Müstekbir’e Karşı Pasifliğin / Mücadeleden Kaçmanın Kökeni*
Sorumluluktan kaçmanın adı nedir?
“Biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk, onu taşımaktan kaçındılar, ondan korktular. Onu insan yüklendi. O, zalim ve cahil oldu. Allah, münafık erkek ve münafık kadınları, müşrik erkek ve müşrik kadınları bu yüzden azaba çarptıracak ve mümin erkekler ile kadınların tövbesini kabul edecektir. Allah, bağışlayıcıdır, merhametlidir.” 33/72-73
Zulümden ve cehaletten beraat etmenin örnekliği için, Allah Resulü’nün Mekke’deki davetinden başlayalım.
Binlerce yıllık paradigma’yı1 yıkan bir söyleme sahip Elçi, bir avuç bağlısı dizinin dibinde, terk ettikleri dalaletin2 kırıntılarını temizliyorlar. Henüz nifak ile tanışmamışlar, zira ne geleneksel bir kabul, ne de iktidar/güç olanakları var. Gizlisi olmayan bir şirk anlayışını reddederek, inanmış topluluk oluşturmuşlar. Kimisi; cahiliye döneminde afakî ve enfüsi3 ayetleri okuyabilmiş hanif düşünceye, hazır bir zihne sahip. Birikimlerini, tanıştıkları vahyi ayetlerle bütünleştirmişler. Kimileri ise; önce vahyin ayetleri ile uyanışa geçmiş, daha sonra bunu afakî ve enfüsi ayetlerle birleştirmişler. Hepsi birlikte vahyin eğitimine tabi topluluk oluşturmuşlar. İçlerinde olan ile tabi oldukları arasında henüz bir çelişki yok.
Mekke aristokrasisi4; Şirki sahiplenmiş, Rab, Rahman gibi kavramların işaret ettiği Kuran’ın rehberliğine doğrudan karşı çıkmış5. Müslüman çekirdek topluluk ise başından itibaren Müstekbir sistemden beraat halinde ve vesayetinden uzak, ikazı ise doğrudan onlara karşı.
Medine de, sınavın ilerleyen safhaları oluşur. Kimilerinde, kabul ettikleri Kuran ile arzu ettikleri yaşam arasında çelişki oluşmaya başlar. Kimileri de dünyayı, ilk tanıştıkları İslam toplumu ile algılar, nefislerine uymadığında yine söz edilen çelişkiler oluşmaya başlar.
Bir de, devlet6 etkisinde insanlar iktidarın nimetleri ile sınanmaya başlar. Artık Medine de, siyasal erk’in6 hukuki yaptırımı ile toplumsal planda açık şirk7 tamamen engellenmiştir. Somut, nesnel ve kişiler üzerinde açık faaliyet gösteren şirk’in yerini, yeni bir kavram almaya başlar. Bu kavram nifak7, inanç’ın açık karşıtı olan şirk zayıflayarak buna sığınır.
Nifak kelime anlamı ile gedik, sızıntı8 anlamındadır, inancı kemiren ve harcayan9 bir boşluk.
Nifak müstekbirlerden korkma, onlara karşı mücadeleden kaçma, pasiflik şeklinde kendini gösterir.
“Müminleri belirlemek ve münafıklık edenleri de ortaya çıkarmak için, gelin, Allah yolunda savaşın veya müdafaada bulunun! Denilmiş, onlar da: -Savaşmayı bilseydik, ardınızdan gelirdik elbette, demişlerdi. Onlar o gün, imandan çok küfre yakındılar. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Allah onların gizlediğini çok iyi biliyor.“ 3/166,167
“Allah’ın kendilerine fazlından verdiği şeylere sevinenler, arkalarından yetişemeyen münafıklara, kendilerine bir korku olmadığını ve mahzun da olmayacaklarını müjdelemek isterler” 3/170
“Şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Eğer müminseniz onlardan korkmayın, benden korkun” 3/175
“Geri kalanlar günahlarını itiraf ettiler. Onlar iyi işi kötüsüyle karıştırdılar. Allah’ın onların tövbesini kabul etmesi umulur. Şüphesiz Allah bağışlayandır, merhametlidir.” 9/102
İbadetinin şuuruna varamayan, günde beş vakit verdiği sözde durmayanların isteksizliği, ilerleyen safhalarda müstekbirlerle uzlaşma ve ona karşı tevhidi mücadeleyi engelleme faaliyetlerine dönüşür.
“Münafıklar, Allah’ı aldatmaya kalkışırlar, Allah ise onları aldatır. Namaza kalktıkları zaman, istemeye istemeye kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı çok az düşünürler. (İman ile küfür) arasında tereddüttedirler; ne müminlere, ne de kâfirlere (bağlıdırlar.) Allah, kimi sapıklıkta bırakırsa artık ona bir yol bulamazsın. “ 4/142,143
“Münafıklık edenleri gördün mü? Kitap ehlinden inkârcı kardeşlerine: -Eğer siz, yurdunuzdan çıkarılacak olursanız, biz de sizinle beraber çıkarız. Size karşı hiç kimseye itaat etmeyiz. Eğer sizinle savaşılırsa, mutlaka size yardım ederiz, derler. Allah da onların yalancı olduklarına şahitlik eder.” 59/11
“Münafıklar, kalplerinde hastalık olanlar ve Medine’de bozguncu, asılsız haber yayanlar eğer buna son vermezlerse, seni onların üzerine göndeririz, sonra orada seninle komşulukları fazla sürmez. “ 33/60
Nifak, şirk’in gizlicesi yani, bozulmanın, çürümenin, önceki ümmetlerin başına gelip onları Ehli Kitaba çeviren pasifliğin, münzeviliğin nüvesidir.
“-Ey Musa, onlar orada oldukça biz asla oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin savaşın. Biz burada oturacağız, demişlerdi. “ 5/24
İslam topluluğunun nifak’a karşı etkin bir tavrı oluşur. Toplumsal bir tavır, dışlama, hukuki yaptırımı olmayan bir mücadele ve mücadeleyi diri tutma çalışmaları yapılır. Cahil ve tez canlı kimselerin elinde bir silah’a dönüşmemesi içinde önlemler alınır.
“Güçsüzlere, hastalara ve sarf edecek bir şeyi bulunmayanlara, Allah ve Resulü’ne bağlı kaldıkları müddetçe sorumluluk yoktur. İyilik edenlere karşı bir yol yoktur. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.” 9/91
“- Ey iman edenler, Allah yolunda savaş için sefere çıktığınızda teenni ile /aceleye kapılmadan hareket edin; size selam veren kimseye, dünya hayatını arzulayarak “sen mümin değilsin!” demeyin. Zira Allah katında pek çok ganimetler vardır. Önceden siz de öyleydiniz de Allah, size iyilikte bulundu. Öyleyse iyice araştırıp anlayın. Allah şüphesiz yaptıklarınızdan haberdardır.
Müminlerden özür sahibi olmaksızın geri kalanlarla, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlar bir olmazlar. Allah, mallarıyla ve canlarıyla savaşanları, derece bakımından oturanlardan çok üstün kıldı. Bununla beraber Allah, hepsine cenneti vaat etmiştir. Fakat Allah savaşanlara, oturanların üstünde pek büyük bir mükâfat vermiştir.” 4/94,95
Kendi mücadele metodundan ve stratejisinden farklı içtihat da bulunan kimselere karşı, fiili mücadele olarak kullanıldığında; toplumsal zıtlaşma daha büyük bir nifak’a yol açar. Sonraki yüzyıllarda, bu önlemler yeni siyasal istikbar tarafından kendi iktidarlarını korumaya dönüştürülür. Yedi kat göğe gidip muhatap bulamayan kelimenin, sahibine dönmesi gibi menkıbelerle, kavram kullanılmaz hale getirilir.
Günümüz toplumsal yapısında, Medine’ye ait bir kavram olarak algılanan nifak, Mekke cahiliyesini yaşadığımız iddiası ile nesh mi olur? Gelenksel aidiyetlerin, yozlaşmış dahi olsa referanslarında İslam vardır. Kimilerinin mahalle baskısı dediği yaptırım gücü taşır. Birçok kimsenin mücadele safına şuurlu değil de savunma güdüsü ile katılması, vahyi ve afakî-enfüsi ayetleri düşünce sistematiğinde birleştirememiş olması, iç nifak nüvesini hazır tutar.
Bir de Müstekbir sistemin kitleleri kontrol amaçlı Samiri üretme çabaları vardır ki, dünya hayatının süsü ile insanları kandırır ve bunu elçinin sözlerini çarpıtarak yapar. Allah’a verdikleri sözden ve mücadeleden alıkoyar.
“Allah: "Ama biz senden sonra kavmini sınadık, Samiri onları saptırdı" dedi.
-Musa kavmine kızgın ve üzgün olarak döndü. -Ey Kavmim, dedi, Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Aradan çok uzun bir zaman mı geçti yoksa Rabbinizin gazabına uğramayı istediniz de bana verdiğiniz sözden döndünüz?
Onlar da: -Sana verdiğimiz sözden bilerek dönmedik. Fakat o kavmin süs eşyasından yük taşımıştık. Sonra Samiri'nin attığı gibi biz de ateşe attık, dediler.”20/85-87
Musa, Samiri'ye: "Ey Sâmiri, ya senin amacın nedir?" dedi.
O da: ‘Onların görmedikleri bir şey gördüm ve elçinin izinden bir avuç avuçladım ve onu attım. İşte nefsim bunu bana hoş gösterdi’ dedi. ” 20/95,96
Açık ve net konuşmayan, bilgi sahibi, akademik ya da kanaat önderi olarak halk üzerinde etkili kişiler, açık şirkten ve müstekbiri onaylayan sözlerden kaçınırlar. Ama mücadele eksenlerini, sürekli halkı aydınlatma, ahlaki geliştirme ve Kuran’ı anlama gibi yüklenilmesi gereken ama müstekbire karşı çıkmadan, karşı çıkanları da eleştirerek oluştururlar. Bunların en samimileri dahi, gereken tavrı öyle ya da böyle göstermedikleri müddetçe kendilerini sorgulamalıdırlar.
Müstekbire karşı mücadelede geri kalan her Müslüman kendini sorgulamalıdır. Pasiflik/mücadeleden geri kalma, korkudan dahi kaynaklansa, Allahtan daha fazla korkulduğunda, imanda açılan bir gedik/nifak’ın kendilerini nasıl teslim aldığını gözlemlemelidirler.
“İnsanlardan “Allah’a iman ettik” deyip, O’nun uğrunda bir eza gördükleri zaman, insanların eziyetini Allah’ın azabıyla bir tutanlar vardır. Rabbinden bir yardım gelecek olursa, hemen “Biz sizinle beraberdik” derler. Allah, herkesin kalbinde ne olduğunu en iyi bilen değil mi? Allah, elbette iman edenleri biliyor ve elbette münafıkları da biliyor.“ 29/10
Disipline olmuş ve kurumsallaşmış bir toplulukta savrulmuş birçok pasif kişilik muhakkak ki kimliğini bulup bu nifak’tan kurtulacaktır. Mücadele saflarının toplumsallaşmadığı, süreç içinde kitlelere karşı hak ve batılın yeterince ulaştırılamadığı ortamda, bu sorgulama; etiket, yafta ya da dışlama aracı olamadan, uyarı ve kendi özeleştirisi olarak canlı tutulmalıdır. Müstekbir’in zulmüne karşı sessiz kalanlar, zamanla onun kibrini kopyalar.
Güncel Gözlemler:
Gecenin huzurlu sessizliğinde televizyon programlarını karıştırıyoruz. Buğulu atmosferde, tatlı bir müzik eşliğinde Allah’ın Resulü’nü anlatan akademisyene takılıyoruz. Kapsamlı incelendiğinde, tartışmalı ve değerlendirme problemi oluşturacak gaibi rivayetlere dayalı bir anlatım takip ediyor. Genel anlamda ise, duygu yüklü, insanı etkileyen ve Allah Resulünü sevdiren bir üslup kullanıyor. Kendimi anlatımın akışına teslim ettiğimde etkileniyoruz. Dokunmadığı meseleler hiç gündemimize girmiyor. Sevdiğimiz Allah Resulünün müstekbire karşı tavrını ustaca geçiştiriyor, Mekke aristokratlarının günümüzdeki yansımaları gözlerimizin önünden kayboluyor.
“Münafıklara, acı bir azabın kendilerinin olacağını müjdele!
Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dost/veli edinirler. Onların yanında itibar mı arıyorlar? İtibar/güç bütünüyle Allah’a aittir.
Allah, kitapta şunu da indirmiştir: Allah’ın ayetlerinin inkâr / küfredildiği ve ayetlerle eğlenildiğini işittiğiniz zaman bir başka konuya geçene kadar onlarla oturmayın. Eğer oturursanız siz de onlar gibi olursunuz. Allah, bütün münafıkları ve kâfirleri cehennemde toplayacaktır. “ 4/138-140
Başka bir gün, başka bir kanalda, başka bir akademisyen Kuran’ı anlatıyor. Düşünce sistematiği açısından incelendiğinde, yine problemli bir anlayış zemininde anlatıyor. Yine genel yaklaşımlarda bulunulduğunda, geleneksel anlayışa karşı çıkarak Kurani kavramları açıklıyor. Kendimizi anlatım akışına bıraktığımızda, evet, tamda böyle, gerçekten Kurani bir mantık diyoruz. Ne zaman zalimlerin baskılarından ve müstekbir sistemden söz edilse ustaca kaçıyor ve eleştiri oklarını mustazaflara yöneltiyor. Zalim tanımlamasına mustazaf kitleyi ve kusurlu anlayışına sahip olmasına karşı referansı İslam olan geleneksel kesimleri yerleştirirken, çoğu zamanda Müstekbirin bizatihi kendisini kutsayarak, açtığı gediği somutlaştırıyor.
“Münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar: -Müslümanları dinleri aldattı, diyorlardı. Oysa kim Allah’a güvenirse bilmelidir ki Allah güçlüdür, hâkimdir.” 8/49
Ne hazindir ki Samiri rolüne soyunanlar, Allah ile aldatmaktan söz ediyor.
“Onlara: -Siz de insanların inandığı gibi inanın! Denilince: -Beyinsizlerin inandığı gibi mi inanalım? Derler. Dikkat edin! Asıl beyinsizler kendileridir, fakat bilmezler.” 2/13
“Onları gördüğünde dıştan hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar elbise giydirilmiş kereste gibidir. Her çığlığı kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar, düşmandır, onlardan uzak dur. Allah onları kahretsin, nasıl da yalan söylüyorlar.”63/4
Ayrı bir gün, sık sık çıkan bir kanaat önderini dinliyoruz. Yaşlı gözleri ile hislerimize sesleniyor. Geleceğe yönelik umut vaat ediyor ve hizmet erlerinden, fedakârlıklarından bahsediyor. Yine akışına kapıldığımızda, sistematik çalışma ve özverili kitleyi takdir edesiniz geliyor. Satır aralarında ise müstekbir sistemi eleştirilemez hale getirdiği ya da onlarla uzlaştığını algılamamız zorlaşıyor. Global Müstekbirle ve zalimlerle kolaylıkla pragmatist10 ilişkilere giriyor ve onlara övgüler diziyor.
“Münafıklar, İman ile küfür arasında tereddüttedirler ne müminlere ne de kâfirlere bağlıdırlar. Allah, kimi sapıklıkta bırakırsa artık ona bir yol bulamazsın.
-Ey iman edenler! Müminleri bırakıp kâfirleri veli edinmeyin. Allah’a aleyhinizde apaçık bir delil vermek ister misiniz? “ 4/143-144
Daha cesur bazı yazılara takılıyoruz, televizyondan farklı iletişim kanallarında. Net ve keskin bir söylemle, devrimci bir söyleme sahip. Diğerlerinden farklı olarak, zalim bir sistemden ve buna karşı mücadeleden söz ediyor. Bunu yaparken, arada farklı söylemleri, ihanet vurgusu ile karşıya itelemeye çalışıyor. Coşkusuna kapıldığınızda kendinizde sağlam bir aidiyet duygusu hissediyorsunuz. Diğer Müslüman topluluklara karşı düşmanlık gizlice bizi kuşatıyor. Düşmanlık bazen de bütün mustazaf kitleye yöneliyor.
“Allah, sizinle din hususunda savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik etmenizi onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz.“ 60/8
Onayladığımız ve tabi olduğumuz kişilerin yapısı zamanla bizi kuşatır. Mütevazı sandığımız kişilerdeki kibir’i okuyabiliyor musunuz? İnsanların kalplerini ve gizlide olanları biz bilemeyiz, bize düşen yaşadığımız zamana yapılan şahitliklerdir.
Nifak içimizde kol gezerken, Müstekbir sistem, biz farkına varmadan kendini ulaşılmaz kılar.
Pasifliğin iki ucu keskin bıçağı, nifak halinde imanı kemirirken, ilacı cesaret ve istikrarlı bir tutarlılıktır.
“O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için melekleri ile birlikte size rahmet ihsan eder. Müminlere karşı çok merhametlidir.” 33/43
“Kafirlere ve münafıklara itaat etme! Eziyetlerine aldırma. Allah’a dayan! Vekil olarak Allah yeter.” 33/48
Dipnotlar:
1-Paradigma: değerler sistematiği
2-Dalalet: şaşkınlık
3-Afaki ayetler: dış dünya/sünnetullah; Enfüsi ayetler: iç dünya/nefs
4-Aristokrasi: soylu yönetici sınıf
5-“Onlara: "Rahman (olan Allah)a secde edin" denildiği zaman, "Rahman da neymiş? Biz senin bize emrettiğine mi secde edecek mişiz?" derler ve (bu,) onların nefretini arttırır.” 25/60
6-Devlet/Erk: güç
7-Şirk: Ortak koşma, Nifak: Pay ayırma
8-“Eğer, onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, yerde bir delik/kaçak/sızıntı (nefekan) veya gökte bir merdiven bulmaya gücün yeterse onlara bir mucize gösterirsin. Allah dileseydi, onları hidayet üzerinde toplardı. Öyleyse, cahillerden olma! “ 6/35
9-“De ki: -Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, yine de harcamaktan (infak) korkardınız. Gerçekten insan çok cimridir.” 17/100
10-Pragmatizm: çıkarcılık
*- Konu ile ilgili Kur’an bölümleri: 3/166-175; 4/58-100; 4/104-114; 4/138-145; 8/38-49; 9/90-115; 9/38-77; 29/10-13; 33/1-3; 33/11-24; 57/13-20; 59/8-17; 63/1-11; 66/7-11
YAZIYA YORUM KAT