Müslümanlar ve Siyasi Talepleri: Muhalif Tutumdan, Devleti Sahiplenmeye mi?
Özgür-Der, 2014-2015 Aylık Panelleri, Ali Emiri Kültür Merkezi'nde yapılan programla başladı.
Özgür-Der tarafından, “Değişim, Tekâmül ve Kırılmalar Karşısında İslamcılık” üst başlıklı 2014-2015 dönemi aylık panellerinin ilki, “Müslümanlar ve Siyasi Talepleri: Muhalif Tutumdan, Devleti Sahiplenmeye mi?” konulu program ile Ali Emiri Kültür Merkezinde yapıldı.
Konuşmacıları Bahattin Urlu ve Bahadır Kurbanoğlu olan programın sunumunu Mehmet Ali Kaçmaz yaptı. Mehmet Ali Kaçmaz, yaptığı giriş konuşmasında bu yıl da yapılan programlarla İslamcıları/Müslümanları ilgilendiren konuları tartışmaya devam edileceğini ve bu yılki işlenecek konuların ekserisinin İslamcılık tartışmaları etrafında şekillendiğini belirtti.
Geçmiş dönemlerdeki programlarda işlenen konu başlıklarına değinen Kaçmaz, bu panellerin bir kısmında konuşulanları hatırlatarak buralarda İslamcılık konusunun işlendiğini ve konuyla ilgili bazı tartışmaların gündem edildiğini ifade etti. Ayrıca bu tartışmaların gerek camia içerisinde gerekse de camia dışında da devam ettiğini, buna 2012 yılında gazete ve dergi yazarlarının başlattığı tartışmaların örnek verilebileceğini söyledi.
Tartışmalar neticesinde birtakım İslamcılık tanımlamalarına gidildiğini, bu yıl yapılacak paneller serisinde İslamcılığın, İslami bir bilinç ve kimlikle dünyayı algılama ve dönüştürme çabası ile Kuran temelinde sahih bir İslam anlayışına sahip olma kaygısı olarak tanımlandığını vurguladı.
Kaçmaz, daha sonra sözü ilk konuşmacı Bahattin Urluya bıraktı.
Tertil ve Merhale Yönetimi Hayatın Her Alanında Olmalı
Bahattin Urlu, Muhalif olmanın tanımı ile başladığı konuşmasında, Muhalif olmanın zor, Müslüman muhalif olmanın ise daha zor bir durum olduğunu, bu anlamda nasıl muhalif olunacağının belirlenmesinde Hz. Peygamberin yönteminin bizim için önemli olduğunu söyledi.
“Vahiy indiği her ortamdaki fıtri olmayana, zulme, tuğyana muhalif; maruf, iyi fıtri olana ise destek verip, güce ve güçlüye itaati değil zayıfın yanında olmayı tercih etmiştir. Vahiy sunduğu tertil yöntemi ile gücün yettiği yerde el ile, yetmediği yerde ise dil ve gönül ile buğz’u önermiştir.” Diyen Urlu buradan hareketle, vahyin sunduğu tertil ve merhale yönteminin bizim tüm davranışlarımızda olması gerektiğini aksinin sistem veya devlete yaklaşma şeklinde sonuçlanabileceğini belirtti.
Ayrıca, bugün başlangıçta savaş ve sonra teknolojik, ekonomik sosyal, kültürel ve adı modern olan bir hayatın Müslüman toplumların hayatlarına nüfuz etmiş bulunduğunu, batının meydan okuyan baskısı ve muharref geleneksel din algı baskısının ise bizi bozguna uğrattığını ifade etti. Oysa Kur’an’ın içinde bulunulan toplumda nasıl bir yöntem uygulanacağının işaretlerini verdiğini bildiren Urlu bu durumu peygamber örnekliği ile somutlaştırdı. Darul Nedve karşısında Darul Erkam’ı, himaye, elaf, eman ve panayırı kullanmayı, Hudeybiye Antlaşması ve Akabe biatı gibi girişimlerin peygamber ve arkadaşlarının arayışları olarak günümüze geldiğini, bu gibi girişimlerin günümüze ışık tutması gerektiği belirtti.
Sabite ve Değişkenlerin Tespiti
Sabite fıkhı ile muhalefet anlayışından vazgeçilmeli diyen Urlu, “Nasslar evrensel ise onu anlayacak basiret ve ferasetin de evrensel olması gerekir” dedi. Ayrıca İslami muhalif kimliğin; kimliğini gizlemeyen, ayetlerin üstünü örtmeyen, müdahane etmeyen, uygun olmayan ortamdan uzaklaşıp ancak ilişkiyi kesmeyen, yorumlarımızın ve siyasi tebliğ metodumuzu itikadi umde haline getirmeyen, eklemlenen değil davet eden ve hayatın boşluk kabul etmemesi prensibi gereği ilgisiz kalmayan bir boyutta olması gerektiği kaydetti.
Daha sonra Bahattin Urlu, “Hükümeti kıyasıya eleştirenlerin yapıcı destek olan İslami kesimleri gayri İslami tavırla itham edenler 17-25 Aralık operasyonları gerçekleşseydi nasıl bir tavır alacaklarını düşünmeleri gerekmez mi?” diye sordu. “Erdoğan’ı tağut gören anlayış Habeş kralını nereye koyacak” şeklinde bir soru soran Urlu son olarak Müslümanların hayatın her alanına nasıl nüfuz edebiliriz ve daha fazla Müslümanlara nasıl alan açabiliriz diye kafa yormaları gerektiğini belirterek, Kuran’ın değişmezleri üzerinden ‘kardeşlerimiz bizi tekfir eder’ endişesi ile kendimizi geliştirmekten ve gücümüz yettiğince ıslah etmekten vazgeçmemeliyiz diyerek sözü Bahadır Kurbanoğlu’na verdi.
Bahadır Kurbanoğlu, konunun oldukça geniş bir konu olduğunu söyleyerek başladığı konuşmasına İlkeler ve Hareket kitabında da işlenen 4 unsura değindi. Usul, Tarih bilinci, sistem değerlendirmesi ve toplum değerlendirmesi olarak ifade edilen unsurların sürekliliğini vurguladı. Hayata doğru bakabilmek için, toplumsal hayatının bütününe ilişkin söz söylemek için yeniden değerlendirmeye ihtiyacımız olduğunu vurguladı.
Müzmin Muhaliflik
İktidar olgusu üzerinde değerlendirme yapan Kurbanoğlu, ‘AK Parti gerçekten iktidar mı?’ şeklindeki benzeri bir soruya bir sol jargonla cevap verildiğinde Neo liberal denildiğini bu yüzden sistem tartışmalarında önemli olanın sistemi sadece Misaki Milli sınırları içerisinde değil Küresel olarak değerlendirmek gerektiğini ifade etti. Kurbanoğlu daha sonra İhvan gibi Nahda gibi bir hareketin olduğunun da iddia edilebileceğini belirterek bölgesel olarak bakıldığında muhalefetin olduğunu ve İslam toplumlarının maslahatlarının ortak olduğunun söylenebileceğini de ekledi.
Daha sonra Kurbanoğlu, bir kısım insanın sisteme küserek uzakta durduğunu bir takım insanların da geleneğin değil, seküler süreçlerin etkisiyle bir noktada durduklarını belirtti. Değişimin Nur’a doğru ve zulümata doğru olduğunu aslında her ikisinin iç içe olduğunu vurgulayarak bu minvalde sorgulanması gerekenlere değindi.
İslami mücadele niteliğinin ve değişken özellikleri coğrafyaya ve değişen zemine göre fıkhetmenin, hayatı tedriç, merhalecilik ve sünnetullah çerçevesinde okuma çabası olduğunu söyleyen Kurbanoğlu müzmin muhalifliğin Hamas’ı AKP’lileştirdiğini belirttikten sonra Türkiye’den bakılarak İslamcı birikimden yeterince alınmayınca tökezlendiğini ekledi.
Müslümanca Tavır
Neoliberal ekonomik politikalardan bahsedenler yıllardır Esed’i destekliyordu diyen Kurbanoğlu, bu minvalde Müslümanların hakkaniyetli bir noktada durmasının Müslümanların alâmetifarikası olması gerektiğini ekledi. Ayrıca bir örnekle, “Müslümanların burada eskiden köyleri yakıp yıkan insanları katleden bir duruma karşı muhalif olurken aynı şekilde şuan ise o mağduriyetin sözde savunucularının kendi halkına uyguladığı vahşete karşı tavır alışlarını sergilemiş ve buradaki haksızlığa muhalefet etmişlerdir”, dedi.
Kurbanoğlu, Suriye meselesinde Sol’un tutumunun emperyalizmin bölgeye AK Parti eliyle getirilmek olduğunu tanımlayarak Esed zulmünün bu şekilde ört bas edildiğini bu temel kalıp zihniyet ile olayları değerlendiren bu mantığın ciddi tutarsızlıklar içerisinde olduğunu vurguladı. Burada bir takım İslamcı çevrelerin de bu jargonu kullanmalarının yanlışlığını ifade eden Kurbanoğlu, “Aynı kesimler İslamcılık bitti diyor tutarlı olmak, sahih perspektif, analiz emeğini terk etmemek ve Müslümanların emeklerini zayi etmemek gerek.” şeklinde ekleme yaptı.
Son bölümde İslamcıların tecrübelerinin arttığı bir ortamın olduğu bunun ise olumlu olduğunu vurgulayan Bahadır Kurbanoğlu, başörtüsüyle ilgili zaaflar, Roboski’de yaşananlar gibi durumlarda AKP halleder demenin bir zaafiyet olduğunu bu konularda söz söylemek gerektiğini bildirerek konuşmasına son verdi.
Program soru cevap bölümünün ardından bir sonraki programın tarih ve konusu hatırlatılarak son buldu:
Siyaset ve Mücadele Anlayışı: Cemaatten STK’ya, Devrimden Entegrasyona mı?/ Sıddık Beyazyüz- Şefik Sevim – Nurcan Büyük /12 Kasım 2014
Haber: Harun Çetinkaya
Fotoğraf: Furkan Olgun/Taha Ovacı
HABERE YORUM KAT