“Mustafa Armağan’a Verilen Ceza Utanç Verici”
Hakan Albayrak, Mustafa Armağan’a verilen cezayı değerlendirdiği yazısında 5816 nolu “Atatürk’ü koruma kanunu”nu eleştirmiş ve Mustafa Aramağan’ı sahiplenme çağrısında bulunmuş.
Hakan Albayrak’ın konuyla ilgili bugünkü Karar’da (2 Kasım 2017) yayınlanan “Mustafa Armağan’ın Mahkûmiyetine Dair” başlıklı yazısı şöyle:
Tarihçi Mustafa Armağan, 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu”na muhalefetten 1 sene 3 ay ceza aldı.
Cezayı veren hâkim, “Bıçak sırtı bir durumdu, yandaki mahkeme beraat verebilirdi, ben ceza verdim” demiş.
Mustafa Armağan’ın yorumu: “Şaka gibi.”
Karar üst mahkemeden dönmezse 15 ay boyunca her hafta karakola ‘tekmil’ vermesi gerekecek.
Şükür ki hapis cezası yok ama bu ceza da Türkiye için yeterince utanç verici.
Basında Mustafa Armağan’a destek yazılarının azlığı da utanç verici.
Ben de 2000 senesinde “Atatürk’e hakaret”ten 15 ay ceza almıştım.
O zamanlar denetimli serbestlik filan yoktu, kararın Yargıtay’da tasdik edilmesi üzerine Mayıs 2004’te hapse girdim, altı ay yattım.
Hiç unutmam, ‘karşı mahalle’den Hasan Cemal “Ayıp” diye bir yazı yazmıştı Sabah gazetesinde; benim ifade özgürlüğümü savunmuş ve 5816’nın kaldırılmasını istemişti.
Milliyet’te Hasan Pulur da destek çıkmıştı bana; o da 5816’nın kaldırılması gerektiğini savunmuştu.
Dünya görüşümü paylaşmayan daha birçok gazeteci-yazardan destek görmüştüm.
‘Bizim mahalle’nin zaten tamamına yakını arkamdaydı.
Bugün Mustafa Armağan’a ise, bırakın ‘karşı mahalle’yi, ‘bizim mahalle’nin gazeteci-yazarları bile layıkıyla sahip çıkmıyor.
Destek yazıları, kaideyi bozmayan istisnalardan öteye geçmiyor.
“Oh olsun”ların ise bini bir para.
‘Karşı mahalle’ mutluluktan uçuyor; kendi yazarları söz konusu olduğunda militanlığını yaptığı fikir ve ifade özgürlüğünün içine tükürüp, Armağan’ın mahkûmiyetini kutluyor.
‘Bizim mahalle’ de mutsuz görünmüyor, hatta burada bile bayram edenler var.
15 senede bu konuda ileri gitmemiz gerekirken fena halde geri gitmişiz.
***
Konu neydi, hatırlayalım…
Mustafa Armağan, genel yayın yönetmeni olduğu Derin Tarih dergisinde, Mustafa Kemal Paşa’yla 1923-1925 yıllarında evli olan Latife Hanım’ın 1926 tarihli bir mektubunu neşretti.
Bu mektupta Latife Hanım, eski kocasının aldığı bazı önemli kararları “dişi Mussolini” diye andığı ve ismini vermediği bir kadının menfi tesirine bağlıyor.
Diyor ki:
“Gazi, tam bir şovenizm timsali olan bu dişi Mussolini’nin söylediklerini ciddiye almaya başladığı işte ondan itibaren iyi hesap edilmemiş … kararların altına imzasını atmaya başladı. Tekke ve zaviyelerin kapatılması, bazı kılık ve kıyafetlerin yasaklanması, bazılarını giymenin zorunlu kılınması gibi pek çok karar böyle alındı.”
Latife Hanım, bu hususlardaki itirazlarını Mustafa Kemal’e nasıl ilettiğini de anlatıyor:
“Çeşitli vesilelerle kendisine, bir ülkenin kanunlarının orada yaşayan milletin tecrübelerinin toplamı olduğunu, bazı şartlar altında reformların yukarıdan dayatılabileceğini fakat insanların geleneklerini hedef alan bu tür değişikliklerin zorla hayata geçirilemeyeceğini anlattım. Bu konudaki fikrim, kadınların çarşaf giyip giymemesi, dinî törenlere bir erkeğin nezaretinde veya tek başlarına katılmaları veya belli kıyafetleri giymelerinin yasak olması ve benzeri konuların -kamu ahlâkını tehdit etmediği müddetçe- yukarıdan dayatılan kurallarla şekillendirilecek konular olmadığı ve olmaması gerektiğiydi.”
Mektubun devamında, Mustafa Kemal’in zaman zaman bu gibi itirazlarını haklı bulup “daha âkil ve insanî kararlar” almaya söz verdiğini ileri sürüyor Latife Hanım.
***
Bu konuda söyleyeceklerimi, 20 Mayıs 2017 tarihli Karar’daki “5816” başlıklı yazımda sösylemişim.
Tekrar:
Bence “Atatürk İlke ve İnkılapları”na kutsiyet atfeden çevreleri daha serinkanlı bir yaklaşıma davet etmesi bakımından önemli ve değerli bir tanıklık söz konusu.
Böyle bir belgeye ulaşan bir tarih dergisinin onu yayımladığı için yadırganması ve suçlanması akıl kârı değil.
Bu tanıklığa itibar etmemek de bir tercihtir tabii; istemeyen itibar etmesin, hatta ateş püskürsün, sorun yok, ama Derin Tarih dergisinin Latife Hanım’lı son sayısı toplatılıyor ve yayıncılarına soruşturma açılıyor diye bayram etmek neyin nesi?
Böyle demokratik kültür mü olur?
Tamam; Latife Hanım, mektubunda Mustafa Kemal’le ilgili alaycı ifadeler de kullanıyor…
Kocası tarafından terk edilen bir kadının hıncı siniyor mektubun satır aralarına…
İyi de, Mustafa Kemal’in hatırası buncağızla sarsılacak kadar gevşek mi?
1926 senesinde Boston Adviser gazetesinde yayımlandığı halde Latife Hanım’ın başını derde sokmayan bir mektuptan bahsediyoruz.
Mustafa Kemal’in kendisi o nazı çekebilmişken “Atatürkçüler”in çekememesi kraldan fazla kralcılık değil midir?
“Yenge hanım fena kızmış” diye gülüp geçseler olmuyor mu?
***
Mustafa Armağan diyor ki:
“5816, Türkiye’de tarih bilimine indirilen en büyük darbedir. Açık mektubu yayınlamak biler suç! Elalem uzaya çıktı, biz tarihçilik bile yapamıyoruz.”
“Üstad Necip Fazıl’ın 2 yıl hapis cezası ile mezara girdiği bir kanunla cezalandırılmış olmak, şahsıma ancak şeref verir. 5816 kalksın.”
“Sultan Abdülhamid kanunla mı korunuyor? 110 yıldır onca iftiraya rağmen ufukta bir güneş gibi yükselmekte.”
Selam olsun Mustafa Armağan’a.
HABERE YORUM KAT