İşte tevatür seviyesine ulaşan kısım bu noktadır. Söz gelimi Hz. Peygamberin dua ettiğine dair farklı lafızlarla birçok hadis rivayet edilmiştir. Bunlarda dua ederken Hz. Peygamber’in ellerini farklı şekillerde kaldırdığı ifade edilmektedir. Ancak hadislerin hepsinde ortak nokta, Hz. Peygamber’in dua esnasında ellerini kaldırdığının ifade edilmesidir. Şu halde Resul-i Ekrem’in duada ellerini kaldırması bize manevi mütevatir olarak ulaşmıştır. Namazda tekbir alırken ellerin kaldırılması, Hz. Peygamber’in abdest aldığı, namaz kıldığı, oruç tutuğu, hac ettiğini bildiren farklı lafızlarla rivayet edilmiş birçok hadis bulunmakta ve bunlar tevatür derecesine ulaşmaktadır.
Ezan, namaz, oruç, haç, zekât gibi ibadetler; Bedir, Uhud, Hendek gazveleri Hz. Peygamberden günümüze kadar bütün müslümanların naklettikleri mütevatir haberlerdir. Bunların mütevatir olması; haklarında hadis kitaplarında nakledilen hadislerin bulunmasından değil, nesiller boyu kalabalıklar halinde aktarılarak ve bazısı da uygulanarak nakledilmelerinden kaynaklanmaktadır45.
İbn-i Hacer gibi bazıları, birçok hadis kitabının, bir hadisin rivayetinde ittifak etmesini, o haberin mütevatirliğe yükselmesi ve kesin bilgi ifade etmesi şeklinde değerlendirmişlerdir.46 Bu değerlendirmenin yanlış olduğunu birçok âlim ifade etmiş ve görüş genel kabul görmemiştir47.
Nitekim bizimde sonuna kadar katıldığımız Prof. Dr. Hüseyin Hansu’nun bu konudaki görüşleri şunlardır: “Kuşkusuz mütevatirle ilgili en hararetli tartışmaların yaşandığı ilimlerden biri de hadis ilmidir. Aslında mütevatir haberler, konusu itibariyle zaten kesin ve doğru bilgi ifade ettiği için hadis ilminin konusuna girmez. Hadis ilminin konusu olan ve doğruluk araştırmasına tabi tutulan haberler, doğruluğu zanni (kuşkulu) olan ahad haberlerdir. Hadisçilerin inceleme ve araştırma konusu bu tür haberlerle sınırlı olup mütevatir haberleri kapsamaz. Hadis ilminde tevatür ve mütevatir tabirleri, genellikle meşhur olmuş, yaygınlık kazanmış hadis anlamında kullanılmıştır. Kimi hadisçiler de bunlara manevi mütevatir demişlerdir. Bu bakımdan hadis eserlerinde bulunanları kastederek ve kastedilen tevatür çeşidini belirtmeden ‘hadisler arasında kaç mütevatir vardır’ sorusu anlamsız yanlış bir sorudur. Aynı şekilde başta ahad kabul edilmiş hadisleri yeniden mütevatir ve ahad diye ayırmaya çalışmak başka bir tutarsızlıktır.48
Son olarak mütevatir konusu ile ilgili görüşlerimizi şöyle özetleyebiliriz:
1-) Mütevatir haber, din ve din dışı konularda kesin ilim ifade eden haberdir.
2-) Bir haberin mütevatir olması için üç özelliği taşıması gerekir:
A) Aklen, kasıtlı veya kasıtsız yalan üzere bir araya gelme imkânı olmayan çok büyük bir topluluğun bu haberi iletmesi.
B) Bu kalabalığın her tabakada eksilmeden bulunması. (Sahabe, tabiin, tebei tabiin ve diğer alt tabakalar.)
C) Nakledilen haberin akli bir çıkarsama veya benzeri başka bir yolla değil, nakledenlerin bizzat görmesi ve işitmesinde oluşan bir haber olması.
3-) Mütevatir haberler vardır. Kur’an’ın Hz. Muhammed’in iman edilmek üzere getirdiği kitap olduğu, Kabe’nin Kur’an’ın bahsettiği Beytüllah oluşu, Bedir, Uhud, Hendek gazvelerinin yapıldığı, Ya da Aristo denilen bir şahsiyetin var olduğu bilgisi gibi.
4-) Mütevatir sünnetler de vardır ve bunlar da mütevatir haberlerdendir. Namazın ve rekâtların sayısı, orucun ramazanda tutulacağı, haccın şekli ve zamanı, zekâtın varlığı, ezan, cemaatle namaz, bayanlarda tesettürün varlığı, domuzun bildiğimiz haram kılınmış hayvan olduğu, kurban kesilirken Allah’ın zikri ve benzeri olaylar mütevatir sünnetlerdir ve redleri küfrü gerektirir. Zira bu konudaki bilgi kesin bir ilmi ifade etmektedir. Buradaki kesinlik hadislerden değil, on binlerin fiilen uygulamaları ve haber vermelerinden dolayıdır.
5-) Manevi mütevatir diye adlandırılan ve hadislerde ortak payda olarak geçen hususlar vardır. Ama bu ortak noktaları “kadri müşterekleri” belirleme akli ve ilmi bir çabayı gerektirdiğinden herkesi bağlayan ve reddi durumunda küfrü gerektiren haberler değildir. Zira bunlar kendiliğinden herkesin bilmesi gereken bir bilgiyi ifade etmezler. Bu bilgiler için hadis âlimi olmak, özel alan ve eserlerde araştırma yapmak gerekmektedir. Ayrıca âlimlerin akılları da farklı çalıştığı için, manevi mütevatirin oluşup oluşmadığıyla ilgili ihtilaflar olabilmektedir. Bu hususlarda bu tür haberleri kesin bilgi oluşturan gerçek mütevatir haberlerden ayırmaktadır. Zira bu bilgi artık zorunlu değil, istidlali bir bilgidir.
5-) Yukarıda zikrettiğimiz özelliklere ve mütevatir haber vasfına sahip, mütevatir hadis yoktur. Mütevatir hadis olarak zikredilen hadisler, mütevatir haber özelliklerine sahip değildirler. Mütevatir hadis olarak nitelendirilip kesin bilgi verdiği söylenen bir çok husus, bir çok alimce reddedilmiştir. Nitekim içlerinde Cüveyni, Gazzali, Taberi gibi alimlerinde bulunduğu bazı usulcüler, rüyet, kader, kabir azabı, havz, kevser, mizan, şefaat, recm ve mest üzerine mesh hakkında, ikinci, üçüncü veya dördüncü asırda tevatür seviyesine çıkan haber-i vahitlerin kesin bilgi ifade edeceği şeklindeki görüşün zahiren sıhhatinden söz edilse de, aslında bu haberlerin kesinlik ifade ettiğinden söz edilemeyeceğini belirtmişlerdir.
6-) Mütevatir hadis diye nitelendirilen hadisler, geçmişte âlimlerin meşhur veya müstefiz diye adlandırdıkları hadislerdir. Zaten bunlar mütevatir haber özelliklerine sahip de değillerdir.
7-) Mütevatir hadis vardır diyen âlimlerimiz, genel geçer ve ümmet tarafından kabul edilmiş ve mutlak kesin bilgiyi ifade eden mütevatir haberi değil, Çoğunlukla özel ve dar bir anlam yükledikleri mütevatir anlayışını kast etmektedirler. İbn-i Hacer ve İbn-i Teymiyye gibi.
8-) Mütevatir olmayan hadisler kesin ilmi ifade etmedikleri tespiti, onlarla amel edilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Bu tespitten, onların akide gibi kesin bir ilmi gerektiren alanlarda delil olamayacakları, ama sahih olduktan sonra ameli konularda delil olabileceği şeklinde anlaşılmalıdır.
Sözlerimizin sonu Allaha hamdtır. İfade ettiği bilgi değeri açısından hadisler başlığının ahad kısmını inşallah gelecek yazımızda açmaya çalışacağız.
Dipnotlar:
1- Prof. Dr. Ahmet Yücel, “Hadis Usulü”, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s. 141.
2- Prof. Dr. Talat Koçyiğit, “Hadis Usulü”, s. 15-21. Prof. Dr. Ahmet Keleş, “Hadis Tarihi ve Usulü Dersleri”,FecrYayınları, s.64. Prof. Dr. Ahmet Yücel, “Hadis Usulü”, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s. 141.
3- Prof. Dr. Ahmet Yücel, “Hadis Usulü”, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s.153.
4- Prof. Dr. Talat Koçyiğit, “Hadis Usulü”, s. 15.
5- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay., s. 94.
6- Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, “Alternatif Hadis Metodolojisi”, OttoYayınları, s. 100.
7- Prof. Dr. Subhi es-Salih, “Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları”, s. 116. Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay., s. 94. Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, “Alternatif Hadis Metodolojisi”, Otto Yayınları, s. 100. Ahmet Naim Babanzade, “Tecrid-i Sarih Mukkadimesi”, s. 102.
8- D.İ.A.,c.32, s.208.
9- Ahmet Naim Babanzade, “Tecrid-i Sarih Mukkadimesi”, s. 102. Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay. s. 103.
10- D.İ.A.,c.32, s.209.Prof. Dr. Talat Koçyiğit, “Hadis Usulü”, s.16-17. Prof. Dr. Hüseyin Hansu, Mütevatir Haber, Bilge Adamlar Yay. s. 91-96.
11- Ahmet Naim Babanzade, “Tecrid-i Sarih Mukkadimesi”, s. 102. . Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay. s. 91. D.İ.A.,c.32, s.209. Prof. Dr. Talat Koçyiğit, “Hadis Usulü”, s. 17. Prof. Dr. Ahmet Keleş, “Hadis Tarihi ve Usulü Dersleri”, Fecr Yayınları, s. 65. Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, “Alternatif Hadis Metodolojisi”, Otto Yayınları, s. 99.
12- D.İ.A. c.32, s.209. Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay. s. 96. Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, “Alternatif Hadis Metodolojisi”, OttoYayınları, s. 100. Ahmet Naim Babanzade, “Tecrid-i Sarih Mukkadimesi”, s. 102.
13- Ahmet Naim Babanzade, “Tecrid-i Sarih Mukkadimesi”, s. 102, 103. Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay. 96.
14- D.İ.A.,c.32, s.209. Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay. 96.
15- D.İ.A. c.32, s.209. Ahmet Naim Babanzade, “Tecrid-i Sarih Mukkadimesi”, s. 102. Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay., s. 96. Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Hadis Usulü, s. 17.
16- a-)Mütevatir haber, kalabalık bir cemaat tarafından nakledilmelidir. b-) öyle bir kalabalık ki, fertlerin yalan üzerinde kasıtlı veya kasıtsız ittifak etmeleri mümkün değildir. c-) Herhangi bir nesilde veya tabakada, bu kalabalığın sayısında azalma olmamalıdır. Ancak sayıda artış bu haberin doğruluğunu teyit eder. d-)Haber menşeinde onu nakledenlerin “görme” veya “işitme” fiillerine istinat eden cinsten olmalıdır; başka bir ifade ile menşei akli kaziyeye müstenit olmamalıdır. (Prof. Dr. Talat Koçyiğit, “Hadis Usulü”, s. 17.)
17- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay., s.115.
18- Ahmet Naim Babanzade, “Tecrid-i Sarih Mukkadimesi”, s. 104, 105. Prof. Dr. Talat Koçyiğit, “Hadis Usulü”, s. 19. Prof. Dr. Subhi es-Salih, “Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları”, s.119.
19- Prof. Dr. Ahmet Keleş, “Hadis Tarihi ve Usulü Dersleri”, Fecr Yayınları, s. 65.
20- D.İ.A. c.32, s.208.
21- D.İ.A. c.32, s.208.
22- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay. s.84-95.
23- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay. s.84.
24- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay. s.85.
25- Prof. Dr. Ahmet Yücel, “Hadis Usulü”, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s. 154.
26- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay., s.139.
27- Ahmet Naim Babanzade, “Tecrid-i Sarih Mukkadimesi”, s. 200. D.İ.A. c.32, s.208.
28- Prof. Dr. Ahmet Keleş, “Hadis Tarihi ve Usulü Dersleri”, Fecr Yayınları, s. 66.
29- Prof. Dr. Talat Koçyiğit, “Hadis Usulü”, s. 18. Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay.,s.152.
30- Prof. Dr. Talat Koçyiğit, “Hadis Usulü”, s.18. Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay., s.153.
31- Ahmet Naim Babanzade, “Tecrid-i Sarih Mukkadimesi”, s. 200.
32- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay., s.154-157, 165-166. Prof. Dr. Ahmet Yücel, “Hadis Usulü”, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s. 156.
33- Prof. Dr. Subhi es-Salih, “Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları”, s. 115.
34- Prof. Dr. Subhi es-Salih, “Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları”, s. 117.
35- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay. s. 154.
36- Prof. Dr. Ahmet Yücel, “Hadis Usulü”, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s. 157.
37- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay. s. 176-177.
38- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay. s. 178.
39- Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, “Alternatif Hadis Metodolojisi”, Otto Yayınları, s. 111.
40- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay. s. 127.
41- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay. s. 178-179.
42- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay. s.178-179
43- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay. s. 180.
44- Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, “Alternatif Hadis Metodolojisi”, Otto Yayınları, s.101-103.
45- Prof. Dr. Ahmet Yücel, “Hadis Usulü”, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s. 156.
46- Prof. Dr. Ahmet Yücel, “Hadis Usulü”, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s. 157.
47- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “MütevatirHaber”, Bilge Adamlar Yay. s.188- 199.Prof. Dr. Ahmet Yücel, “Hadis Usulü”, M.Ü. İlahiyat Vakfı Yayınları, s. 157.
48- Prof. Dr. Hüseyin Hansu, “Mütevatir Haber”, Bilge Adamlar Yay. s.188.
YAZIYA YORUM KAT
Doğan bey yazar mütevatir hadis yok diyor. sizin alıntıladığınız madde ise, Mütevatir sünnete dönük. Mütevatir sünnet ve mütevatir hadis ayrı olduğunu siz de biliyorsunuz.
Yanıtla (0) (0)Doğrusu Abdulkadir gibi yorumcuları görünce insanın nefesi kesiliyor. Hiç mi yazıyı okumadan ezberlerinizi, yorum olarak yazarak kul hakkına girdiğinizi görmüyormusunuz? yazar, açıkça mütevatir hadis yok diyor beş ve altı nolu başlıklarda. aynen alayım;
Yanıtla (2) (0)"5-) Yukarıda zikrettiğimiz özelliklere ve mütevatir haber vasfına sahip, mütevatir hadis yoktur. Mütevatir hadis olarak zikredilen hadisler, mütevatir haber özelliklerine sahip değildirler. Mütevatir hadis olarak nitelendirilip kesin bilgi verdiği söylenen bir çok husus, bir çok alimce reddedilmiştir. Nitekim içlerinde Cüveyni, Gazzali, Taberi gibi alimlerinde bulunduğu bazı usulcüler, rüyet, kader, kabir azabı, havz, kevser, mizan, şefaat, recm ve mest üzerine mesh hakkında, ikinci, üçüncü veya dördüncü asırda tevatür seviyesine çıkan haber-i vahitlerin kesin bilgi ifade edeceği şeklindeki görüşün zahiren sıhhatinden söz edilse de, aslında bu haberlerin kesinlik ifade ettiğinden söz edilemeyeceğini belirtmişlerdir.6-) Mütevatir hadis diye nitelendirilen hadisler, geçmişte âlimlerin meşhur veya müstefiz diye adlandırdıkları hadislerdir. Zaten bunlar mütevatir haber özelliklerine sahip de değillerdir. "
Evet yazar mütevatir hadis yok derken siz; "Yahu hadisler Kur'anın önüne geçmiş durumda.Ne demek mütevatir hadisi kabul etmeyen kafir olur.Bu büyük bir şirktir.Siz Allahın ayetlerini bırakıp hadisleri nasıl kutsayıp kendinizi müslüman diye addediyorsunuz.Hadisi reddedenin kafir kabul edenin maazallah kendisi kafir olur ." olur diyorsunuz.
Benim sözüm yazara değil.Maalesef birilerinin anlaması için çok detaylı yorum yapmak lazımmış.Ben genel bir dini uygulamayı önplana çıkardım.Ulemanın mütevatir hadisi kabul etmeyen kafir olur demesini dillendirdim.Bugün bu görüşte olan maalesef çok din adamı var.Yoksa benim burada mütevatir hadilerle ilgili tespitlere değer veriyorum.Bu güzel bir makale olmuş.Ayrıca ilmi değeri olan bir yazı kaynakları da gösterilmiş.Valla insanların anlayacağını düşündüğümden fazla detaya girmeden yorum yaptım yanlış anlaşıldı.Ben Hadisleri Kur'anın ayetlerine uygun olmalarına veya olmamalarına göre değerlendiririm.Geçmiştekileri hadisi nas kabul etmelerini kabul etmiyorum.Bizim dinimiz İslam sadece Kur'anda yazılıdır ve biz müslümanlar sadece Kur'andan sorumluyuz.Bununla ilgili ayetlerde zaten Allah indirmiş.Biz hadis olsun veya olmasın sözlerin hepsini dinler ve en doğrusuna inanırız.Hadis olarak kabul edilenler Resulullahtan geldiği belirsizdir.Ben de size bir söz söylerim ve o söze Resulullah Muhammede gidecek kadar rivayet zinciri oluşturabilirim.Bu zor değil.Bir de hadislere Resulullah şöyle söyledi böyle söyledi diyemeyiz.Çünkü biz onun ağzından bu sözleri duymadık.Eğer Resulullah böyle bir söz söylememişse o zaman Resulullaha iftira atmış oluruz ki bu en büyük günahlardan birisidir.Bu tehlikeyide unutmamak gerekiyor.Ancak hadislere inananlar Resulullahın şöyle bir söz rivayet edilmektedir demek daha doğru.Ben hadislere inanmıyorum.Onları sadece Kur'anın ayetinde dediği gibi söz olarak değerlendiriyorum ve Kur'an ayetlerine uygun olanları doğru kabul edip onu hayatımda değerlendiriyorum.Durum bundan ibaret.Buradaki yazı güzel bir ilmi çalışmadır ve ben ilmi çalışmaları takdir eden birisiyim.Yorumlarım yanlış anlaşılmasın.
Yanıtla (2) (1)TURGAY BEY Kardeşim ; Abdulhakim Abinin yazısını lütfen tam ve dikkatli okuyun. Yazının son kısmındaki "Son olarak mütevatir konusu ile ilgili görüşlerimizi şöyle özetleyebiliriz" kısmının 4. maddesinde
Yanıtla (0) (1)"4-) Mütevatir sünnetler de vardır ve bunlar da mütevatir haberlerdendir. Namazın ve rekâtların sayısı, orucun ramazanda tutulacağı, haccın şekli ve zamanı, zekâtın varlığı, ezan, cemaatle namaz, bayanlarda tesettürün varlığı, domuzun bildiğimiz haram kılınmış hayvan olduğu, kurban kesilirken Allah’ın zikri ve benzeri olaylar mütevatir sünnetlerdir ve redleri küfrü gerektirir. Zira bu konudaki bilgi kesin bir ilmi ifade etmektedir. Buradaki kesinlik hadislerden değil, on binlerin fiilen uygulamaları ve haber vermelerinden dolayıdır. "
diyerek görüşünü beyan etmiştir. Sizin söylediğiniz "..Hiç mi yazıyı okumadan ezberlerinizi, yorum olarak yazarak kul hakkına girdiğinizi görmüyormusunuz?" sözünüz ve sonrasındaki ithamınız doğru değildir. Vesselam
(...) birisi geçenler de ayağa mest ile ilgili bana hoca seni ayağını yıkamaktan kurtarayım dedi. Maide süresinde ki ilgili ayeti bana okudu. Bu ayette ki falanca kelime şu anlama geliyormuş. Sözluklere bakmış.
Yanıtla (0) (0)Bu dediğim adam kuranı arapçasından zor okuyor.
Meal ve tefsir yapmaya başlamış
Daha da garibi artık ayetlerden hüküm çıkarıyor.
Ben Maide suresinde ki ayet verdiği anlamın doğruluğu veya yanlışlığında değilim.
Bu ifsat olmuş akıla vurgu yapmak istiyorum.
Beni abdest alırken ayağımı yıkamaktan kurtaracakmış. (Fıkıh Ayağa mest var dır veya yoktur. Konu bu da değil)
Bu mantıkla nefsimize ağır gelen ne varsa âyetleri amacından çıkartarak dini yaşamayı kolaylaştiriyorlar akıllarına.
( nasıl olsa peygamber kuranı getirdi postacı gibi ümmetin kucağına attı gitti. Alın okuyun anlayın yaşayın dedi. Haşa sümme haşa Yüce Allah böyle yapmayı bilmiyormuydu. kuranın hayata nasıl uygulanacağını peygamber vasıtasıyla gösterdi. Bunun hikmeti nedir. Hiç mi akletmiyorsunuz.)
Allaha ve resulüne itaat edin ayetini tek başına ele alarak yanlış yorumla hadisleri kabullenip islama göre hayatınızı hadislere göre belirlemeyin.Bu ayet müteşabih bir ayettir.Bu ayeti buna benzer başka bir ayetle biraraya getirerek anlam verilebilir.Dolayısıyla Allah bir ayetindede Resulullah Muhammede şöyle söylettiriyor. .....Ben bana da size de ne yapılacağını (muamele edileceğini) bilmiyorum. BEN ANCAK BANA VAHYOLUNANA (KUR'ANA) UYUYORUM .......ila ahhir ayet İşte Allaha ve Resulüne itaat edin ayetiyle Ben ancak bana vahyolunana itaat ederim ayetini birlikte değerlendirdiğimizde .Ortaya şu hüküm çıkmaktadır.Biz müslümanlar vahyolunan Kur'ana itaat edersek (uyarsak) doğrudan Allaha ve Resulüne uymuş oluyoruz. Başka söze hacet var mı.Tabii ki Allahu Alem yani Allah her şeyi en iyi bilendir diyorum.Varsa bu yorumumda bir yanlışlık eleştirin yani emri bil maruf neyhi anil münker yapın.
Yanıtla (0) (0)Valla ben burada sadece Kur'anda yazılı islama en yakın guruhlardan birisi olarak haksözü görüyorum onun için burada yorum yapıp duruyorum.Allah aşkına Kur'an ve sünnet demeyi bırakıp Kur'an deyin.Allah bizim için gerekli olan her şeyi Kur'anında belirtmiştir.Bizim sadece Kur'anın ayetlerinin manasını ve maksadını derin düşünmeye ihtiyaç var.Hadis adı altında bir çoğu Kur'ana aykırı ve Resulullah Muhammed (as) iftira olan bu sözleri Kur'anın yanına sünnet deyip koymayın.Kur'ana göre ayrıştırıcı bir fırka olan mezheplere kendinizi nispet etmeyin.Bunlar şirk unsurlarıdır.Sanırım Resulullah Muhammed (as) ın diye kutsal hırka ,kutsal sakal,kutsal saç,kutsal sümük gibi şeylere inanmıyorsunuzdur herhalde.Bunların şirk olduğunu bilin bir insan Allahın Resulü diye onun giydiği elbiseler,vücudunun çeşitli uzuvları kutsal olamaz.Böyle bir islam inancı olamaz.İslamın kutsalları Kur'anda yazılıdır.Onlardan başka müslümanın kutsalı olamaz. Sanırım gavslara ,kutuplara, kutbul aktablara,efdallere,3 lere, 5 lere 7 lere,40 lara 52 liklere 300 lere kainat imamlarına inanmıyorsunuzdur.Kainatı Allah adına idare ettiği iddia edilen gavs a inanmak şirktir.Bu uydurma din öğretileri başka uydurma dinlerden islamın içine tasavvuf adı altında sokulmuştur.Araştırın bakın.Hem vallahi hem billahi hem tallahi Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamayacaktır.Şİrk üzere ölen ister hacı hoca mürşid şeyh olsun ister beşe beş katsın günde 10 vakit namaz kılıp ömür boyu oruç tutsun insanlara sürekli iyilik yapsın Allah bütün bu salih amelleri boşa çıkaracak ve ilelebet cehennemine atacaktır.Bunu ayetler söylüyor.Yani bu dünyada sürekli şirk koşan birisinin müslüman olarak bilinmesi,övülmesi Allah ondan razı olsun duaları yapılması onu kurtaramayacak. Vallahi sizin bu derginizin her günü her şayısı büyük puntalar halinde şirkten bahsetmelidir.Yoksa maazallah hepimizin sonu iyi olmayabilir.Şirki aklınızdan asla ve kat a çıkarmayın.Yatıp kalkıp şirki düşünün.Allah şirk dışındaki günahları affedebileceğini ancak şirk günahıyla huzuruna gelecekleri asla affetmeyeceğini nisa 48 ve 116.ayetlerde açık ve net olarak bildiriyor.Düşünün büyük giünahları bile affedebileceğini söylüyor.Ama şirk üzere geleni asla affetmeyecektir. Haksöz sadece Kur'ana dönün.Diğer kaynakları sadece söz olarak alın dinleyin ve kur'anın ayetlerine ters düşmüyorsa o sözleri hayatınızda kullanın fakat kesinlikle kutsamayın.
Yanıtla (1) (0)ABDULHAKİM BEYAZYÜZ ...."...İmam Şafii (r.a.)'da genelin üzerinde ittifak ettiği şeylerden örnek verirken " öğlen namazının dört rekat oluşu gibi" der. Yüz binlerin, hemde uygulamalı olarak bize aktardığı bir şey olduğu için (Zaten mütevatir sünnet böyle oluşur), namazların rekatlarından şüphe etmek elbette akıl dışı bir tutum olacaktır." demişsiniz "...
Yanıtla (3) (3)rekat sayıları hakkında şüphe etmek nasıl akıl dışı oluyor
namaz vahiyse
vahiyde (kuran da ) öyle namazı 4 rekat diye bir şey yok
nasıl oluyor da kesin oluyor o zaman
"uygulamalı olarak bize aktarılan şeyler kesindir.." manasına gelen bu hükmünüzün
(yahut şafinin bu hükmünün)
"..biz atalarımızın böyle yapageldiklerini gördük.."
şeklindeki kuranın eleştirdiği "töre" den farkı nedir..
birşey kesin allahın hükmüdür
diyebilmemiz için
atalarımızın böyle demesi midir ölçümüz
yoksa
Allahıon kitabı mıdır
Allahın kitabı olmalıdır
ve farz dediğimiz şeyde
"açık"(sarih)
ve
"kesin" (kati) şekilde kuranda yer almalı
yoksa
yoksa farz filan değil
bir dönem insanlarının uygulamasıdır
yani vahiy değil
kültürdür
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yanıtla (1) (0)Yahu hadisler Kur'anın önüne geçmiş durumda.Ne demek mütevatir hadisi kabul etmeyen kafir olur.Bu büyük bir şirktir.Siz Allahın ayetlerini bırakıp hadisleri nasıl kutsayıp kendinizi müslüman diye addediyorsunuz.Hadisi reddedenin kafir kabul edenin maazallah kendisi kafir olur.Biz Kur'anın ayetlerini kabul etmeyene kafir deriz.Bunun dışında ister hadis olsun ister başka fetvalar tefsirler olsun kabul etmeyene kafir dememiz bizi kesinlikle Allahın indinde kötü duruma sokar.Biz Resulullaha gönderilen vahye (Kur'ana ) iman ederiz.İslamda imanın esasları Kur'anda belli edilmiştir. Biz Allaha,Onun Meleklerine,Onun Kitaplarına,Onun Resullerine ve son olarak Onun Ahiret gününe iman ederiz. (nisa 136 bakara 177 ve 285).Allah imanın esaslarını Kur'anında belirtmiştir.İşte bunlara inanmayan kafir olur.Geçmişte uydurulmuş hadislere inanmayan kafir olmaz. Nitekim ben o hadislerin Resulullahtan geldiğine inanmıyorum.Onların büyük bir kısmı Resulullaha iftira dır.Ve iftira da büyük bir günahtır.Bu iftirayı yayan yaygınlaştıran ve devam ettirenler büyük bir vebal altındadır.Benden uyarması kardeşim.
Yanıtla (2) (2)Hadisin devamı Vallahi ben bile bana yapılacağını bilmiyorum diyor.Evet bu hadis Kur'an ayetine dayanılarak söylenmiş kesinlikle ve mütevatir olma ihtimali çok yüksek bir hadistir. Resulullah Kur'anın ayetleriyle ilgili bir söz muhakkak söylemiştir.Kur'anın anlaşılmayan ayetlerini insanlara anlatmıştır. Ama Kur'an dışındaki sözleri beşer olmasından kaynaklıdır.Yani ben de sizin gibi beşerim diyor.Tabii toplumla konuşurken insanlara bir şeyler söylüyor.Ama günlük herkesin konuştuğu sözler gibi sözler söylemişse bu hadis değildir.Biz geçmişten gelen sözlerin hepsini dinleriz ve en doğrusuna uyarız.Bu sözler kimler tarafından söylenmiş olursa olsun farketmez.Durum bundan ibaret.Hadisler kesinlikle Kur'anın önüne geçmiştir ve bu durum Allaha şirktir.Allahu Alem.
Yanıtla (2) (2)İster mütevatir olsun ister diğer hadis türleri olsun bir müslümanı hadisler ilgilendirmemeli.Bizim için önemli olan İslamın tek kaynağı Kur'andır.Biz müslümanlar Kur'anı anlamaya çalışıp anladığımızla onu hayata geçirmeliyiz. Yoksa Kur'an kesinlikle mehcur kalacak.Bunu ayet söylüyorsa bunu bir düşünmek tekrar tekrar düşünmek gerekir. Hadisler bu islam toplumlarının başını yaktı ve halada yakmaya devam ediyor. Kur'anda dinden dönenin cezasını Allah kendisi vereceğini söylüyor hadislerde ise dinden döneni öldürün diyor.Yani böyle garabet durumlar oldukça fazla. Allah dinden dönüp tekrar giren tekrar dönüp tekrar giren tekrar dinden dönüp artık bunda devam edenlerin bu dünyadaki bütün amelleri boşa gitmiştir.cehennemde onu can yakıcı bir azap beklemektedir diyor.Hadislerden yola çıkan mezheplerden üçünde dinden döneni öldürün bir mezhepte ise ölünceye kadar hapis cezası verin.Hadis rivayet zinciri oluşturmak hiç zor değil.Hz Ömer (rah) hadis rivayet etmeyi yasaklamış ve hadis rivayet ediyor diye Ebu Hureyreyi iki defa kırbaçlatmış hatta Ömer (rah) şehit edildikten sonra Ebu hureyre hadis rivayet etmeye devam etmiş ve çevresine de eğer Ömer yaşasaydı beni kırbaçlattırırdı demiş.Bunlar islam tarihinde geçen bilgiler.Şimdi hadislerde çelişkiler gördüğünden dolayı hadis rivayet etmeyi yasaklayan Hz Ömer den yaklaşık 1000 küsur hadis rivayet edilmiş.Sonuç işte günümüz islam toplumlarının perişan durumda olması. Yani Allah bize Kur'anı anlayabilirsiniz diyor müslümanlar Kur'anı anlamayı bırakıp hazır önlerinde buldukları çoğu Kur'anın ayetlerine aykırı hadisleri kullanıyorlar.Ondan sonra neden müslümanlar perişanlar diye yakınıyorlar.Kardeşim müslümanlar yalnızca Kur'ana yönelmeden bu perişanlıktan kurtulamayacaktır.Bunu buraya yazıyorum.Allah Ahkaf süresinde Resulullaha ben banada size de ne yapılacağını (muamele edileceğini) bilmiyorum .ben ancak bana vahyolunana (Kur'ana) uyuyorum dedirtiyor.Hadislere bakıyoruz binlerce daha dünyadayken cenneti kazandıran hadis var.En meşhurları aşerei mübeşşere hadisi ile ömründe bir defa hacca giden anasından doğmuş gibi tertemiz olur hadisi.Kendisine ve etrafındakilere Allahın ne yapacağını bilmediğini söyleyen bir Resul nasıl böyle ayete ters hadisler söylemiş olur.Bunu bir düşünün .Ama madem mütevatir hadisten bahsediyoruz size ahkaf süresine dayanarak Resulullahın kızı Fatımaya sözylediği sözü buraya alayım.Ey kızım Fatıma babam Allahın Resulü diye sakın güvenmeyesin Nefsini Allahın elinden kurtarmaya çalış.
Yanıtla (2) (2)Degerli kardesim Namazlari rekatlarida mütevatür haber cinsinden degilmidir, ( Namaz hakkinda Yoksa bir makalemi yazarsiniz bilmiyorum) Bu rekatlarin sayisini aynen bize geldigini söyleyebilirmiyiz? Tesekkür ederim ..
Yanıtla (1) (0)mekkede ayrı medined ayrı
Yanıtla (1) (0)Ferhat kardeşim, namazların rekatları, mütevatir sünnetle bize gelen şeylere en sık örnek gösterilen husustur. Nitekim İmam Şafii (r.a.)'da genelin üzerinde ittifak ettiği şeylerden örnek verirken " öğlen namazının dört rekat oluşu gibi" der. Yüz binlerin, hemde uygulamalı olarak bize aktardığı bir şey olduğu için (Zaten mütevatir sünnet böyle oluşur), namazların rekatlarından şüphe etmek elbette akıl dışı bir tutum olacaktır. Allah'ın selamı kardeşimin ve tüm müminlerin üzerine olsun.
Yanıtla (1) (1)S.a.
Yanıtla (2) (3)Abi yazınızı okudum ve genelde gecmisteki bazı alimlerin goruslerini beyan ettiğinizi gördüm. Bunlarinda geneline katilmadigimi ifade etmem lazım. Ama özellikle 4. Maddedeki "mütevatir sünnetlerin reddi küfrü gerektirir " sözünüze hiç katilmadigimi ve maalesef bu konuda hata yaptığınızı düşünüyorum. Çünkü bir şeyin küfür olabilmesi için la raybe fihi olan kitapta yazılı olanın inkarı gerekmesidir. Selamlar
Mütevatir-ahad ayrımı kelamcıların icad ettiği bir terimdir ve yukardaki yazıda da söylendiği gibi ilk devir hadis ulemasının böyle bir gündemi yoktur. Mütevatir hadisi inkar eden kafir olurdan kasıd eğer şu ise bu doğrudur: Namazın farziyeti, vakitleri, rekat sayıları gibi dinden zaruri olarak bilinen açık meseleler kapsamına giren, bütün ümmetin üzerinde icma ettiği dini mevzuları -kaynağı ister Kuran isterse de sünnet olsun- inkar eden kafirdir çünkü bunların dine ait olduğu inatçı kimseler haricinde herkes tarafından bilinmektedir.
Yanıtla (2) (1)Yeni bir Hadis Metodolojisi ile hadisleri yeniden derleyip, toparlamak gerektiği kanaatindeyim. Son elli yılda hem Türkiyede hem diğer Arap ülkerinde "Hadislere yaklaşımda yeni metod ve Araştırma Çalışmaları" hız kazanmakta, ufuk açmaktadır. İnşallah bu araştırmalar kesintiye uğramaz. Abdülhakim abime selam ve hürmetlerimizle..
Yanıtla (0) (0)