Müslümanları Twitter’a Şikâyet Etmek ya da Kendi Ayağına Sıkmak
Sosyal medya spesifik birçok kolu ile hayatımıza iştirak etme iddiasını her geçen gün katlayarak sürdürüyor. Hakkında bildiğimiz üzere haddinden fazla şey yazıldı/yazılıyor. Sosyal medyanın mahremiyet, güvenlik, fişlenme gibi sayılabilecek pek çok negatif unsurunun yanında tebliğ ve duyuru aracı olarak kullanma yönünden de pozitif sayılabilecek bazı yönleri bulunmakta. Bunun yanında yakın tarihte sosyal medyanın ‘medya’lığı da tartışma konusu olmuştu. Sosyal medya, gerçekten bir medya (haberleşme ve baskı unsuru) görevi mi görüyor yoksa yalan ve manipülasyonun kol gezdiği bir alan olup, bunun yanında eğlence odaklı yönleriyle insanlara yeni bir yaşam alanı mı vaat ediyor, ciddi soru işaretleri taşıyor. Velhasıl, konu kesinlikle çokça tahlil kaldırır çok da eleştiri alır. Bizim şu an değinmek istediğimiz konu ise özellikle gençler arasında yayılan; fütursuzca eleştirme, temelsiz iddialar oluşturma, hadsiz çıkışlarda bulunma hastalığı.
Bireysel Yakınmaların Yankılandığı Mecralar
Benim de içinde bulunduğum jenerasyonun problemi belki de pek çok açıdan sorunlu ve sorumsuz bir kafa yapısına sahip olması. Usul eksikliğimiz su getirmez bir gerçek. Çoğunlukla okumaktan uzak, bireyselleşmeyi birlik olmaktan evla sayan, istişareden kopuk, nefsine yenik genç güruh, arayıp da bulamadığı yankıyı sosyal medyada keşfetti. Bunun örneklerini maalesef içimiz sızlayarak görüyoruz. Türedi bir alışkanlık olarak fikirlerini, sanki muhteşem ve eleştirilemezler gibi, farklı siteler üzerinden birkaç cümle ya da çok çok birkaç paragraf halinde yayınlayan ve çoğunluğu genç bu güruh, büyük oranda yakınma ve şikâyetlerden oluşan parodilerini sanki karşılarında bir muhatap var da ona dert yanıyormuşçasına neşrediyorlar. Oysa Müslümanların geleneğinde böyle bir durumun mesnetsiz ve gereksiz olduğu açıktır. Çünkü Müslümanların kadim ve işleyen istişare yapıları vardır.
Uydum Hazır Olan Nefsime
Bugün hemen hemen tüm sosyal medya platformlarında kimi zaman görece tutarlı olan kimi zamansa gerçeklikle bağdaşmayan eleştiriler Müslümanlar aleyhinde yazılıp çiziliyor. Bunların özellikle hakaretamiz olanları sol tandanslı kullanıcılardan gelmekte. Tabi bu durum, aşina olduğumuz bir gerçek. Zaten medya ile içli dışlı olan, gündeme şöyle bir göz atan erdemli insanlar yalanları görebilmekte ve buna karşı tavır alabilmektedir. Fakat bizi son dönemde yaralayan,bizden bazı isimlerin, eleştirilerini sosyal medya üzerinden bize ulaştırması olmuştur. Çoğunlukla ayakları yere basmayan birçok eleştiri, nefsani çıkışlarla ve gençler eliyle sosyal medyaya dökülmekte ve ucu nereye gideceği hesaplanmadan popülerleşmekte. Bir cemaat, bir vakıf, dernek, yazar, çizer, ağabey vs hakkında yüzüne söyleyemeyeceği, tartışmaya girse altında kalacağı iddiaları rahatlıkla klavyeye döken ve de bunu Müslüman kimlik arkasına sığınarak yapanlar şüphesiz kendilerinden başlayarak Müslümanlara gerçek anlamda zarar vermekte.
Eleştiri Ama Nasıl?
Ufak bir parantez açarak, hiçbir Müslümanın eleştiriden münezzeh olmadığını belirtelim, tabi ki yanlışa karşı tavır almak hepimizin görevi. Fakat bizim burada üzerinde durduğumuz, sıkıntısını yaşadığımız konu eleştirinin nasıllığı. Neredeyse her gün karşımıza çıkan onlarca iddianın pek çoğu komik ya da yalan olmaktan öteye geçmiyor. Bunun ötesinde iddiaların çoğu zaman muhataplarının sosyal medyada bulunmadığı aşikâr. Hal böyle iken bu iddialar, Müslümanları sosyal medyaya şikayet etmekten öteye de geçmiyor.
Tartışmaya gerek duymadan bir iki örnekten bahsedecek olursak: “Camilerden Müslüman Genç Kalmadı Ama Kültür ve Sanat Merkezlerinde, Konferans Salonlarında Bir İslamcılıktır Gidiyor”, “Türkiye’de hiçbir tarikat, cemaat, vakıf vs ‘sokak çocukları’ için bir proje yapmıyor! Neden? Çünkü o işte para yok!”, “Falanca ağabey saraydan para beklediği için bu yorumu yapıyor” vb’lerini sayabiliriz.
Bakın iddiaların mahiyetini tahlil etme gereği duymuyorum. Bu çok ayrı bir tartışma konusu fakat bu eleştirilerin nasıllığı ciddi hastalıklar taşıyor. Muhatap gözetmeden, yorumun nereye gideceği, kime malzeme vereceği düşünülmeden; popülerlik ya da bir başka nefsi beklenti yahut da cahilce bir saplantı üzere sarf edilen bu sözler bizleri bir yerlere taşımak şöyle dursun, bizler de ciddi zararlara sebebiyet veriyor. Oysa hissedilen endişe muhatap ile paylaşılsa, ilgili mercii ile görüşülse, dostça/kardeşçe uyarı görevi ifa edilse belki de mevzu bir yerlere varacak, taraflardan biri yanlış yaptığını fark edecek ve bir sorun da çözüme ulaşacak. Fakat bu şekilde sorunların kangren olmasından öteye adım atamıyoruz.
Kime Malzeme Veriyoruz?
Şunu görmek gerekiyor; özellikle toplum bazında yankı bulmuş birçok hadisede Müslümanlara kin besleyen zihniyetin ürünleri başta olmak üzere cepheleşmeye gidip ağız birliği yapmışçasına aslı astarı olmayan iftiralarla Müslümanlara saldırırken bizim cenahtan bazı tipler de gidip bu yalanlara çanak tutuyor hale geldi. Geçmişten örneklerini birçok gördüğümüz üretilmiş sahte kavramların Müslümanların ağzına pelesenk olması hastalığı şimdi farklı formlarda karşımıza çıkıyor. Bu yalanlara teşne olmak yetmezmiş gibi bir de gerçeklikten uzak olmasına rağmen içeriden yapılan yorumlar mevzuya ciddiyet katıyor ve karşımıza su götürmez doğrularmış gibi çıkıyor. “Adamın gol diyor” der gibi önümüzde beliren sol/faşist güruhlar bu palavraları bize karşı çevirip birer silah gibi kullanıyorlar.
Bu güruhlar bu ağız birliğini bu cepheleşmeyi yalan temeller üzerine sağlarken Müslümanların adeta kime yaransam, hangi sıra dışı fikri öne sürsem, nasıl parlasam, neyi yıksam edasıyla paylaşımlarda bulunması kendi ayaklarına sıkmaktan başka bir ifade ile izah edilemez herhalde.
Kaç İşimiz Doğru?
Kendi sorunlarımızı yahut mesnetsiz iddiaları şikayet gibi ifşa eden ve bunun yanında üretilmiş propogandif söylemleri paylaşmaktan geri durmayan Müslümanlar sosyal medyada ne kadar doğru iş yapıyorlar ayrı bir tartışma konusu belki de. Bu mecralarda bozuk saat kadar bile kıymete değer işler yapmayan kardeşlerimiz adeta kurşun gibi cümlelerini sadece Müslümanlar aleyhinde sarf ediyor çoğu zaman. Öte yandan hikmeti kendinden mülhem bu kardeşler “dile getirdiği bu sorunların çözümü için hangi adımları attılar?” sorusu gündeme gelmiyor. Ayrıca, bir eleştiri konusu olarak değinmek gerekir ki benzer eleştirel dil hadislere ya da geçmişte yaşamış bazı zatlara karşı da fütursuzca kullanılıyor.
Buradan hareketle bir parantez daha açmak da fayda var. Maksadımız konuların ele alınmasını, tartışılmasını men etmek değil. Tabi ki tartışmamız gereken mevzuları ele alacak bu konuda bu mecraları kullanmakta da geri durmayacağız. Ama bunu yaparken usul gözetmek, düşünceyi olgunlaştırmak mühimdir. Unutmamak gerekir ki; kitabını hiç okumadığınız, bir yerde hiç dinlemediğiniz, üzerine hiç düşünmediğiniz; bir şahsı, bir düşünceyi, bir ekolü, bir yapıyı gelişi güzel tu kaka ilan etmek çetin bir hesabı yanında getirebilir.
Ezcümle, sosyal medyada yer alan hesaplarımız da bizim karakterimizin bir parçası. Rabbimizin bizi burada da gördüğü unutulmamalı, Müslümanlara iftira boyutuna varacak söylemlerden uzak durulmalı. Ortada bir sorun varsa muhatabına gidilmeli, kusur varsa ifşa etmek yerine muhatabı ile beraber giderilmeli. Bugün boşa attığımız paslar bilelim ki yarın kendi kalemize gol olarak dönecek. Bin küsur sene önce bir Müslüman’ın bir derdini Bizans toplumunda bulunan duvar yazılarına başvurarak “Falanca Sahabe Kuran’ı yanlış yorumluyor” diye ifşa etmesi düşünülebilir mi? Bu ne kadar gerçeklikten ve mantıktan uzak ise bu yapıp ettiklerimiz de aynı kefeye denk düşmektedir.
YAZIYA YORUM KAT